Çarşamba, 02 Mart 2016 18:01

DARBE GELENEĞİ VE 28 ŞUBAT

Darbe dediğimiz zaman Osmanlı’nın son yüz yılına bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Padişahların azledilmesinde yeniçerinin etkisi artmış, isyanlar, kazan kaldırmalar başlamış, hoşafın yağı eksik tabir edilen başkaldırılar görülmeye başlamıştır.

Yeniçerinin istemediği padişahlar tahtlarında oturamamışlar ve koca imparatorluk gerilemeye başlamış, sonucunda da toprak kayıpları ile birlikte anadolu topraklarına mahkum olmuştur.

Öncelikle Cumhuriyet dönemi darbelere baktığımızda 27 Mayıs 1960 darbesi ile başlayan ve hemen hemen 10 yılda bir askeri darbe veya muhtıra ile kendini gösteren darbeleri yaşamaktayız.

Darbelerin beslendiği kaynaklara baktığımızda, siyasi istikrarsızlık ve güçsüz iktidarların olduğu dönemlerde yapılabilmektedir. Destek unsurları olarak, siyasiler, medya, iş dünyası ve sermaye sahiplerini görmekteyiz. Tetikçi veya işi yapan olarak ise silahlı kuvvetler baş rol oynamaktadır. Darbelere gerekçe olarak da Cumhuriyetin tek koruyucusu olarak askerler kendilerini görmekteler, bu anlayış ise askerlere okul yıllarından itibaren işlenmektedir. Ülkenin asıl sahipleri kendileri olduğu için, siyasiler ve diğer ülke vatandaşları, askerler adına ülkeyi yöneten veya iş yapan kesimler olarak görülmektedir.

Buradan yola çıkarsak darbeleri önlemenin yolu;

1. Cesur ve güçlü siyasi iradeler ülke yönetimini üstlenmelidir.

2. Gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve darbecilerin en ağır şekilde cezalandırılması gerekmektedir.

3. Darbelerden mağdur olan kesimlere hakları azami derecede ve büyük Türkiye Devletine yakışır şekilde verilmelidir.

4. Ülke kaynaklarının kullanımı adil şekilde yapılmalı, sermayenin bazı kesimlerin elinde kalmaması için özel sektör desteklenmelidir.

5.Medya kanallarının tekelleşmemesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.

28 ŞUBAT post modern darbesine baktığımızda ise sürecin çok daha önceki yıllara dayandığını ve hazırlıkların 90’lı yılların başından itibaren yapıldığını, ancak güçlü ve cesur siyasi iktidarın ülke yönetiminde olması nedeniyle 1993 de Turgut ÖZAL’ın şaibeli ölümüne kadar her hangi bir girişimde bulunulamamıştır.

Özal’ın vefatının ardından, 1994 yılında  yapılan yerel  seçimlerde özellikle İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlıklarının Refah Partili adaylar tarafından kazanılması bazı kesimlerde büyük rahatsızlık meydana getirmiştir.

Generallerin bir kısmı bundan fevkalade rahatsız olmuşlar ve Silahlı Kuvvetler içerisinde cadı avını başlatmışlardı. Batı Çalışma Grubu kurulmuş ve yasal olmayan, TSK Hiyararşisine uymayacak şekilde yapılandırılan bu grup özellikle birliklerde görev yapan, eşi  tesettürlü, namaz kılan, içki içmeyen dindar Sb/Astsb ın takip ve üst mercilere bildirilmesi faaliyetini yürütmüşlerdir.

Bu şekilde birlik Komutanlarından habersiz yapılan bilgilendirmeler neticesinde, üst komutanlıklardan birlik komutanlarına ilgili personel hakkında işlem başlatmaları istenmiş, yapmayanlar hakkında işlem yapılacağı bildirilmiş, işlem yapmayan veya isteksiz davranan komutanların tayinleri daha pasif görevlere çıkarılarak, yerlerine başkaları atanarak tam bir kıyım başlatılmıştır.

1995 Yılı genel seçimlerinde Refah Partisinin birinci parti çıkması ile çileden çıkan üst rütbeli generallerin rahatsızlığı daha da artmış. Refah Partisi ve Doğru Yol Partisinin ortaklaşa kurdukları 54. Hükümetin Başbakanı  Rahmetli Prof.Dr.Necmeddin ERBAKAN  ve hükümet üyeleri üzerinde baskılarını arttırmışardı.

Baskı unusuru olarak özellikle sermaye ve medya çok etkili kullanılmış, her gün gazete, televizyon ve diğer medyada irtica propagandası yapılmış, toplumun kabul edemeyeceği şekilde senaryolar hazırlanarak gerçekmiş gibi servis edilmiştir. Gazete manşetleri generaller tarafından atılmış, Genelkurmay da medya, yargı mensuplarına brifingler verilmiştir.

Bunlar yapılıken, olası darbeye karşı çıkma ihtimali olan askeri personelin biran önce uzaklaştırılması için olağan üstü askeri şura toplanmış ve belki de araştırmaya bile gerek duyulmadan dindar olarak görülen askeri personel görevlerinden uzaklaştırılmışlardır.

MGK da yoğun baskı gören 54.Hükümet Başbakanı Prof.Dr.Necmeddin ERBAKAN istifa etmek zorunda bırakılmış, devrin Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL hükümet kurma görevini Tansu ÇİLLER yerine Mesut YILMAZ’a vermiş ve ANASOL-D hükümeti kurulmuştur.

Baskılar devam etmiş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başaknı Recep Tayyip ERDOĞAN okuduğu bir şiir bahane edilerek, görevinden alınmış ve mahkum edilmiştir.

Sn.Tayyip Bey’in görevden alınmasının gizli sebeplerinden birisi de TSK dan resen emekli edilen personelin, İBB ve İştiraklerinde istihdam edilmesini sağlaması ve baskılara rağmen personelin çalıştırılmaya devam edilmesi olmuşturki bende bunlardan biriyim. 

Baskı ve görevden uzaklaştıma sadece Silahlı Kuvvetlerde olmamış, üniversitelerde okuyan başörtülü kız öğrenciler derslere alınmamış, girenler polis zoruyla yaka paça dışarı çıkarılmış, Üniversitelerde ikna odaları oluşturulmuş ve başörtülü öğrencilere psikolojik baskılar uygulanmıştır.  Başörtülü öğretmenler sınıflara alınmamış, disiplin cezaları verilmiş, görevlerini yapmaları engellenmiş ve disiplinsizlik gerekçesi ile görevlerinden uzaklaştırılmışlardır.

28 Şubat post modern darbesi, 10 binlerce vatandaşımızı mağdur etmiş ve mağduriyetler henüz giderilememiştir.

Bu dönemde okulunu bırakmak zorunda kalmış üniversite öğrencilerinin, asker ve memurların mağduriyetlerini giderecek şekilde hak ve tazminat ödenmesi bir nebzede olsa yüreklerine su serpecektir.

Aytekin Kalay

İstanbul Üniversitesi, İktisatçı/Araştırmacı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...