Çarşamba, 01 Şubat 2017 18:42

Feto’nun Silahlı Kuvvetlerdeki Tezgahları

Bu yazının aslı geçen sene yazılıp bir çok popüler sitede ve sosyal medyada yayınlanmıştı.  Ne yazık ki devlet yöneticileri ve ilgili kamu bürokratları uyudular ciddi manada hiçbir tedbir almadılar ve sonunda 15 Temmuz 2016 darbesi meydana geldi. Yüzlerce şehit ve yaralımız var.

Gerçi suçüstü olmadan terör örgütü ile hesaplaşma konusunda yargının çok acemiliği ve beceriksizliği var. Ne yani illa suçun işlenmesi mi gerekiyor? Bu ve benzeri yazılar okunup gerekli tedbirler alınarak terör örgütlerinin faaliyetlerine engel olunamaz mı?

Her ne ise ben vicdanen müsterihim “Kamikaze Fetullahçı Darbe” başlığı ile nasıl ki 5 ay önceden darbeyi haber vererek gazetecilik başarısı gösterdim aynı şekilde işte bu yazı ile de FETÖ’nün Silahlı Kuvvetlerdeki yapılanmasını deşifre etmiştim. Bu ve benzeri yazılara bugün dahi ihtiyaç var. Yargılamalar henüz başladı. Bu şer odaklarının nasıl semirtilip beslendiğini öğrenmek için okunup analiz edilmesi gerekiyor.

İşte 1 Şubat 2016 tarihinde yayınlanan yazı şöyle:

Fetullah Gülen’in başında olduğu Terör Örgütü yaklaşık 50 seneden beri faaliyetlerini sürdürüyor. Paralel Devlet Yapılanması-PDY, girdiği her yerde “amaca ulaşmak için her yol mubahtır” diyerek akıl almaz derecede tahribat yapmaktadır. Tahrip kolay olduğu için ülkemize ve hatta dine verdiği zarar büyüktür. Bunu kelimelerle ifade etmek zor olup sadece bir köşesinden tutarak izah etmeye çalışacağım.

Paralel yapının “Yargı-Emniyet-Ticaret” üçlüsü ortak hareket ederek kamu otoritesinin de imkânlarını kullanarak dev bir canavar gibi tahribat yapmaktadır. Eğer bir iş kolunda faaliyet gösterirken paralel yapı ile menfaatleriniz veya ticaretiniz kesiştiği takdirde başınıza gelmedik felaket kalmaz. Yalan ve uydurma delillerle bir sabah ansızın kapınıza dayanıp Paralel Yapının yargı ve emniyet mensupları aracılığı ile ağır cezalara çarptırılabilirsiniz. Bu acı gerçek kısmen MİT Müsteşarının tutuklama girişimi ve asıl olarak da 17-25 Aralık 2013 darbe girişimleri sayesinde görünür hale geldi. Fakat daha tam olarak bilinmiyor. Bunu nasıl yaptıkları konusunda ciddi araştırmalar yapılmalıdır. Zira vatan ve İslam âleminin selameti açısından bu gayret ve çalışmalar vaciptir, zorunludur.

Kendi hesabıma askerlik konusunda yapılan fecaatin bir kısmını anlatabilirim. Zira 15 yıllık askerlik hayatımda bu insanların nasıl kumpas kurdukları, zavallı asker arkadaşlarımı nasıl avlayıp örgüte soktuklarını gayet iyi biliyorum. Diğer konularda yani yargı, emniyet ve iş çevrelerinde yapılan cinayetler ise saymakla bitmez. Bunlar ciddiyetle ele alınarak ortaya çıkarılmalı ve sorumluları hakkında kanuni işlem yapılmalıdır. Nedamet edip aldatıldığını ve oyuna getirildiğini itiraf edenlere ise katkıları oranında yardım edilmesi devletin boynuna borçtur. Çünkü bu faaliyetler yürütülür iken devlet vardı. İşin kötüsü devletin bazı yöneticileri bu terör örgütü yapılanmasını destekliyordu. Bu nedenle itirafçı ve nedamet edenleri devlet kucaklamak onları şefkatle bağırlarına basmak insanlık adına bir borçtur. Buna mukabil ortaya çıkan bunca fesat ve günah meydanda durur iken hala Paralel Yapıyı müdafaa eden olursa onlara da hiç acımamalıdır.

Örneğin CNN’de çıkıp Paralel yapı ve onun işbirlikçisi medya grubuna methiyeler düzen Bülent Arınç gibi siyasetçilere akılını başına alması için uyarılmalı yaptığı hatanın boyutları hatırlatılmalıdır. Ben kendi hesabıma askeriyede yapılan fenalıkları anlatayım da belki ders çıkarılır ve hesap sorulur.

Paralel yapı ilk faaliyetlerine 1980’li yıllarda başladı. O yıllarda darbe yapmak moda olduğu için hedef olarak askeri lise ve Harp Okulları hedef seçildi. Darbe yolu ile kısa yoldan devleti ele geçirmek amaçlandı. Bu okullara önce öğrenci sokuldu ve bu öğrenciler vasıtası ile askeri okul öğrencilerini aldatarak kendi saflarına çekmeye başladılar.

Zemin tam da onların istediği gibi idi ve bu Paralel Devlet Yapılanması için çok müsaitti. Zira darbeciler dini konularda pek acımasız davranıyor namaz kılan öğrencilere ağır baskılar yapıyordu. Darbeci Kenan Evren kendisini Cumhurbaşkanı olarak seçtirdiği yetmiyormuş gibi sık sık milletin huzuruna çıkıyor irtica ve din namına aklına gelen her türlü safsatayı söylemekten çekinmiyordu. Sanki anarşi ve terörü dindar insanlar çıkarmış gibi komünistlere verdiği sıkıntı kadar belki daha fazlasını dindar insanlara veriyordu. O yıllarda askeri okul öğrencisi olduğum için yediği herzeleri bugün gün gibi hatırlıyorum. Askeri okullarda dindar öğrenci kalmayacağına dair mücadele edeceğine adeta yemin etmişti. Darbe yaptıran Amerikalı amcaları demek ki öyle istiyordu. Toprağı bol olsun ona yardım eden de hatırı sayılır bir insan kitlesi vardı.

İşte fırsat bu fırsat diyerek Fetullahçı Terör Örgütü, askeri okul öğrencilerine “asla namaz kılmamaları” konusunda uyarılarda bulundular. Çünkü günde beş vakit farz olan namaz kılındığı takdirde irticacı oldukları ortaya çıkacak bu nedenle okulu bitiremeden atılarak ciddi bir borç senedi imzalatıldığı için zor duruma düşeceklerdi.

O günleri daha dün gibi hatırlıyorum. İma ile namaz adı altında uydurma bir hareketle namazı tağyir ettiler. (Tağyir dini bir emri bozma, ortadan kaldırma demektir) Dinin direği olan namazı tağyir eden fitne örgütü daha başka ne yapmaz ki? Bunlar din adına ne kadar emir ve yasak varsa hepsini akıl almaz usul ve yöntemlerle ortadan kaldırdılar.

Bu konuda dindar askerlere aman vermemekle övünen generaller Fetullahçıların dine verdikleri zarar karşısında sevinç duyuyor, tepeden baktıkları Türk halkına dini konularda vicdansızca işkence etmekten ayrı bir zevk alıyorlardı. Namaz kılarken ve dinimi yaşamaya çalışmak isterken karşılaştığım zorlukların bir kısmını anlattığım “Bahriye’de 15 Yıl” isimli kitapta dindar insanlara yapılan zorluklara bir parça olsa da değindiğim ve bunu dile getirdiğim için ferahlık duyuyorum. Yoksa bu çekilen çile ve yapılan zulümler öyle kelimelerle anlatılan cinsten değildir.

Fetullahçı yapılanmanın birinci basamağı olarak yani Fetullahçı gençler orduya alınmış sayı olarak hızla artış sağlanmıştı. Üniversiteye hazırlık kurslarına giden öğrencileri özel kurslara sokmak ve soru çalarak okullara sokmak en başarılı oldukları yöntemlerden birisi idi. Asker olmak istemeyen öğrenciler emniyet teşkilatına ve hukuk fakültelerine yönlendiriliyordu. Bu konuda dershaneler Fetullahçı yapılanmanın arka bahçesi olmuştu.

Bahriyede ise örgüt mensuplarının okul bittikten sonra savaş gemilerinde uyması gereken kurallar çoğalmıştı. Bunların başında içki içmek gibi haysiyetsiz bir davranış geliyordu. (İçki, kebair yani büyük günahlardandır) Ayrıca Fetullahçılar asla başı örtülü bir kızla evlenemezdi. Olur ki bir hata yapıp evlenmişse eşinin başını açmak zorunda kalacaktı. Bu nedenle ağlayıp sızlayan hatta ruhsal çöküntüye girip aklını kaybeden kadınlarımızı bilirim. Bu fenalık öyle basit bir şey değildir. Çocukluğundan itibaren başörtüsüne alışmış bir kızın başını açması adeta soyunup sokağa çıkmak kadar zor bir iştir. Bunu bilen bilir…

Ramazanlarda oruç tutmamak, dini konularda konuşmamak konuşmak gerektiğinde ise irticayı kınamak bu Fettullahçıların en önemli vasıflarından bir tanesiydi. 15 Yıllık Bahriye hayatımda komünistler kadar bu zavallı Fetullahçılarla mücadele ettim. Komünistlerle kavga etmek daha kolaydı. Zira karşımdaki adamın tavrı netti. Dine ve dindarlara olanca gücü ile düşmanlık etseler dahi karşılığını vermek zor olmuyordu. Lakin bu iki yüzlü Fetullahçıların nasıl ve ne biçim bir tepki verecekleri meçhuldü. Yalan söylemek, gizli ve sinsi hareket etmek bu örgütün en bariz vasfıydı.

Yıllar geçtikten sonra bu Paralel Yapı mensupları Harp Akademilerine de sızdılar. Sızdıktan sonra burada da soru çalmak ve sınavlara özel bir şekilde hazırlamak en önemli vazife idi. Benim gibi namaz kılan ve içki içmeyen üstelik eşi de başörtülü olan bir subayın sınavları geçip Kurmay sınıfına geçmesi imkansızdı. Beni sınavlara dahi sokmadılar. Elbette Fetullahçı örgüt mensupları bu sayece değerli ve dindar subayları baştan elemine etmişler önleri açılmıştı. Fakat Kemalist ve devrimci subaylar ki onlar da benzer yöntemleri kullanmış ve silahlı kuvvetlerin yöneticiliğini ele geçirmişler, bunlara fırsat vermiyorlardı.

Bu sefer yargıyı kullanarak kumpas kurarak bunları da saf dışı ettiler. Uydurma delil ve iftiralar ile başarılı askerlerin önü tıkandı. Hatta bir kısmını hapse attırmaktan dahi çekinmediler. Bu konu çok vicdan sızlatıcıdır zira sonunda çok kötü hukuk cinayetlerine şahit olduk. Balyoz davasında açık açık darbe planını yürürlüğe koyan Çetin Doğan gibi darbeci genaraller, Fetullahçı örgüt kumpasının anlaşılması sayesinde beraat etti, İyi mi!.

Yahu bu Balyozcu generaller öyle küstah ve kendinden emin idiler ki Balyoz isimli Harp Oyununda darbe planlarını açıkça kayda dahi almıştı. Yazdıkları günlük ve kitaplarında darbe planlarını açık açık söylüyorlardı. Ergenekon davası ile birlikte bunlar da aradan sıyrıldılar. Aynı fenalık şimdi 28 Şubat davasında da görülüyor. Apaçık post modern darbe yapan generaller bu davada aklanırsa şaşmayın!...

İşte girdiği her yeri bataklığa çeviren bu Fetullahçı örgüt silahlı kuvvetlerdeki bir çok güzel hasleti dahi tahrip etti. Liyakat ve kabiliyetin yerini örgüt sadakati aldı. Halihazırda generallerin % 40’ının Fetullahçı olduğuna dair ciddi bilgiler bulunuyor. İşin kötüsü silahlı kuvvetlerde bu yapı ile ilgili hiçbir temizlik yapılmadı. Lakin iş dindar subaylara gelince arslan kesilen komutanlar, Fetullahçı Paralel Yapılanma karşısında çok utangaç ve sessiz duruyorlar. Peki, bunun hesabı sorulmayacak mı?

Son Düzenlenme Çarşamba, 01 Şubat 2017 18:58
Dr.Vehbi KARA

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...