28 şubat bir darbedir ve aynı zamanda bir paralel yapılanmadır. Bu yapılanmaların; askeri ayağı var, medya ayağı var, siyasi ayağı var, yargı ayağı var,sivil toplum ayağı var, üniversite ve akademik ayağı var. Bütün bunların komuta merkezi ise askeri ayaktır.
Ben ve meslektaşlarım, bu paralel yapılanma olan BÇG’nun askeri,medya,siyasi ve yargı ayağı tarafından mağdur edildik. Bütün yapılanma sekronize olarak aynı maksat için çalıştılar.
28 şubata gelinen süreçte batı çalışma gurubu paralel yapılanması önce TSK’ da darbe yaptı ve paralel bir yapı oluşturdu. Ayrı bir hiyerarşi, ayrı bir istihbarat ağı kurdu ve TSK’yı ele geçirdi. Yapacağı darbeye engel olacağına kanaat getird iği subay,astsubay,uzman erbaş,askeri öğrenci ve askeri memurların tasfiyesine başlandı. Yani Ömer Halisdemir’leri ordudan ihraç ettiler. Yoksa iddia ettikleri gibi FETÖ’cüleri ihraç etmediler, tam tersine onlara kol kanat gerip terfi ettirdiler. Bu ihraçlar normal yollardan elde edilen istihbarat veya sıralı amirlerin isteği ile değil paralel yapının, illegal istihbarat ve sahte raporları ile yapılmış, emirle dosyalar istenmiş, talimatla suç uydurulmuş. Bölük komutanlarından, tabur komutanlarından göz yaşı ile istemeye istemeye dosyalar gönderildi ve bizler hakkımızı arayacak bir makam bulamayarak, çoluk- çocuk parasız işimizden, rütbemizden, onurla taşıdığımız üniformamızdan olduk.Travmalar yaşadık, intiharlar, bunalımlar, boşanmalar yaşandı binlerce mağduriyetler oldu. O mağduriyetlere girmeden bu paralel yapının bizi nasıl senkronize mağdur ettiğine dikkat çekeceğim:
Biz silahlı kuvvetlerden ihraç edildik; iş yok, para yok, 4 çocukla İstanbul’da yaşam mücadelesi verdik. Topkapı-taksim hattında minibüs Şoförlüğü, servis şoförlüğü vs işlerde çalıştık.
İstanbul büyükşehir belediyesine müracaat ettik. O zaman belediye başkanı şimdiki cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan idi. Allah ondan razı olsun ömrünü uzun etsin hepimizi işe aldı, 657 tabi devlet memuru olarak işe başladık. İşte şimdi paralel yapının medya ayağı devreye giriyor ve bizi manşetlere taşıyor: TAYYİP ATEŞLE OYNUYOR, ÖZEL ORDU KURUYOR gibi manşetler atıyorlar, isim isim bizleri ve çalıştığımız kurumları alenen hedef gösteriyorlardı.
Bu hedef gösterme işe yaradı ve devreye paralel yapının siyasi ayağı girdi.İstanbul büyükşehir belediyesine dönemin koalisyon hükümeti Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığını yaptığı malum hükümetin, İçişleri Bakanlığı müfettiş gönderdi. Gelmelerinin sebeplerinden birisi, bizim işe alınmamız idi. Dönemin belediye başkanı Müfit Gürtuna’ya yapılan baskı sonucunda; 17 arkadaş hepimizi, hiç bir gerekçe göstermeden kaydınız kapatılmış yazısını elimize vererek bizi tekrar belediyeden ihraç ettiler. 657 tabi devlet memurunun bu şekilde memuriyetten atılması ve bunların tamamının TSK’dan ihraç edilen personel olması, paralel yapının devleti nasıl ele geçirdiğinin bir delilidir.
Tekrar İstanbul’da bu sefer beş çocukla parasız pulsuz işsiz kaldık, polis zoruyla lojmandan atıldık ve adeta bizi ölüme, sürünmeye, açlığa mahkum etmek isteyen bir paralel yapının senkronize olarak hücumuna, zulmüne uğruyoruz. İstedikleri olmadı, biz namusumuzla çalıştık bu sefer sanayide kaynak ,saç demir işlerinde vs çalıştık ve bölge idare mahkemesine baş vurduk. 17 ay sonra 6 tane mahkeme bizi haklı buldu ve göreve iade etti. Tam bitti demiştik ki; dava temyize gidiyor ve paralel yapının yargı ayağı devreye giriyor , Danıştay’dan dava aleyhimize dönüp bozuluyor ve altı tane bölge idare mahkemesi, verdiği kararların arkasında duramıyorlar ve tam tersi kararla biz tekrar belediyeden beş parasız atılıyoruz. Bunu ancak paralel devlet yapar. Olaya basit bir darbe diye bakılmamalı, paralel bir devlet yapılanması görülmeli ve bu yapının; medya, sermaye, yargı ve siyasi ayağı da yargılanmalı ve 28 şubat mağdurlarının mağduriyetleri de giderilmelidir. Bu vicdani bir görevdir.
