Cumartesi, 19 Kasım 2016 22:16

Türk’ün Sancağı ve Sancaktarı

TÜRK’ÜN SANCAĞI VE SANCAKTARI

                            

Ecdadımız.. Öyle bir sancak bıraktı ki, gölgesi kendinden yüzlerce kez daha büyük…

Orta Asya neresidir?

Kaf Dağı’nın arkasında, ulaşılmaz bir yerde midir?

Türk kimdir? Bir ırk mı? Sosyal bir Millet mi? Türk tarihinde hiçbir zaman ırkçılık yapmadı, bölen olmadı. “Birleyen oldu. Bir olalım, iri olalım, kuvvetli olalım.” dedi.

Türk tarihte, fethettiği her yere, İslam Medeniyeti’nin nurunu götüren, o toprakları tüm Müslümanlara yurt yapan, mazlumlar için Anadolu’yu ana rahmine döndüren insanların ortak adıdır.

“Çırpınırdın Karadeniz

Bakıp Türk'ün bayrağına

Ah ölmeden bir görseydim

Düşebilsem ayağına…

…….

Ayrı düştüm dost elinden

Yıllar var ki çarpar sinem

Vefalı Türk geldi yine

Selam Türk'ün bayrağına.

…..

Kafkasları işgalden kurtaran orduya yazılmış, Azeri bir şair tarafından.. Belki bir Libya’lı da şöyle yazdı Akdeniz’in kıyısına çöküp, özlemle Anayurt Anadolu’ya bakarken;

“Çırpınırdın Kocadeniz

Bakıp Türk'ün bayrağına

Ah ölmeden bir görseydim

Düşebilsem ayağına…”

Kim bilir?

Solcular Türk’e düşman. Atatürkçülük’leri de kalkan ve takiyye zaten. Çok değil, 30 yıl önce Faşist diyorlardı malum. İslamcı görünümlü bir gurup ise, düşmanlıklarını Ümmetin birliği maskesi altında yapıyor. Allah Aşkına 300 milyonluk Türk Dünyası Müslüman değil mi? İttihad-ı İslam’ın bir parçası değil mi?

Bu gün İstanbul dünyanın en büyük Kürt şehri, en büyük Türk şehri.. böyle giderse en büyük Arap şehri de olur. Burayı fetheden Sultan Fatih’in asli ordusu Türk bundan gocunmuyor da “Ben Müslümanım.” diyen diğer kardeşler neden rahatsız.

Bosna’ya sözde entel, dantel bazıları gidene kadar Boşnaklar “Biz Türk’üz.” diyorlardı. Sırplar şehid ettikleri Boşnaklar için haber kanallarında “Bu gün şu kadar Türk öldürdük.” Diyorlardı Müslüman Boşnaklar için. Çünkü Bosna’da çocuklara camilerde Türklüğün Şartları öğretilirdi. Bu sözde İslamcılara da, Türklüğü İslam ve İmanından uzak gören sözde Türk Milliyetçilerine de kapak olsun.

“Türklüğün Şartları; 1. Kelime-i şahadet getirmek. 2. Namaz kılmak. 3. Oruç tutmak. 4. Zekât vermek. 5. Hacca gitmek. 6. Cihad etmek…” Söz bitti.. Çünkü Boşnak dede hala vasiyet ediyor, “Benim cenazemi bir Türk kaldırsın, namazımı O kıldırsın.” diye….

Komünizmden sonra Türk Cumhuriyetlerinde ilk gelenleri yaşlılar, “Beklediklerimiz sizsiniz.” diye karşılıyordı.

2. Abdulhamid Han’ın gayretlerinden sadece birini, Ertuğrul Fırkateyni’ni Japonya’ya ziyarete göndermesinin arka planını arz edeceğim size.

İngiltere, Osmanlı Devleti'ni hilafet yoluyla da etkisiz bırakmak istiyordu. 1877'de, Hindistan'da Babür İslam Türk Devleti’ni yıkıp kendi topraklarına katan, 1882'de Mısır'ı işgal eden, Arabistan'ı da işgal etmek isteyen İngiltere için, İslam siyaseti büyük önem taşıyordu. Sadece unvan olarak kalmış gibi görünse de Osmanlı Padişahı'nın bütün Müslümanların emiri yani halife olması İngiltere için tehlikeliydi. Bu sebeple İngilizler "Arap Hilafeti" konusu üzerinde çalışmaya başlamışlardı. 1876'da Londra'da yayına başlayan "Mir'at-al-Ahval" gazetesi Osmanlı hilafetini kabul etmeyen Arapların sözcüsü durumundaydı. 

İngilizler bu gazeteye para yardımında bulunuyorlardı. İngiliz basınının önde gelenlerinden "Times" hilafetin Osmanlılara kanuna uygun olarak geçmediğini, zorla alındığını yazıyordu. Böylece İslam dünyasını; Türkler ile Arapları bölmek istiyorlardı. Düşünün Türkler ve Araplar, İslam kalesinin iki kıymettar nöbetçisi ve burcu değil midir? 

Abdülhamid Han da İngilizlerin bu hareketlerine karşı birtakım tedbirler düşünmüştür. Ertuğrul’un resmi amacını Japonya'ya iadeyi ziyaret ve Deniz Harp Okulu öğrencilerinin tatbikatı olarak göstermiş, Panislamizme karşı endişeli olan Avrupalı diplomatlara ve basına bu işe karışma fırsatını vermemiştir. Süveyş, Aden, Bombay, Kolombo, Singapur, Saygon, Hong Kong gibi İttihad- İslam’ın propagandası bakımından uygun yerleri de seyahat programı içerisinde tutmuştur.

Kafile, uğradığı ülkelerin halkları ve Müslümanlar tarafından görkemli sevgi gösterileriyle karşılanıyor, gemiyi kimi zaman binlerce kişiden oluşan gruplar ziyaret ediyordu. Halifenin toprağına yüz süremedik diye üzülen İslamlar gemide kafile kafile namaz kılıyorlardı, secde ediyorlardı. Çünkü Ertuğrul Gemisi halifenin ve Osmanlı’nın sancağını taşıyordu.

Zamanın Rus Sefiri A. I. Nelidov, Dış İşleri bakanı Giers'e gönderilen raporda şöyle diyordu: “Bu kere gönderilecek olan Ertuğrul Fırkateyni'nin asıl amacı, Kızıldeniz ve Arabistan sularında, Osmanlı bayrağının dalgalandırılması, bir de çok sayıda Müslümanların bulunduğu Hindistan'da da aynı gösterilerin yapılması üzerindeki sultanın emelidir... Ertuğrul Fırkateyni, Hindistan'ın bazı limanlarında, yerli Müslümanların (İngilizler ise onların Sultan'a olan manevi itaatlerini kırmak için durmadan çalışmaktadır.) manevi güçlerini ve Sultan'a olan bağlılıklarını artırmak için duracaktır...”

Şimdi sözde aydın, batı yalakası bazıları diyorlar ya; “Avrupa’da gezerken, Afrika’lara düştük.” Kıtbeyinli adamlar, Avrupa Afrika’dan çıkmamak için Çin ve şimdi Türkiye ile kavga ediyor. Avrupa’da sünepelik yapmak, beslendiğiniz odaklara yalakalık sizin şiarınız maalesef. Türkiye’nin de uzun bir dönem dış politikasıydı bu sünepelik. Bu ihanet çevrelerinin duruşu halkımıza anlatılmalıdır. Ülkemizdeki terörün arka planında da aynı mahfiller vardır.

Orta Asya’ya gidiyoruz iş gezisi için. Bakıyorsunuz, Türklük Şuuru İslam ve İmanla paralel büyüyor. Ne diyeceğiz bu insanlara, “Siz Türk değilsiniz.” mi diyeceğiz. Yoksa 1960’lı yıllarda bazı Nurcu’ların Mason ve batıcı Demirel’e destek olmak için Rahmetli Türkeş’in Milliyetçiliğine küfür isnad eden risalelerde yazdıkları gibi karalamayı mı tercih edeceğiz?

Oysa, S. Nursi Hz. Kürt olmasına rağmen bakın neler söylüyor Müslüman Türk Milletine.. “Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş; ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın. Bütün senin mazideki mefâhirin İslâmiyet defterine geçmiş.”

“Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kale olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için, uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek, aynı kalenin taşlarını kalenin içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nevinden ahmakane bir cinayettir.

İşte, ey Ehl-i Kur’ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri, bin senedir Kur’ân-ı Hakîmin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur’ân’ı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi Kur’ân’a ve İslâmiyete kal’a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehâcümâtı def ettiniz. Tâ “Allah öyle bir topluluk getirecektir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler ve Allah yolunda cihad ederler” (Mâide Sûresi, 5:54.) âyetine güzel bir mâsadak oldunuz. Şimdi Avrupa’nın ve frenk-meşrep münafıkların desiselerine uyup şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız.

Türk milleti Anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslüman’dır. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Hâlbuki küçük unsurlarda dahi hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.” Başka çok iltifatları var Türk Milleti’ne S. Nursi Hz.’nin…

Türkçülüğün Esaslarını yazan merhum Ziya Gökalp’in şiirini okuduğu için hapis yatmadı mı Cumhurbaşkanımız?

“Asker Duası

Elimde tüfenk, gönlümde iman,

Dileğim iki: Din ile vatan...

Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,

Sultan'a imdâd eyle Yârabbi!

Ömrünü müzdâd eyle Yârabbi!

Yolumuz gaza, sonu şehâdet,

Dinimiz ister sıdk ile hizmet,

Anamız vatan, babamız millet,

Vatanı ma'mur eyle Yârabbi!

Milleti mesrur eyle Yârabbi!

Sancağım tevhid, bayrağım hilâl,

Birisi yeşil, ötekisi al,

İslâm'a acı, düşmandan öc al,

İslâm'ı âbâd eyle Yârabbi!

Düşmanı berbâd eyle Yârabbi!

Kumandan, zabit, babalarımız.

Çavuş, onbaşı, ağalarımız.

Sıra ve saygı, yasalarımız.

Orduyu düzgün eyle Yârabbi!

Sancağı üstün eyle Yârabbi!

Cenk meydanında nice koç yiğid,

Din ve yurd için oldular şehid,

Ocağı tütsün, sönmesin ümid,

Şehidi mahzun etme Yârabbi!

Soyunu zebun etme Yârabbi!

Ziya Gökalp”

Vicdan sahipleri, Birilerinin “Allah’sız!” dediği Ziya Gökalp’in şiiri.. Buyrun sizde yazın aynı şiiri bakalım..

Bitirirken, Bosna’dan Afganistan’a, Kıbrıs’tan Somali’ye, Azerbaycan’a, Irak’a, Suriye’ye Adalet ve merhamet götüren, kardeş coğrafyalara huzur ve sevgi soluyan Ordumuz ve Milletimiz yine görev başındadır. Ümmet yine dünyanın her yerinde Türk’ün Bayrağı’nı beklemektedir. O bayrak gelince kendi koynunda sakladığı Türk Bayrağını semalarına asacaktır. İstiklal Harbi’nin zor zamanları gibi, zor günler geçirdiğimiz şu günlerde yine Merhum Şair gibi yakarıyoruz Allah’a (CC)

“26 AĞUSTOS 1922

Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yâ Rabbi.

Senin uğrunda ölen ordu, budur Yâ Rabbi.

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın.

Yahya Kemal Beyatlı”

Ne mutlu Müslüman Milletimizin bayrağını göğsünde, yüreğinde taşıyan Sudan’lı Zenci Musa’lara. Öldüğünde çantasından Kur’an-ı kerim, Albayrak ve Komutanı Kuşçubaşı Eşref’in resmi çıkmıştı.

Ne mutlu Türklüğü bedeni, İslamiyeti ruhu bilenlere..

Ne mutlu “İ’lay-ı Kelimetullah’ı” dava ve dert edinenlere, gaye-i hayat olarak yaşatanlara..

Ne mutlu mazinin aydınlık, kahramanlık, yiğitlik ve bahadırlığını geleceğe taşımak isteyenlere..

Ne mutlu, siyasette dünyaya diklenenlere, dağda teröristle ve Haçlı Uşakları hainlerle gözünü kırpmadan mücadele eden ordumuza, günlerce dinlenmeden mücadele eden polisimize, şehid kaymakamlarımıza.. Dağ başında bayrağımızı dalgalandırıp Milletimizin evladını yetiştiren öğretmenlerimize, hocalarımıza, doktorlarımıza ve sayamadığımız yiğit insanlara ne mutlu..

Ne mutlu küçücük gövdeleri ile Müslüman Milletimizin Kocaman sancağına sancaktar olup dünyanın her yerine götürme iddia ve davasında olanlara..

Ne mutlu Milletimizi aldatan, sırtını ABD, İngiltere, Almanya gibi Müslümanlara düşman Haçlılara dayayıp onlara köpeklik eden Hoca kılıklı papazlara karşı ferasetle durup fırsat vermeyenlere…

Kıyamete kadar, Mü’min ve muharip olmayı dileriz Rabb’imizden.

Mücahid ve Alperenler olmak dileriz Allah’ım..

Şuurlu birer Müslüman, ecdadının mirasına sahip çıkan dik ve şerefli Türk olmak dileriz.. Bu duaya “Âmin” demekten imtina edenlerle Allah yarın huzurunda Anadolu Fatihi Sultan Muhammed Alparslan’ı, Hocam Ahmed Yesevi Atam’ı, Muştulu fethin veli Komutanı Sultan Muhammed Fatih Han’ı, Sudan’lı Zenci Musa’yı, Koca Seyid’i, Abdulhamid Han’ı, S. Eyyübi’yi, Şeyh Şamil’i karşılaştırsın. Belki o zaman utanırlar.

Hürmet ve muhabbetle. 

Son Düzenlenme Pazartesi, 21 Kasım 2016 10:10
Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...