Perşembe, 17 Kasım 2016 18:41

Niçin Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi?

Faşizm yönetimini halkımıza demokrasi diye yutturmak isteyen bir zihniyet var. Hâlbuki Osmanlı devrinde dahi çok partili hayata alışmış ve özgürlüğün ne demek olduğunu çok iyi bilen bir toplumumuz var. Baskı ve otoriter yönetimi bir yaşam biçimi haline getiren bu insanlara bir anayasa dersi vermek icap ediyor. Aslında her türlü hakareti ve aşağılanmayı hak ediyorlar lakin biz terbiyemizden taviz vermeden çocukların dahi anlayabileceği bir lisan ile bu konuyu izah etmeye çalışalım.

Kesintisiz faşist darbelerle ülkeyi yönetmeye çalışan bu zihniyet en nihayetinde 15 Temmuz 2016 tarihinde halkın tokadını yedi ve kıyamete kadar unutamayacağı bir ders aldı. Bundan sonra hiçbir güç askeri darbe yaparak millet iradesini yok sayamaz. Halkımız ne diyor ve neyi istiyor ise buna saygı göstermeli ve boyun eğmelidir.

Özgürlük ve hürriyet taleplerini Cumhuriyet devrinde de sürdürmek isteyen halkımız bizzat M. Kamal engeli ile karşılaşmıştır. Batı ülkeleri ve özellikle de İngilizler ile iyi ilişkiler kuran bu otoriter yönetim, 1938 yılında yani M. Kamal öldğü halde dahi değiştirilememiştir. Zira yerine geçen İsmet İnönü, 1946 yılına kadar “ Milli Şef İdaresi” adı altında halkımızı demir bir yumruk ile yönetmeye devam etmiştir.

Muasırları olan Hitler ve Mussolini, elbette kurulan bu düzenden ilham almıştır. Faşizmin sembolü olan “balta ve çubuklar” CHP’nin ilkeleri olan “6 Ok’a” ne çok benzemektedir. İşte ideolojisini bu baskıcı rejimden alan Kamalizm, nihayet halkın desteğini alan Erdoğan liderliğindeki özgürlük mücadelesine karşı mağlup olmak üzeredir. Devlet Bahçeli ile anlaşan hükümet yakın bir zamanda faşist anayasanın önemli bir maddesini daha tarihin çöplüğüne atmak için çalışmalarını hızlandırmıştır.

Jakoben bir anlayışla hareket eden ve “halk için halka rağmen” zihniyetinin 15 Temmuz’da yediği büyük darbeden sonra bir daha asla eski günlerine dönmesine imkan yoktur. Tanklara ve savaş uçaklarına karşı kanıyla canıyla elde edilen vatan müdafaası bir avuç darbe özentisi politikacıların keyfine göre düzenlenemez. Elbette bu darbecilerin tekrar devleti ele geçirmesine müsaade edilmeyecek gerekli anayasa değişiklikleri yapılacaktır.

İnsan hakları, din ve vicdan özgürlüğü başta olmak üzere bütün özgürlükleri kısıtlayan askeri vesayet sistemi devrini tamamlamak zorundadır. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 15 Temmuz 2016 darbelerinin ortak özelliği; ilhamlarını bizzat M. Kamal’in hayat hikâyesinden almış olmasıdır. Halkı adam etmek için gerekirse silah kullanmak hatta tanklarla ezmek olan bu vahşete bir son vermek gerekiyor.

Her darbeden sonra halkın özgürlük ve hürriyet aşkını engellemek maksadıyla dayatılan ve alternatifi olmayan vesayetçi anayasaların değiştirilmesi vakti çoktan gelmiş de geçmiştir.

15 Temmuz 2016 tarihi bu coğrafyada yaşayan bütün halklar için bir milat olmuştur. Artık kanıyla, canıyla, dişi tırnağı ile özgürlüğünü kazanan bir toplumun önünde hiçbir top tüfek duramaz. Daima 15 Temmuz darbecilerin akıllarına gelecek kabus dolu rüya görmeye devam edeceklerdir. “Jakoben” ve “baskıcı” yönetim anlayışından vaz geçmek kendi menfaatleri icabıdır.

Bu vesile ile 15 Temmuz’da şehit düşmüş bütün vatanseverler için Allah’tan rahmet diliyorum… 

Şimdi en önemli meselelerden bir tanesi mevcut anayasayı değiştirmektir. Zira 12 Eylül 1980 Darbecileri öyle bir anayasayı dayattılar ki mümkün olan en iyi hükümet dahi ortaya çıksa devleti doğru ve düzgün bir biçimde idare edemez. Anayasanın ruhuna sahip olan vesayetçi sistem; Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasındaki görev-yetki dağılımını öylesine içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir ki, hiçbir siyasetçi ağzında kuş olsa dahi bu anayasa ile devleti yönetemez, çatışmalara gebe kalmak zorundadır.

Daha önce Cumhurbaşkanı Özal’ın Başbakan Mesut Yılmaz ile çatışması, keza Demirel’in istediği kişi yerine Tansu Çiller’in Başbakanlığa gelerek çatışmaya girmesi hep olagelmiştir. Eğer değişmez ise yine benzer sorunlarla karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır. Faraza başbakan olarak Cumhurbaşkanının oğlu Bilal Erdoğan seçilse dahi bir müddet sonra babası Erdoğan ile çatışmaya girmesi kaçınılmazdır. Zira mevcut anayasa yetki ve görev dağılımını öylesine karmaşık ve birbirine tecavüz edecek şekilde düzenlemiştir ki bundan kurtuluş yoktur.

Belki bu yaşanan olaylardan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasayı değiştirmek ve başkanlık siteminin getirilmesi için neden çırpındığını anlamak şimdi bir parça anlaşılmıştır. . “Bir musibet bin nasihattan yeğdir” demiş atalarımız. İnşallah yaşanan bu sıkıntılı süreç Allah’ın izni ile hayırlara vesile olup çok daha güçlü bir siyasi yapının doğmasına vesile olacaktır.

Hazır konu açılmışken mevcut anayasayı biraz tartışmaya açalım. Hele hele anayasanın 4. maddesi ki var ki bunu savunanlar için büyük bir utanç vesilesidir. Ne diyor bakın? “Anayasanın ilk üç maddesi değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez". Bunu yazan ve şimdi savunan siyasetçilerde, uzmanlarda hiç utanma duygusu kalmamış anlaşılan. Halkı 1925 yılındaki gibi koyun zannediyorlar. Vur tepesine al elinden ekmeğini!

Yahu Allah'ın emri mi ki, “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” diyorlar. Pes yani…

Meseleyi uzatmadan söyleyelim bu değişmez dedikleri maddeler Atatürk ilkeleri olarak da ifade edilen “devletçilik, halkçılık, inkılapçılık vs. faşist söylemlerdir. Diktatörlüğü ve inançsızlığı resmileştirmek maksadıyla bunları anayasaya sokmuşlar. Bunun iyi tarafı faşist ve baskıcı olduklarını apaçık bir biçimde ispatlıyorlar. Bunların maksatlarını anlamak için çok zeki olmaya gerek kalmıyor…

1924 Anayasası Osmanlı’nın kanunu esasinin devamıdır. Bu Kurucu Anayasanın 2. maddesi "Türk Devletinin dini İslam'dır" maddesidir. Lakin bu madde 1928 yılında kaldırılmış. Peki neden?

Daha sonra 5 Şubat 1937’de aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri olan “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık” Anayasanın 2. maddesine dâhil edilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri olarak belirtilmiştir. Şimdi kırmızıçizgiler olarak gösterdikleri ve değiştirilmesi talep dahi edilemeyen maddelerin aslının ne olduğu anlaşıldı mı acaba?

Son olarak çareyi de gösterelim zira basittir. Mevcut anayasayı sade olarak düzenlemeli, faşist ilke ve inkılapları değiştirmelidir. Bunları yaparken Türkiye’yi “Büyük İslam Devleti” haline getirmek için mecbur olduğumuz “Başkanlık Sistemini” yürürlüğe koymamız gerekiyor. Mevcut Anayasa’da yer alan “çiftbaşlılık” maddeleri bu sayede kolaylıkla kaldırılabilir ve ihtiyacımız olan iyi bir yönetim sistemine geçebiliriz, vesselam…

Son Düzenlenme Pazartesi, 21 Kasım 2016 10:24
Dr.Vehbi KARA

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...