Çarşamba, 08 Ekim 2008 03:10

TERÖRÜN KARA KUTUSU

TERÖRÜN KARA KUTUSU

 

Her gün kan her gün gözyaşı. Aziz Milletimiz kanını, canını değerleri için fedadan asla geri kalmaz, kalmaz ama bu kanın sebebini ilgililere kim soracak? Hani derler ya Anadolu’muzda; “Eşek suçluda bu semercinin hiç mi suçu yok?” artık bu mevzuya biraz da bu yönü ile kafa yormak gerekiyor… Devlet saygıya değer, kurumları da öyle ama ya şahıslar Millete ve kurumlarına ne kadar layık? Aman zarar görmesin toplum gözünde kurumlar değer yitirmesin diyoruz da peki bir zamanlar şehidin cenazesine başı örtülü diye annesini almayan Sakarya’daki Tugay komutanını ayıplayan biri mi çıktı? Ya da İstiklal Marşını ve Bedr’in aslanlarını ve dinimizi ve Gülümüz, Sevgililer sevgilisini (S.A.V) aynı anda bombardıman şeklinde aşağılayan Hekim sınıfından generali “uzmanlık alanında konuşsa amenna” birileri, “Milletin değerlerini rencide edip aşağıladığı için” yargıya mı gönderdi? Bu işler olurken bu kurumlar değerli değil miydi? Baskın, ihmal vb. sorgulanınca mı bu kurumlar değer kaybedecek? Bu yazıyı yazmadan önce, karakolumuza yapılan baskına hainlerin gelişini, baskın anında çektikleri görüntüleri, askerlerimizin kaldığı çadırlarda çıkan yangını üzüntü ile, bazen kahrederek, bazen de maalesef küfrederek izledim.[1]

Saatlerce katırlara yapılan molalı, rahat bir yaya yürüyüş, sonra gün ortası mahkûm arazide kalmış bir karakola baskın, saatlerce ki hava kararana kadar süren çatışma… gece pusuda beklemiş Mehmedim, yorgun ve maalesef orta yerdeki, açıktaki çadırda istirahat halinde.. Bulundukları karakol ise adeta hainlerin tatbikat arazisine dönüşmüş, kaç baskın, kaş şehid ve bilinmeyen kaç taciz…

Nerede, takviye unsurlar, o gece baskını yapan uçaklar, helikopterler…

Nerede, Milletin evladı kullansın diye tüyü bitmemiş yetimlerin hakkından satın aldığı istihbarat maksatlı insansız hava araçları…

Veeee… nerede buraya anında reaksiyon göstermesi gereken Komutanlar….

Veeee… nerede hükümet, nerede devlet? Nerede?...

 

Devlet, insanlığın yeryüzünde kurduğu en büyük organizasyonlarının adı. Bu organizasyonun iyi işlemesi için asgari aşağıdaki şartlar oluşturulmalı diye düşünüyorum.

1.  Devletin ideolojisi, oluşturduğu kurumlar, Milletin değerleri ile çatışmamalı, Milletin değerlerine ve gelecekten beklentilerine ideolojisi de bağlı olmalı.

2.  Devletin ideolojisi, Milletin değerlerinden süzülmüş sonuçlardan çıkartılmalı, anayasasının üzerinde Milli tarih ve Milli şuur olmalı.

3.  Devlet kurumları içinde uyum olmalı, çatışma olmamalı. Çünkü devlet kimsenin babasının malı değildir.

4.  Devletin oluşmuş gelenek ve teamülleri olmalı. Yöneticiler bu teamüllere ve yargılara bağlı olmalı.

5.  Kurumların başındaki insanlar, kamu adına iş gördüğünün bilincinde hareket etmeli, Millet, şahıslardan özel beklentiler ve korkular içine girmemeli.

6.  Devletin kurumsal yapısı içinde herkese, her seviyede Millet adına hesap sorulabilmeli, aksayan her şey, dökülen kan ve gözyaşı kesinlikle yargıya taşınabilmeli, bu yönüyle her seviyede yöneticiler, kamunun baskısını ruhunda ve üzerinde hissetmeli, bu vicdanlara bırakılmamalı.

7.  Yöneticiler meseleleri konuşurken, “Tencere dibin kara, seninki benden kara.” endişesinin dışına çıkmalı, şahsi hatalar, kamuya dönük hataların dışında değerlendirilmeli. Karşılıklı açıklar ve zafiyetler himaye edilmemeli. Böyle bir durumda savcılar derhal müdahale edip kamu adına, Necib Milletimiz adına hesap sormalı.

8.  Millet menfaati, şahsi menfaatlerin, bir zümrenin menfaatinin altında yok edilmemeli. Toplum menfaati her türlü menfaatin üzerinde tutulmalı.

9.  Mevcut yasalara herkes bağlı olmalı, hem hesap sorarken hem de hesap verirken. Unutmayalım ki; hesap sormak en önemli görevdir, gerektiğinde hesap vermekte öyle.

 

    Şimdi gelelim güzel evladlarımızın şehadetine… Neden?

    Acaba dağ başında nöbet bekleyen, gerektiğinde aç-susuz, gerektiğinde soğuk, sıcak, memleketimin dağlarında bitlenmiş, sırtında bir sürü yüküyle albayların, yarbayların ve emirlerinde astlarının fedakârlığı ile terör biter mi? Güneydoğuya görevlendirmenin belli üst rütbelerden sonra zorlaştığı bir zeminde en mazlumlar ve en fedakârlar bu milletin O zor dağları tutan evlatlarıdır.

    Düşünün, en uçta bir karakol… Tacizler hariç, beş-altı kez basılmış, her defasında şehid vermiş. Sonra… Bir daha basılıyor. Hem de günün tam ortasında. Karakolda kaç personel var? 200-250 kadar. Karakol kaçının iskânına müsait? Adı üzerinde karakol! Ekrana yansıyan yanmış çadırlardan evlatların korumasız açıkta istirahat ettiğini anlıyoruz. Ha çadırda yatmışsın merminin karşısında, ha açıkta yatmışsın… Açıkta ve aralıklı yatarken en azından toplu hedef olmazsınız. Gün ortasında oraya getirilmiş, hainin havanının, roketinin hedefi olmazsın. Yani oraya bir o kadar daha asker de göndersen adamların başını sokacağı iskânı yapmamışsın. Başka; deniliyor ki adamların gelişi fark edildi, ağır silah atışı ve havadan baskı altına alındı. Görüntüleri izledikten sonra hiç de öyle olmadığını anlıyoruz. Varsayalım söylenen demeçler doğru. Eğer özellikle de helikopterlere rağmen geldilerse, o ağır silahları getirebildilerse kusura bakmayın ama Amerikalılar bizimle dalga geçiyor. Demek ki bu adamlar beraber okunan askeri akademilerdeki gibi sahici dost görünümlü, şakacı insanlar değil. Ya da oval ofislerdeki samimi pozların, görüntülerin gerçekle hiç ilgisi yok…

   

    Ya sınır ötesi harekât?

    Yapıldığında en büyük endişem sonuç alınmadan toplumun şişkinliğini almak için gidilip dönülmesiydi. Sonuçlarına kısa dönemde bakıldığında gerçektende öyle olduğu görülüyor. Peki, bu pansuman tedbirlerle, güney doğumuzda sükûnet sağlanır mı? Hayır!.. Bölgeye matuf, kalıcı olarak yapılan en iyi şey ekonomik paket. Tamamlandığında dilerim sosyal yapının korunmasına, bölge halkının devletine güveninin artmasına katkısı olur.

    Burada şuna kafa yormak gerekiyor. Bunca bombardıman, harekat, ama sonuç; şehidler, kan, feryatlar, gözyaşı…. Neden olmuyor peki?

    İlk aklıma gelen hususlar;

1.  Terör örgütünün finans ve lojistik kaynakları güçlü bir şekilde örgütü besliyor ve destekliyor. Bu konuda tedbir alması gereken hükümetler somut hiçbir adım atmadılar.

2.  Hain örgüt lojistik manada yani, iaşe, ibade, silah, mühimmat, araç, malzeme, ulaşım, elektronik destek ve muhaberat anlamında hiçbir zorluk yaşamıyor. Daha da önemlisi, ikmali baskın yaptığı noktalara kadar yapılıyor. 

3.  Örgüt dış ülkelerce himaye edilmeye devam ediliyor. Özellikle Kuzey Irak’ta himaye ediliyorlar. Bizim zamanında Saddam’dan kaçırdığımız ve himaye ettiğimiz, kırmızı pasaportlarla gezdirdiğimiz, adamlarını eğittiğimiz kişiler şu anda bize bıyık altından gülüyorlar. Daha da önemlisi Avrupa ülkelerinden şakır şakır para transferi hem de uyuşturucu paralarından müteşekkil olarak devam ediyor.

    Peki, zerrece ciddiye alınmadığımız NATO, AB, gibi organizasyonlarda hükümet ve siyasiler bu konularda ne konuşuyorlar? Kamuoyuna artık bir açıklama yapmayı düşünüyorlar mı? ABD’yi şöyle ikaz ettik, AB ülkelerini böyle ikaz ettik gibi. Örneğin uluslararası caydırıcılık ve yaptırım için Şangay Beşlisi’nin toplantısına katılmayı, Rusya, İran ve Çin’le bir seri anlaşma yapmayı, dolar kullanmamayı düşünürler mi? Topyekûn devlet ricali, iktidardakiler, muhalefettekiler, generaller mesela ABD’nde okuyan çocuklarını, orada ikamet eden yakınlarına “-ülkeye dönün!” çağrısı yapabilirler mi? Yâda ordumuz ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’ya eğitim için subay göndermekten vaz geçer mi?

4.  Bölge halkından kısmen de olsa örgüt destek görüyor. Hem bu kesilemedi, hem de dağa çıkışlar engellenemedi. Bu meyanda devlet her gün şehid cenazesi varmış gibi, vatandaşın kahvesine, camisine gider mi? Halkıyla her anlamda kucaklaşır mı? Hala şehid cenazelerinde bile imama uymaktan imtina eden, zorlanan iğreti duran üst düzey her kurumdan devlet ricali görüntüleri var. Ne kadar rahatsız edici. Lütfen akşam evinize gittiğinizde haberlerde kendinizi seyredin, lütfen! Namazda ellerini nasıl bağlayacağını bilemiyorsan o namaza gelme. Geliyorsan da kimse cenaze namazı kıldın diye mürteci demez, o zamanlar 28 Şubat dönemindeydi. Kimse kusura bakmasın ama bir daha o sürecin yaşanmasına bu millet müsaade etmez. Çünkü o yıllarda maalesef cenaze protokoluna katılıpta cenaze namazına katılmayıp kenarda bekleyen garnizon komutanları valiler vb. vardı.

5.  Bölge halkına dönük devletin kurumlarının uyumla dile getirdikleri bir çözüm yok, ya da öyle görünüyor. Cumhurbaşkanının güneydoğu gezisinde başka amaçlar aranıyor, bölge ile alakasız sonuçlardan söz ediliyor, Genel Kurmay Başkanının güneydoğu gezisi iç politika malzemesi yapılabiliyor. Peki, bu farklı değerlendirmeyi yapıp her faaliyetin altında iç çatışma arayan hainlere neden kimse hesap sormuyor, yâda yalanlanmıyorlar. Bu kaos ortamı yoksa herkesin işine mi geliyor?

6.  Terörle alakalı bir sürü üst kurul toplanıyor. Burada neler konuşuluyor? Laiklik mi yine! Ya da, ne bileyim, Ergenekon mu? Bu toplantıların sonucunda bana öyle geliyor ki herkes bir birine geçmiş olsun diyor sadece. Yoksa hükümetin uluslararası platformlarda alacağı tavır konuşulsa, çoktan ABD ile bu evlilik rüyaları, AB’ne gireceğiz diye verdiğimiz mücadele akamete uğratılır, yüzümüzü başka bir yöne dönmüş olurduk. Askerlere, harekât zafiyeti, istihbarat açıkları soruluyor mu peki? Sorulsa kanımca sadece teröre odaklanılır ne 28 Şubat konuşulurdu, ne de Ergenekon ziyaretleri akla gelirdi. Çünkü verilen canlardan daha büyük derdi olamaz bir komutanın… Dolayısı ile bu üst kurulların altındaki teknik adamların devamlı çalışması, bölgede süratli hareket edebilecek, küçük ama teknik altyapısı güçlendirilmiş, teçhizat ve donanımı tam birlikler oluşturulmasını sağlardı. Siyasi irade arkasındaki askeri gücü de görerek Kuzey Irak bataklığı cümlesini kurmaz ve Devlet-i Aliye’nin mirasçısı, bölgesinde etkin bir devletin hükümeti gibi davranırdı.

7.  Sınır ötesi harekât, kalıcı sonuçlar almaya dönük olacak şekilde planlanmalıdır. Gerekiyorsa Irak topraklarının bir kısmı işgal altında tutulmalıdır. Yıllardır plan tatbikatlarında masalarda planlar yapmış komutanlar, gerçek bir sınır ötesi harekât için ne düşünüyorlar? Siyasiler ordudan bu anlamda ne beklediklerini ifade ediyorlar mı?

8.  Bölge insanına dönük cumhuriyet dönemi bakış gözden geçirilmelidir. Bölgenin eğitim şartlarının kesinlikle gözden geçirilmesi, eğitim seferberliğinin katı laik uygulamalarla değil, daha ziyade toplumla barışık olarak yapılması gerekmektedir. Şu anda kızlarımız için başörtüsü yasağı eğitimin önündeki en büyük engellerden biridir. Bu yasak, yalnızca kızların okula gidememesi olarak algılanmamalıdır. Toplumun maalesef kini yasakçı zihniyet sahiplerine değil, kural koyucu olması cihetiyle devletin şahs-ı manevisine olmaktadır. Ecdadın düsturunu bir daha hatırlatıyorum. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” İnsan nasıl yaşar? Değerleri ile. Dolayısı ile değerlere hürmet gerektir. Sonucunda dağa çıkmaların da süreç içinde önü böyle alınabilir.

9.  Her olayın sonunda mutlaka her seviyede bir geri besleme yapılmalı, “-kim, -nerede, -ne zaman, -nasıl hata yaptı?” da bu sıkıntıyı kan ve gözyaşını yaşıyoruz diye hesaplaşılmalıdır.       Bu gün 16 şehidin cenazesi kalktı. Kahvehane tarzı bir yerde haber izliyorum. Cenaze haberlerini ardından Gn. Kur. Başkanının böbrektaşı kırdırdığı ve bu nedenle cenazelere katılamadığı tüm kanallarda haber yapıldı. Vatandaş homurdanmaya başladı. Ya da hiç söylemek istemiyorum, ama kuvvet komutanı olan zatın aynı ilçedeki cenaze törenine gitmemesi!.. Acı ve hazin. Evet, en büyük rütbeli olarak Gn. Kur. Başkanı ağrı kesicileri vurdurup cenazelerden birine katılmalıydı. GATA onun emrinde, randevu sorunu yok ki. Yetmedi, akşam eve geliyorum, çatışmayı bir vatandaş cep telefonu ile çekmiş ve aynen Kürtçe olarak diyor ki,”-Başbakan, burada yaşasan ne yaşamasan ne, burada karakol mu olur? Al bu karakolu Ankara’ya götür diyor. Ardından da Burada planlı bir baskın yapılıyor. Hani kobranız, hani skorsky’niz diyor ve kaç saattir çatışma var. Oysa buraya bir Komutan bir paşa gelseydi, bir skorsky önde arkasında da iki tane kobra (helikopter) olurdu, ama şimdi hiçbiri yok.” diyor,  ardında ekliyor. “-onlar diyor ne bu millet (vatandaş) ne de asker için hayatlarını ortaya koymazlar.”[2] Devlet, bu görüntüden kendisini kurtarmalıdır.

10.  Hem içeride hem de dışarıda kalıcı tedbirler alınmalıdır. 54’üncü ERBAKAN Hükümetinin “Çekiç Güç” operasyonu, Pirinçlik’ten kalkan ABD Hava Araçlarına Türk Askeri personel bindirilmesi bu nevi tedbirlerdir. Ama maalesef kendisine karşı kumpanyayı görünürde TSK yürütmüştür. Bundan sonra TSK siyasi gündemlerle ve operasyonlarla anılmamalı, görevinin gereği başarılı askeri operasyonlarla anılmalıdır. Örneğin PKK Politbürosunun kandilden özel bir operasyonla alınıp yargıya teslim edilmesi gibi.

11.  Örgütün dış destekçilerine karşı hükümet sert tedbirler almalıdır. Cumhurbaşkanı tüm bu sorumluları takip etmeli ve gerektiğinde hesap sormalıdır.

12.  Dağlıca baskını sonrası, birçok internet sitesinde özellikle Tabur Komutanına ait bayağı konuşmalar yayınlanmaktadır.[3] Bir daha hiçbir askeri personel o kaba üslubu kullanmamalı, hele de başkalarının yanında yaşının ve rütbesinin olgunluğunu gösterebilmelidir. Dağlarda her an şehidlerin olduğu/olacağı yerlerde asla alkol kullandırılmamalıdır. Yasaklanmalıdır.[4] Personelin inanç ve imanı yüksek tutulmalıdır. O görüntülerde Tabur Komutanında dediği gibi gerekiyorsa ihmali görülen herkes yargılanmalıdır.  

13.  Birliklerde, gece ağırlıklı olarak görev yapıldığından gündüz hassasiyet oluşmaktadır. Bu giderilmeli, görevler ona göre planlanmalıdır.

14.  Bölgede imam kılığı dâhil olmak üzere çeşit çeşit kılıklarda yabancı servislerin ajanları cirit atmaktadır. MİT binası dışında da etkinleştirilmelidir.

15.  Tümen/Tugay/Alay/MİT Bölge/Garnizon Komutanlığı seviyesinde yoğun bir istihbarat koordinasyonuna girilmeli, gerekiyorsa bölgede Emniyet, MİT veya TSK kökenli Emeklilerden yetkilendirilmiş koordinatör personel ya da vali atandırılmalıdır.

16.  Tüm bu faaliyetler yapılırken demokratik yapı dumura uğratılmamalı, bilgi toplamada teknik altyapı ve deneyimli personel arttırılarak zafiyet giderilmelidir. Ancak, suçu sabit olanların da suçun nevine göre cezası arttırılmalıdır.

17.  Bölge halkına, içi boş bir “Biz kardeşiz.” nakaratı dışında gerçeği yansıtan, tarihi birliğimizi, akrabalığımızı, bunlara karşılık uluslararası emperyalizmin acımasızlığı anlatılarak yakınlaştırılmalı, İslam kardeşliği üzerinde durulmalıdır. “Biz kardeşiz.” cümlesi altı boş kaldığında alay konusu bile yapılabilir. Altını da en güzel iman kardeşliği doldurur. Sonra tarihi ve kültürel bağlar. Selahaddin Eyyübi coğrafyadaki Müslüman halkların tamamının ortak atasıdır. Haçlıları Kudüs’te attı. Gelin asrın Selahaddin’leri olalım. Türkler, Kürtler ve Araplar... demeliyiz. Bunu diyecek tek ülke Türkiye’dir. Çünkü halen hilafet makamının şahs-ı manevisi Anadolu’dadır. Çünkü İslam tarihinde peygamberimizden sonra ilk kez Türk Milleti İttihad-ı İslam’ı gerçekleştirmiş ve Devlet-i Aliye yıkılana kadar da yaşatmıştır.

18.  İş sahaları açılmalı, Türkiye’nin diğer bölgelerinden de insanımız istihdam edilmek üzere bölge iş sahaları açısından cazip hale getirilmelidir. Batı bölgelerinde iş konularında toplum daha bilgili ve deneyimli olup teknoloji kullanımı daha yaygındır. Dolayısı ile emsal teşkil edeceğinden bu tersine göç yapılabilmeli, bölge hayvancılığa ve tarıma açılmalıdır.

 

    Bu konuda söylenecek çok şey vardır. Ama artık Milletimiz, kurumları kutsayacağız derken şahısları kutsamayı, kurumların arkasına suçlu saklamayı bırakmalıdır. Siyasi irade, içeride ilgililere aksayan her şeyin hesabını dirayetle sorarken, yatırımları uygun yönlendirirken, sosyal adaleti tesis ederken, dışarıda da etkin dış politikalarla terör örgütünün kaynaklarını kurutmalıdır. TSK’nin özellikle tepe yönetimi de sadece, Milli Güvenlik, Ülke Güvenliği ve Askeri Güvenlik konuları ile hükümetlerin oluşturduğu dış politikaya da uygu olacak şekilde dış askeri faaliyetleri yürütmelidir. İç politikanın bir parçası olmaktan vaz geçmeli ki bu suçtur. Atatürk sırf bu yüzden en yakın silah arkadaşları ile ters düşmüştür. Siyaset yapacak asker, verir emeklilik dilekçesini, giyer foteri, -eskilerin tabiri ile- çıkar Milletin huzuruna yapar siyasetini, alır boyunun ölçüsünü ve sonucuna göre hareket eder. Anlattıklarının ve söylemlerinin doğru olduğunu düşünen herkese siyasetin kapısı sonuna kadar açıktır. Kapalı kapılar ardında, büyük kulüpte, ordu evlerinde yapılan şey siyaset değildir.

    Diğer kamu kurumları ise, bölge insanının memnuniyetini artıracak ilave tedbirler düşünmeli, ancak, bu basit davranışlar ölçeğine düşürülmemelidir. Kalıcı tedbirleri kapsamalıdır. kurumların faaliyetleri, bir üst kurul aracılığı senkronize edilmelidir. Ayrıca, gayretlerin yönlendirilmesi ciddi anlamda ve her yönü ile tasarruflar sağlar.

 

    Ey Milletim,

Eline (vatanına) sahip ol ki mülkün büyüsün. Adaletinle evlatların bir olsun. İri olsun, diri olsun. Ecdadın gibi azametli olsun….

Beline sahip ol ki istikbalde evlatların tek vücut olsun, soysuzlaşmasın, vatanında hain, bölücü yetişmesin….

Diline (davranışına) sahip ol ki, şahsınla fitneye sebep olma, birlik söyle, doğru söyle, ahlaklı ol.

    Allah bizi, soyumuzu ve evlatlarımızı şaşırtmasın. Kıyamete kadar, ecdadımızın insanlık adına, din için devlet için, can çekişen Millet için çürük ten kafesini azme hâil etmediğinin şuuru ile hareket edelim.

 

 

                                                         Hali MERT

                                                        (E) Topçu Yarbay

                                                        Strateji veUluslararası İlişkiler Uzmanı

                           



[1] http://video.google.com/videoplay?docid=5176211471312225409&hl=tr

[2] http://www.dailymotion.com/related/x6ynh3_aktutun-karakolu_people/video/x6yrh0_aktutun-karakolu-baskn-cep-telefonu_news

[3] http://www.dailymotion.com/related/x5xgo5_dalca-baskn-sonras_news/video/x5xgp5_dalca-baskn_music

[4] http://www.dailymotion.com/related/x48pam_dalca-davasna-yayn-yasa-getirildi_news/video/x5xgo5_dalca-baskn-sonras_news

Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...