Çarşamba, 08 Ekim 2008 02:56

ERGENEKONDAN SONRAKİ YAPI

ERGENEKONDAN SONRAKİ YAPI

 

Ergenekon… Malum ilan edildi! Peki ya ilan edilmeyenler? Yargının daha somut delillerle ulaşabilmesi için MİT, Jandarma, TSK ve özelliklede Özel kuvvetler Komutanlığı’nın arşivlerinde çalışılması gerekmez mi? Tüm bunlar yapılırken tabiî ki “DEVLET, EBED-MÜDDET” prensibi içinde kalınmalı. Bu çok önemli. Ancak hangi devlet? İşte bu sorunun cevabı herkeste farklı tanımlar oluşturduğu sürece herkes kendi kafasındaki Türkiye Cumhuriyeti için Ergenekon Örgütlenmeleri kuracaktır.

 

Şu an itibari ile üzerinde durulması gereken en önemlisi iki husustan birincisi, mevcut yapının tamamen çözülmesi adına, soruşturmanın uzandığı her yere savcılarımızın girmesi ve SUSURLUK sürecinde, soruşturma aşamasında meclis komisyonunu bile yanıltanlara kadar yakalanıp hesap sorulabilmesi. İkinci hususta yeni Ergenekonlara nasıl engel olunabilir?

 

Mevcut soruşturma ile kamuya adi suçları da yansımış oluşumlar başta olmak üzere, deşifre olmuş gruplar tasfiye edildi. Peki ya deşifre olmayanlar? Hani Emin GÜRSES’in bizimkiler “ABD yâda İsrail büyükelçiliklerine saldırı düzenletir.” dediği guruplar ki bunu yaptılar ve polislerimiz şehid oldu. Kalan asıl bana göre beyin unsurlar daha sinsi yapılanacaklar, daha acımasız olacaklar, daha dikkatli davranacaklardır. Yakalanan gurupta ve soruşturmada dikkatimi çeken birkaç önemli şey var ki, bunlarda;

1.  Yakalananlar aynı anda yakalanmamasına rağmen bariz bir şekilde dikkatsiz davrandılar. Şöyle ki;

a.  Her biri adeta arşiv yapmış ve bunları “gelin ve alın” dercesine evlerinde, şahsi bilgisayarlarında saklamışlar.

b.  Telefon, e-posta, mesaj trafikleri çok aleni.

c.  Herkes konuştu. Konuşmalarda adeta paralellik arz eder nitelikte. Burada kapsamlı bir operasyon yapılan örgütsel yapı var. Her şeye çok kolay ulaşılıyor. Ama yakalananlarda soğukkanlılık fevkalade.

d.  Kirli, basit menfaat ilişkilerinin her türü de ortaya döküldü. Ne kadar düşündürücü ve enteresan! Vatan ve menfaat iç içe….

2.  Bu halleri ile adeta her şeyi üstlenen bir duruşları var. Sanki birilerine ulaşılmasına engel olmaya çalışıyorlar. Bu yönü ile ağalarından tehdit alıyor olabilirler.

3.  Soruşturmayı sanki birileri kendi istedikleri gibi yönlendiriyor. Bu anlamda Kanada’da ikamet eden haham Tuncay GÜNEY’in biyografisi çok önemli. Çorum’lu yetim, İmam hatip talebesi, tarikatlar dolaştırılıyor, halen CIA’da etkin çalışıyor. Mısır’da yakalanan MOSSAD ajanını Daniel LEVİ adını taşıdığı dönemde O işe almış. Bir dönem STV ve cemaatin zirvesinde, bir dönem Veli KÜÇÜK paşaya ulaşmak isteyen gazeteci vb. insanlar köprübaşındaki Tuncay GÜNEY aracılığı ile ulaşıyorlar. İlginç olan da şu ki, bu adam tüm belgeleri ilk sunan kişi. Belgelerin O’na gelişi de ilginç. Bu arada, belgelerin ilk ele geçip A. Serdar SAÇAN tarafından Adliye mahareti ile sümen altı edilmesi, ama yok edilmemesi, bir şekilde saklanması…

    Kimse bu girift bilmecelere de kafa yormuyor. Bu kadar zaman zarfında ERGENEKONCULAR belgeleri de Tuncay GÜNEY’i de A. Serdar SAÇAN’ı da defalarca yok edebilirlerdi. Bu güçleri de olmalı. Ama öyle olmuyor. Bekliyorlar, ya da böyle bir operasyon beklemiyorlardı. Ya da daha büyük birileri “böyle davranın.” talimatını verdi.

4.  Bu yargılamanın sonucunda Türkiye’de bir dönem bitecek ve yeni bir dönem başlayacak.

5.  Tüm anti-emperyalist ve anti-Amerikancı hassasiyeti olan unsurlar bir şekilde soruşturmanın içine çekildi. Bunun açık örneklerinde biri de “Milli Çözüm” gurubunun alınıp sorgulanmasıdır ki bu yönü ile de bakıldığında soruşturmayı yönlendirenler toplumun tüm kesimlerine mesaj veriyor gibiler.

6.  Muhafazakâr kesimlerin 28 Şubatla oluşan şişkinliği Ergenekon Operasyonu ile bir nebze olsun giderildi. “Buna inat Gn. Kurmay Başkanının 28 Şubatla ilgili beyanı da ciddi bir tezat ve talihsizliktir.” Bu yönü ile bakıldığında mevcut iktidarın konumu sağlamlaştırılmakta, Aydın DOĞAN polemiği ile de birleştirildiğinde sanki yerel seçimlere de bir hazırlık var diye değerlendiriyorum.

7.  Türkiye’de özellikle, tarikat-cemaat eksenli yeni güç merkezleri oluşmaktadır ki, bu manada bakıldığında Ergenekon tarzı yapılanmaları kullanan yabancı emperyalist güç merkezleri ve uluslararası sermaye gurupları Türkiye’de belki de yeni aktörler ve yeni mücadele yöntemleri planlıyorlar, gelecek yeniler için meydanı boşaltıyorlar.

8.  Eski yapılanmalarda yeni yapılacaklar da yerli ve milli değildir. Olması da zor. Nedenine bakıldığında ise; bu manadaki en son milli yapılanma, 2’nci Abdulhamid Han Hz.’nin “YILDIZ TEŞKİLATI”dır. Yeni aday olarak görülen yapılar incelendiğinde ecdadın yapılanması ile ciddi çelişkileri görülmektedir. Bu ayrı bir inceleme konusudur ama hemen birkaç farkı vurgulamak isterim. Aday yapılanmalar, sömürge Hindistan’daki Gandi Hareketi gibi pasif bir mücadeleyi yöntem olarak benimsemiştir ki, Türk Milleti gibi Lider ve aksiyoner bir millet için bu yapılanma kendi ipini elinle çekmek gibidir. Diğer bir fark Yıldız Yapılanması taarruzu esas almış ve bu yönü ile de etkin olmuştur. Yeni aday yapılanmalarda, bu öncelik olmadığı gibi küresel bir entegrasyonda söz konusudur. Dolayısı ile Müslüman Türk Evladı şu süreçte çok düşünüp kendi çözümlerini, tarihten de ders alarak üretmek zorundadır.

 

    Ergenekon bu kadar çözülecektir. Daha ileriye derinlik olarak gidilmeyecektir. Yan yapılardan varsa tasfiye edilecek birileri oralara girilebilir. Sonrasında yeni oluşacak yapı da bazı emareler vermektedir ki bunlar;

1.  Yeni yapıda asker-istihbarat-güvenlik kökenlilerin ağırlığından ziyade Ticari/finans/para operasyonlarını yapacak unsurlara daha çok ağırlık verecektir. Türkiye’ye bu kadar sıcak parasını sokan emperyalizm, bu varlıklarını kiminle takip ve kontrol edebilir? Kime emanet edebilir ki? Daha sivil, daha işadamı, daha siyasi profillerle. Dolayısı ile yeni yapıda bu unsurlar ön planda olacaktır.

2.  Yeni yapı daha sinsi ve acımasız olacaktır. (Tüccarlar, askerlerden daha serttir. Karar alırken daha bencil davranırlar. Bu yaptıkları işin tabiatında vardır.)

3.  Gerçek bir numara, kamuoyunda tartışıldığı gibi bir general, siyasi vb. değildir. Bana göre bir işadamıdır. Uluslararası güçler, hiç atanan, görevli iken gücü olan, bir gün emekli olacak, yasal güçleri bitecek bir generali ya da bilmem kaç kez gidip gidip gelen, popülist kaygıları olan bir siyasiyi bir numara yaparlar mı? Dolayısı ile yeni yapılanma ile ve yeni kadrolarla bir numara daha da rahat siyasi, ticari ve bürokratik operasyonlar yapabilecektir. Para konusunda amatör devlet memurları ile oyalanmayacak, daha hızlı hareket edebilecektir. Bu arada bürokrasinin durumu ortadadır, Ergenekon Operasyonu ile askeri bürokrasi de doğal olarak hedef alınmış ve zayıflatılmıştır. Bu yönü ile de bakıldığında, bir numara, finans operasyonunu yaparken bürokrasiden de hizmetkârlar bulacaktır.

4.  Çökertilen Ergenekon’da radikal laik uygulayıcılar vardır. Bunlar topluma nüfuz etmekte zorlanmışlar, nitekim bu yaklaşımla muvaffak olamayacağını gören emperyalizm yeni yapıyı;

a.  Dindar yâda muhafazakâr görünümlü,

b.  Milli hassasiyeti olmayan, küreselci, milli değerleri de kolayca kullanabilecek, istismar edebilecek,

c.  Çevredeki diğer İslam ülkelerine de kolayca sızabilecek unsurlardan seçecektir.

Bu manada değerlendirildiğinde yeryüzünde Türk Milletinin etkin olmasını isteyen, İslam coğrafyasındaki kanın durmasını isteyen tüm fertlerin bir araya gelebilmesi, ortak platformlarda koordineli hareket etmesi gerekmektedir. Emperyalizme hizmet edecek bu yeni yapının olumsuzluklarını Müslüman Milletimiz anlayamaz. Maalesef bu durum uzun dönemde milletimizin tasfiyesi demektir ki, tedbir alınamazsa durumumuz çok zordur.

Bu tarz yapılanmaları tek başına da değerlendirmemek gerekir. Topyekün yeni düzen, algılama ve milletimizin şahs-ı manevisine yapılacak tahribat ve taarruzun sadece ilgili kısmıdır bu oluşumlar. Milletimiz kendisine hasım her bir yapının karşısına ancak;

1.  O yapıyı doğru analiz edip çözerek,

2.  Karşısına daha etkin yapılanmaları kurup koyarak,

3.  İlave alternatif yapılar oluşturarak,

4.  Güçlü ve hızlı malzeme toplayıp çözüm üretecek AR-GE’ler ve DÜŞÜNCE KURULUŞLARI kurarak,

5.  Konusunda uzman kadroları oluşturarak,

6.  Uluslararası sermayeye alternatif sermaye ve onu yönetecek finansal bilgi ve siyasi güce sahip olarak başa çıkabilir.

7.  Mevcut yapılara ise, anlayıp nüfuz etmeli ve o yapıları Milletimizin büyük menfaatleri lehine çatlatmalı oyunlarını bozmalıdır. Yıllardır, Milli birliğimizi bozup yıkmayı hedef alan unsurlar bunu yapmışlardır. Kocaman Devlet-i Aliye içyapısına sızan gayri milli, gayri Müslim unsurların oyunları ile onların oyunlarını göremeyen kendi evlatlarının mahareti ile -ki Necip Fazıl ne güzel söylüyor, “ham yobaz, kaba softa” diye. Bu taassup şu anda laikçi kesimlerde mevcuttur.- yıkılmıştır.

    Düşünün 28 Şubat sürecinde insanımız kullanılmıştır. Maalesef bu ülkenin, mütedeyyin insanları da oynanan oyunu tam kavrayamamış, karşı mücadele yöntemi belirleyememiş, sadece, bir şey olmamış gibi davranmakla yetinip önüne bakmayı tercih etmiştir. Milletimizin toplumsal manadaki bu dirençsizliği de sorgulanmalıdır.

 

    Sözün özü, Müslüman feraseti ile cesareti ile imanı ile bilinir. Bu menfi yapılar ve taarruzlar sırtını Allah (C.C)’a dayanıp, imanından güç alarak hareket eden insanımızın gözünü korkutmamalıdır. Tarihimiz alçaklığın her türünü görmüş şanlı dedelerimizin aziz hatıraları ile doludur. Ötesinde peygamberimizin (S.A.V) ve diğer peygamberlerin hayatları birer ibret vesikasıdır.

    Ders alırsak, tarih tekerrür etmez.

    Ders alırsak, yeniden Güçlü ve büyük Türkiye’yi birlik beraberlik içinde ihya ederiz.

    Ders alırsak, hepimizin üzerine farz-ı ayn olan “İttihad-ı İslam”ı ihya ederiz.

    Ders alırsak, insanlığa ümid olur, zulme “dur” deriz.

    Özetle; “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir. "Tevekkeltü alallah" der, sefine-i hayatta kemal-i emniyetle hâdisatın dağlarvari dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlak'ın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra saadet-i ebediyeye girmek için Cennet'e uçabilir. Yoksa tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, belki esfel-i safilîne çeker.

    Demek iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder. Fakat yanlış anlama. Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-i fiilî telakki ederek; müsebbebatı yalnız Cenab-ı Hak'tan istemek ve neticeleri ondan bilmek ve ona minnettar olmaktan ibarettir.[1] 

   

    Konuya, ferdi ve ictimai mes’uliyetler noktasında baktığımızda ise; unutmayalım ki, cihad farzdır. Allah Teâlâ emri ilahisiyle; "Hoşunuza gitmese de düşmanla savaşmak üzerinize farz kılındı.[2]". "Herhangi bir fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın.[3] " "Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kişilerle savaşınız.[4]"; "Sizinle toptan savaştıkları gibi siz de müşriklerle savaşınız.[5]" emretmiş, Hz. Peygamber (s.a.s.)'de "Cihad kıyamete kadar devam edecek bir farzdır.[6]" buyurmuştur.

CİHÂD, Çalışmak, uğraşmak, çabalamak, gayret sarfetmektir. İslâm'ın yükselmesi, korunması ve yayılması için her türlü çalışmada bulunmak, uğraşmak, gayret sarfetmek ve bu yolda sıcak ve soğuk savaşa girmektir. Daha açık bir ifade ile Allah (c.c.) tarafından kullarına verilmiş olan bedenî, malî ve zihnî kuvvetleri Allah yolunda kullanmak, o yolda feda etmektir. İnsanın maddî-manevî bütün varlığını Allah yolunda ortaya koyarak Hakk'ın düşmanlarını ortadan kaldırmak için savaşması "cihad"dır.

Cihâdın gayesi, yeryüzünden fitneyi kaldırmak ve hakkı yüceltmektir. İslâm'ın gayesi toprak ele geçirmek değildir. O yalnız bir bölge ve kıta ile yetinmez. İslâm bütün dünyanın saadet ve refahını düşünür. Bütün insanlığa, kendisinin beşeri sistemlerden ve diğer dinlerden daha üstün âlemşumül bir din olduğunu göstermek ister. Bu yüce maksadı gerçekleştirmek için müslümanların bütün güçlerini seferber eder. İşte bu bitmeyen cehd ve uğraşmaya, büyük bir enerji ile çalışma işine ve meşrû bütün yollara başvurma gayretine cihad denir. Yeryüzünde zorbalar, batılın ve fitnenin devamını isteyenler, şirk ve müşrikler ile küfür sistemleri var oldukça, onların yeryüzünde yayacakları kötülüklerine karşı bir emniyet olan cihad da devam edecektir. Bu bakımdan cihadın İslâm'da önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamber'e, hangi amelin daha faziletli olduğu sorulduğunda, "İman ve Allah yolunda cihad'dır.[7]", buyurarak cihadın imandan hemen sonra geldiğine, imanın cihadla varlığını sürdüreceğine işaret etmişlerdir. Ayrıca Allah yolunda savaşanları, gazilik ve şehitlik rütbesine erenleri öven ve onlar için büyük nimetler ve dereceler bulunduğunu haber veren birçok ayet ve hadis vardır.[8]

Müslümanlar savaş vukû bulunca sabır ve metanetle savaşırlar. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.): "Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Fakat düşmanla karşı karşıya gelirseniz sabrediniz, direniniz.[9]" buyurmuştur. Müslümanlar savaş anında Allah'a güvenir ve Allah'ın kendileriyle beraber olduğunu bilirler. Onun şu buyruğunu hiç akıllarından çıkarmazlar. "Ey peygamber; sana da sana tâbi olan müminlere de Allah yeter.[10]"

Hasılı, ey münevver, ey ferasetli, ey samimi, ey tarih aynasından ecdadını seyredip Onlar gibi sorumluluklar alıp aleme nizam verme davasına, Emre olup, O’nun izinden gitme sevdasına düşmüş, azimli, gayretli, secdede göz yaşı dökebilecek insan…  Gayri milli, gayri İslami, gayri ahlaki yapılacak her yapı senin ve evladlarının kuyusunu kazmak gayesi ile kurulmaktadır. Yeniler muhtemel ki, camin başta olmak üzere, kahvende, sokağında, işyerinde seninle olmaya gayret edecek ve değerlerini sulandırarak seni ve imanını tasfiye edecektir. Dolayısı ile, çok dikkatli davran… bu topraklar daha çok ve yeni Ergenekonlara çeşit çeşit yapılara şahidlik edecektir.

 

 

                                                         Hali MERT

                                                        (E) Topçu Yarbay

                                                        Strateji veUluslararası İlişkiler Uzmanı



[1] S. Nursi, Külliyat, 23’üncü Söz.

[2]  Kur’an-ı Kerim, el-Bakara, 2/216

[3]  Kur’an-ı Kerim, el-Bakara, 2/193

[4]  Kur’an-ı Kerim, et-Tevbe, 9/29

[5]  Kur’an-ı Kerim, et-Tevbe, 9/36

[6]  Hadis-i Şerif, Ebû Davûd, el-Cihad, 33

[7]  Hadis-i Şerif, Tecrîd-î Sarîh Tercümesi, VII, 445

[8]  Şamil İslam Ansiklopedisi, Cihad bahsi.

[9]  Hadis-i Şerif, Buharî, Cihad, 112, 156, Müslim, Cihad 19, 20; Ebû Davud, Cihad, 89

[10]  Kur’an-ı Kerim, el-Enfâl, 8/64

Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...