Salı, 19 Temmuz 2022 12:33

Bahriyedeki Fetocu Mankurtlar

15 Temmuz 2016 darbesini yapan amirallerden sekiz tanesi ile Deniz Harp Okulunda birlikte okumuştuk. Bu amiral rütbesine gelmiş kişilerin nasıl mankurtlaştırıldığını ve kendi halkına silah doğrulttuğunu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.

ABD istihbarat elemanları, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’i yıllar önce tanımış bu İslam düşmanından çok yararlanabileceklerini anlamışlardı. Bu kişide çok kolay “yalan söyleyebilme” ve “Hollywood artistlerinin gıpta edeceği derecede rol yapabilme yeteneğini” keşfetmişlerdi. Öyle ki; ağlarken konuşabilecek kadar yetenekliydi.

Feto, Sabetay Sevi’nin İzmir’deki cami süsü vererek gizli bir şekilde örgütlendiği Kestanepazarı’nda kalmış burada vaiz olarak yıllarca devletten maaş almıştı. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı tarafından korunup kollanıyor her türlü fitne ve fesadın içine girebiliyordu. ABD ve Siyonistlerle işbirliği yaparak amaçlarına ulaşacağını düşünmüştü.

İşte bundan 50 yıl önce devleti ele geçirmek için silahlı kuvvetlere sızarak darbe yapmayı en kestirme yol olarak görmüştü. Fakat bir ilkokul mezunu vaizin bu işleri sadece kendi başına yapabilmesi imkânsızdı Bu maksatla kendisine yardımcı olacak kişileri bulmuş ve bunlar yardımı ile 15 Temmuz 2016 darbesini yapmaya muvaffak olmuştu.

1980’li yıllarda Bahriye mektebine girmiş burada okumaya başlamıştım. O yıllarda yani 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında askeri cunta dindar insanlara kan kusturuyordu. Bütün askeri okullarda namaz kılan öğrenciler fişlenip takip ettiriliyor eğer ibadetlerini terk etmez ise yüklü bir tazminat ödettirilerek öğrencileri askeri okullardan atıyorlardı. Bu şekilde yaşayan binlerce askeri öğrenci vardır. Bir kısmı ile tanışma fırsatı bulmuştum. Bazen çalıştığım ticari gemilerde bazen de üniversitede yüksek lisans yaparken karşılaşmıştık. Gerçekten acımasız bir muameleye maruz kalmışlardı.

Dindarlara yapılan zulmü fırsata çeviren Feto, yardım etmek istediğini söylediği askeri okul öğrencilerine tedbirli olmak gerektiği için “namaz kılmalarına gerek olmadığı” aldatmacasını çıkarmıştı. İslam’da yeri olmayan “ima ile namaz” adı altında bir çeşit şarlatanlık yaptırıyordu. Güya “kitap okurmuş gibi yaparak namaz kılınabilir” diye yüzlerce öğrencinin beynini yıkamıştı.

İşte Feto’nun insanları nasıl mankurtlaştırdığını hatta 15 Temmuz’dan sonra hapiste iken dahi kendilerini kurtaracağına ne şekilde inandırdığını anlamak için bu “ima ile namaz” konusunu iyi bilmek gerekiyor. Zira bir defa bu dehşetli zındığın sözünü dinlemeye başladın mı; arkası muhakkak daha fena şekilde geliyordu. Daha sonra oruç yasaklanıyor sırası ile içki içmek ve daha nice Allah’ın kesin bir şekilde yasakladığı fiilleri işlemek gibi dehşetli bir duruma düşülebiliyordu.

Deniz Harp Okuluna başladığım ilk sene bu mankurtlarla namaz konusunda ciddi bir tartışmamız oldu. “Bu şekilde namaz kılınmaz” dediğim için FETÖ örgütünün hedefi haline geldim. Feto’ya sempatisi olan öğrenciler benden uzaklaşmaya başladılar. Hatta bir kısmı ile ciddi kavgalarımız oldu. İşte bu konudaki bazı olayları okuyucularımla paylaşayım:

.

Deniz Harp Okuluna henüz girmiştim. Benim gibi 48 öğrenci sivil liseden mezun olarak üniversiteye gitmemiş Deniz kuvvetlerine katılmıştık. Deniz Lisesinden gelen öğrencilerle birlikte askeri intibak kampında eğitimlere iştirak ediyorduk.

Heybeliada’daki bu askeri kampta Hasan ve Mehmet isimli iki öğrenci Feto’cu diye biliniyordu. Bunlar namaz niyaz ile ilgilenmez diğer öğrencileri kendilerine benzetmeye çalışırlardı. Bunlardan başka bir de aşırı sol görüşlü öğrenciler vardı. Maocu, Leninci ve daha nice komünist fraksiyona mensup öğrencilerle tanışmıştım.

Darbeci General Kenan Evren’de elinden geldiği kadar bunlara destek oluyor hemen hemen her gün televizyon ekranlarında dine ve dindarlara hakaret ediyordu. Askeri okul öğrencileri birkaç taraftan kıskaç içinde kalmışlardı. Bir taraftan askeri cunta diğer taraftan komünistler işte şimdi de o yıllarda yeni yeni palazlanmaya başlatan Fetocular; dindar insanlarla uğraşıyorlardı. Bunlardan ilk ikisi zaman içinde tasfiye olmuştu. Fakat ABD’nin desteği sayesinde FETÖ semirtilmiş hatta 2016 yılına gelindiğinde büyük bir güç zehirlenmesine kapılmıştı. Bunu fark eden aklı başında olan insanlar; bu Mankurtlardan kurtulmanın yollarını arıyorlardı.

Feto’cu öğrenciler kendilerini “dinle işimiz olmaz” şeklinde göstermeye çalışırlardı. Bu arada yüzlerce askeri okul öğrencisi “irtica” bahanesi ile okullardan atılmaya devam ediyordu. Çocukluğumdan beri namaz kılmaya alışan benim gibi öğrenciler ise oldukça zor günler geçiriyordu. Bununla beraber “Allah kerimdir” diyerek namazlarımızı kılmaya çalışyorduk. Benim namaz kıldığımı görünce Feto’cular hemen ikaz edip güya nasihat etmeye başlamışlardı. “Bu şekilde olmaz, okuldan atılırsın” diyerek namazı terk ettirmeye çalıştılar.

Feto’cular sureti haktan görünüp güya yardım ediyormuş gibi kendilerini göstermeye çalışıyorlardı. Fakat “dinin direği olan” namaz kılmaya engel olmak bu ikiyüzlü insanları ele veren en önemli delil olmuştu.

Şükürler olsun ki; namazlarımı daima kıldım. Lakin kaç tane sınıf arkadaşım bu Fetocular yüzünden namazını terk etti. Öyle ki; son sınıfa gelinceye kadar açıktan namazını kılan Türk öğrenci neredeyse kalmamıştı. Bununla birlikte Libyalı Salim ile beraber kimseye aldırış etmeden bütün öğrencilik yılları boyunca namazımızı kılmıştık. Rabbim kabul buyurur İnşallah!

Ertesi yıl yani 1983 yılı Ramazan ayında okul komutanı oruç tutmayı yasaklamıştı. Fakat ben ve 15-20 arkadaşım yasağa rağmen orucumuzu tuttuk. Bu öğrenciler arasında daha sonra Feto’cu olacak öğrenciler de vardı. Lakin o tarihlerde bunlara daha musallat olmamışlar kendilerini şirin gösteriyorlardı.

Bir yıl sonra “oruç tutmak” serbest bırakılınca Feto’cular ve kendine benzettikleri bu öğrencilerden bazılarını bu sefer oruç tutmamaları için ikna ettiler.  “Yahu geçen sene tuttuk, yasak olsa da ibadetlerimizi yapmak ne güzel” dediysek de beni ve arkadaşlarımı dinlemediler. Namaz da olduğu gibi oruç konusunda da emir yüksekten gelmişti. Feto, bunlara kesinlikle namaz kılmayı ve oruç tutmayı yasaklamıştı. Güya akıllarınca tedbir alıyorlar kendilerini gizliyorlardı. İşte bu amiral olup darbe yapan Fetocular böyle tezgâhlardan geçip Mankurtlaştırılmışlardı.

Bazen kandil akşamlarında namaz kılan arkadaşlarım olurdu. Spor odası dediğimiz boş olan bir yerde namaz kılar, ibadet ederdik. Fakat bu mübarek gün ve gecelerde namaz kılan arkadaşlarımın sayısı zaman geçtikçe bir bir azalıyordu. Nitekim öyle bir zaman geldi ki; kandil gecelerinde dahi namaz kılan Türk öğrenci kalmamıştı. Feto’cular faşist amirallerin baskılarından ve yasaklamalardan yararlanıp bir çok öğrenciyi namaz kılmaktan ve oruç tutmaktan alıkoymuşlardı. Bir taraftan baskı ve zorlama diğer taraftan fitne ve münafıklık öyle bir sonuç doğurmuştu ki; sonunda açıktan namaz kılan öğrenci kalmamıştı. Bu durum gerçekten çok çirkin olup rahatsız ediciydi.

Namazını terk eden öğrenciler arasında çok başarılı olanlar da vardı. Bir gün bunlardan birisine “bak namaz dinin direğidir, namaz kılanın bütün dünya işleri ibadet gibi olur, Kuran’da yüzden fazla ayet namazı emrediyor” diye laf anlatmaya kalktıysam da bir türlü dinletemedim. Bana “ima ile namaz” kılmak gerektiğini söyledi. Bunun “dinen caiz olmadığını” söyleyince bana “hiç kılmamaktan daha iyidir” dedi. Ben de “hayır, bu doğru değil. Çünkü namaz kılmamış olsan dahi eve gidince kaza edip dua edersin, Allah’tan af dilersin lakin bu şekilde namazı keyfine göre kıldığın zaman büyük bir günaha girersin” diyerek caydırmaya çalıştım. Namazın bu şekilde tağyir edildiğini yani Allah’ın emrettiğini kaldırmanın kimsenin hakkı olmadığını söyledim.

Bu öğrenci maalesef beni dinlemedi üstelik kaç kişiyi de bana karşı namaz yüzünden hatalı davrandığım gerekçesiyle arkadaşım iken düşman etti. Şöyle dediğini işittim. "Aman Vehbi’den uzak durun. Bu ahmak namaz kıldığı için okuldan atılacak, size de zararı dokunur”. Nitekim dindar görünen kaç arkadaşım “cin çarpmış” gibi benden kaçıyor konuşmaktan dahi çekiniyordu.

Okulda bir hayli sayıda komünist öğrenci vardı. Bunlar aynı Feto’cular gibi abileri tarafından beyinleri yıkanır, kendilerince örgütlenmeye çalışırlardı. Komünizmin çökmesi ile beraber neredeyse tamamı faşist olup çıktılar. Feto’cularla beraber bir de bunlarla uğraşıyordum. Önceden bu komünistlerle zaten kavgalı idik. Sayıca öylesine çoktular ki; Lenincisinden-Maocusuna, Enver Hocacısından en anarşistine kadar hepsi ile çatışıyorduk. Okul yöneticileri ve öğretmenler; komünistleri destekler bunlara toz kondurmazlardı. 1970’li yıllarda niçin anarşi ve terör eylemleri olduğunu benim nesil gayet iyi bilir. O yıllarda Filistin kamplarında yetişmiş teröristler dahi aktif bir şekilde çalışır gençlerin beynini yıkamaya çalışırlardı.

Bazen kavgalarımız söz boyutlarını aşar yumruk yumruğa dövüşürdük. Bir defasında rahmetli annem hafta sonu eve geldiğimde kavgada yediğim yumruk nedeniyle dudağımın şiştiğini görünce çok üzülmüştü. Her ne kadar bunun sebebinin başka olduğunu söylemiş inkâr etmiş isem de pek inandıramamıştım. Şimdi bunlara bir de Feto’cular ilave olmuş üstelik bu komünistlerle can ciğer kuzu sarması olmuşlardı.

Nitekim 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde de bu işbirliğini gördük. Can Dündar denilen gazeteci kılıklı kişi FETÖ’nün MİT tırları operasyonlarında başrol oyuncusu olmuş “FETÖ-Faşist” ortaklığını apaçık göstermişlerdi. Hatta 15 Temmuz darbesinde “Yurtta Sulh Konseyi” adı ile beyannameyi TRT ekranında okutmuşlar; darbecilikte ortak olduklarını aşikâre utanmadan göstermişlerdi. Ne de olsa bunlar için “amaca giden her yol mubahtır”. Marksistlerle Feto’cular arasında ortak bağ çoktur. Yalancılık, sinsilik ve takıyyecilik bunların esas karakteridir. Şiiler bunları yani Marksist-Feto’cuları görünce takıyye konusunda kendilerini beceriksiz hissedip çok utanacaklardır.

Feto’nun Silahlı Kuvvetlerde semirip bugünlere gelmesinde en önemli pay işte bu  “faşist” komutanlardır. Bunların kimi öğretmen kimi bölük veya tabur komutanıydı. Ellerinden geldiğince “tek partinin faşist” nutuklarını atar hemen sonrasında “irtica” tehlikesinden dem vurmaya başlarlardı.

Bir defasında Ankara’ya tören için gitmiştik. Öğrencinin teki “Yedi Bela Bahri” lakaplı bir bölük komutanına soru sormuştu; “Askeri okullarda ve savaş gemilerinde niçin cami yok?” Diye. Yedi Bela hemen cevabı yetiştirmişti “Gemiler yeşile boyanır o zaman”. Diyerek irtica konusunda önceliklerini sıralamıştı.

Bu insanlar “Niçin namazdan korkarlar niçin dine ve dindarlara düşmanlar”, hala bilemiyorum. Lakin bu tipten subayları özellikle “seçmece” olarak Bahriye mektebine atandığından hiç şüphe etmiyorum. Amaç; “dini ve dindarları ortadan kaldırmak, yok etmek” olsa gerekti. Zira Bahriye mektebinde Sabetay Yahudileri çoktu. Kendileri için en büyük tehlike dindi. İşte bu ahlaktan yoksun ve vicdansız uygulamalardan en çok istifade eden Fetoculardı. En dindar öğrenciye dahi namaz kılmaması, oruç tutmaması için baskı yapıyorlar aklınca bu zavallı öğrencileri koruyorlardı.

Devlet eğer bir daha bu FETÖ ve benzeri örgütlerin Silahlı Kuvvetlerde semirtilip büyütülmesini istemiyor ise dine ve dindarlara düşmanlık yapan her türlü unsuru temizlemek zorundadır. Aksi takdirde işte 15 Temmuz 2016’da olduğu gibi vatanına kast ederek Amerikan köpeklerinin emri altına girip darbe yapan askerlerden asla kurtulamayız.

İşte yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi bölük komutanları beni hiç sevmez ellerinden geldiğince haksız bir şekilde muamele ederlerdi. Makul taleplerime dahi müsaade etmezlerdi. Bir defasında Cuma akşamından izne çıkmak için müracaat etmiştim de bana “ahiret sualleri” sorarak böyle müracaat taleplerime engel olmaya kalkmışlardı. En küçük bir hata yapsam derhal “hafta sonu izinsizlik” cezası alırdım. Öğrencilere; aklınca benimle dalga geçmek için “Söyleyin Vehbi’ye namaz kılarken size dua etsin” diyerek benimle aklınca dalga geçmeye çalışanlar bölük komutanları da vardı.

Zorlu dört yılın sonuna gelmiştik. Artık atılmayıp mezun olacağım anlaşılınca Feto’cu öğrencilerin başı olmaya namzet bir öğrenci bana “Sen muhriplerde zabit olmayı mı bekliyorsun? Senin gideceğin en büyük gemi mayın gemisidir” diyerek; aklı sıra alay edip küçümsemeye çalışmıştı. Bu öğrenci daha sonra okulu birinci bitirmişti. Ne ilginçtir ki; ikincilik elde eden de yine Feto’cular arasından çıkmıştı. Bilmiyorum o zaman da dahi soruları mı çalıyorlardı? Veya öğretmenler bunlara yardım mı ediyordu? Her ne ise bizim sınıfın ilk 2 öğrencisi Feto’culuğu bir hayli benimsemiş ABD’ye gidip “PG Scholl” adı verilen askeri okulda yüksek lisans eğitimi almıştı.

Bunları yani Feto’cu oldukları çok açıktı. Bir tanesi ile zaten “ima ile namaz” konusunda tartışmıştık. Zira namaza karşı böyle bir uygulamayı Feto’culardan başka yapan yoktu. Şu olay gerçekleşince tam emin oldum ki; bunlar “su katılmamış Feto’cudur”. Hikayesi şu şekildedir:

Mezun olmuş artık teğmen rütbesini takmıştık. Artık namazlarımı daha rahat bir şekilde kılıyor, kimseden çekinmeden bölük komutanlarının hışmına uğramadan rahatça ibadetimi yapabiliyordum. Bu arada “görev öncesi” adı verilen kurslar açılmış Karamürsel’de bu kurslara gitmiştik. Baktım bizim Feto’cular yine eski tas eski hamam aynen tuvaletlerde abdest alıp ima ile namaz kılmaya devam ediyorlardı. İşte sınıf ikincisi olan Atilla isimli bu öğrenciyi yakalayıp sordum.

Yahu artık bu şekilde abdest alma, hem için nasıl kaldırıyor bu pislik içinde abdest alıyorsun” diye ikaz ettim. Ayrıca dedim ki; “Fetullah Gülen’in ima ile namaz kılınmasını istediğini biliyorum. Lakin artık subay oldunuz buna ne gerek var. Hem bu adamın emri Allah’ın emri mi? Bu şekilde namazın caiz olmadığını bütün hocalar söylüyor. Eğer hala çok korkuyor iseniz dışarıda ev tutun orada rahatça namaz kılarsınız” Bu söylediklerim o anda üzerinde çok olumlu etki yapmıştı. Bana; “haklısın” dedi ve yanımdan ayrıldı.

Aradan 3-4 gün geçmişti. Hafta sonu geçmiş Pazartesi günü sabahı olmuştu. Askeri birlikteki koğuşa kapıyı vurmadan sert bir şekilde girdi ve bana bağırmaya başladı ki ne olduğunu anlayamamıştım.

Geçen gün söylediklerim için “Ne namazıymış bu” diyerek az kalsın beni dövecek kadar üzerime yürümüştü. Ben biraz da uyku sersemliğinden olsa gerek “tamam, peki, özür dilerim” diyerek ne olduğunu anlamaya çalışırken bana şu sözü söylemem gerektiğini söyledi:

Sen Fetullahçı değilsin” diye konuşmamı istedi. Ben de biraz da yatışması için “tamam değilsin” dedim. Yok, öyle olmaz “Sen Fetullahçı değilsin kelimesini birlikte söyleyeceksin” diye bağırmaya devam etti. Ben de tane tane “Sen Fetullahçı değilsin” dedim ve bu sözü duyduktan sonra kapıyı vurup çekip gitti.

İşte o gün bu FETÖ’nün ne derece dehşetli bir örgüt olduğunu anlamış oldum. Sene 1986 idi. Demek ki tam 36 yıl önce bunu fark etmişim. Bizim sınıf ikincisi olan bu öğrenci aradan yıllar geçtikten sonra amiral olmuştu.

15 Temmuz 2016 Darbe girişimi sırasında Mersin Valisi Özdemir Çakacak ile kaymakamların gözaltına alınması emri veren Atilla, Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı idi. Teslim olmamak için 4 saat direndiği, 200 polisin operasyona hazırlandığı sırada sonra teslim olduğu ortaya çıkmıştı. Televizyon ekranlarında elleri arkadan kelepçelenerek götürüldüğünü görmüştüm. İster istemez 36 yıl öncesindeki bu hatıra aklıma geldi.

Demek ki; bu öğrenciler çok sıkı takip edilip FETÖ örgütünün kıskacına sokulmuştu. Normal zamanda yani kendi başlarına kaldıklarında gayet makul olup konuşabiliyor “evet haklısın” diyebiliyorken bu sefer Feto’cuların yanına gidip talimat alınca birden canavar kesiliyorlardı. Onları nasıl böylesine etkileyip bu hale getiriyorlar bunu şimdi daha iyi anlıyorum. Zira her türlü manevi baskı uygulanıyor hatta parapsikolojik etki altına dahi alınıyorlardı.

Bir daha böyle alçakça darbe yapılmasını istemiyor isek bunların tezgâhlarını iyi bilmek bir mecburiyettir. Burada sadece FETÖ’nün görünen yönünü ve yaşanmış hatıraları dile getirebiliyorum. İşin içyüzünü anlamak için devletin ciddi kurumlar vasıtası ile araştırmalar yapması ve derinlere inerek gençleri nasıl büyüleyip esir aldıklarını öğrenmesi gereklidir.

İslam’ı ortadan kaldırmak ve fitneyi yaymak projesi olan Feto hareketi 40 yıldır bu amaca hizmet için çalışıyor. Hadislerde Süfyan olarak ismi geçen İslam Deccalı işte bu Feto olsa gerektir. Zira Süfyaniyetin 4 rüknü yani 4 başı vardır. Bu Feto ise dördüncüsüdür. İlk üçü için “Süfyaniyetin ileri karakolları” denilerek isimleri İslam alimleri tarafından dile getirilmiştir. Fakat o yıllarda yaşamadığı için bu Feto’nun ismi bilinmemiş sadece bunun özelliklerinden bahsedilmiştir.

Bu yazıda da yine bu fitne tuzağına düşmüş diğer askerlerden de bahsetmek isterim. Hatta aynı sınıftan olduğumuz bu kişilerden 4 tanesini devletin yüksek makamlarına bildirmiş “FETÖ örgütünün önemli bir elemanları” olduğunu söylemiştim. Sanırım çok faydası oldu.

Nitekim bizim sınıfımızdan bir denizci olmasına rağmen 15 Temmuz Darbesinin karargâhı olarak kullanılan Mürted Üssünde (Akıncı Üssü) görev yapan Faruk Harmancık isimli bu şahıs en az Adil Öksüz kadar önemli bir darbe yöneticisi olmuştur. Şu soruyu devlet yöneticileri iyice düşünüp cevaplamaları gerekiyor. “Bir deniz amiralinin darbecilerin karargâhı olan hava üssünde ne işi var?

Bahse konu bu amiral ile aynı sınıftan mezun olmuş hatta Gayret Muhribinde görev almıştık. Ben silah elektronik subayı iken o da elektronik subayı idi. Bu zavallı öylesine büyülenmişti ki Feto’nun emirlerini namaz gibi Allah’ın emirlerinden daha öncelikli sayıyordu. Mankurt olmak işte böyle bir şeydir.

Faruk, savaş gemisinde iken hiç yemek yemezdi. Ne zaman görsem peynir zeytin ve kahvaltılık ile idare etmeye çalışırdı. Gemi limanda iken dışarıdan yiyecek getirir asla karavanadan yemek yemezdi. Bunun sebebini çok iyi biliyordum zira bir zamanlar Feto’cular asla margarin yağı yemezlerdi.

Emir aldıkları Feto öyle emretmiş. Bunlar namaz niyazı terk ederler, oruç tutmayıp alkollü içebilirlerdi lakin Feto’nun emrine sıra gelince asla taviz vermezlerdi. Bunlara sanki büyü yapılmıştı…

O tarihlerde başka manyakça işleri de vardı. Örneğin margarinden başka kola da içmezlerdi. Bu da yasaktı. Gerçi onların bu sırları deşifre olunca hemen margarin yiyip kola içmeye başladılar. Feto’da kıvırmak, inkâr etmek çok meşhurdur. Hemen yeni duruma ayak uydurmaya çalışırlar.

İşte Faruk ile gemide hiç anlaşamazdım. Namazlarımı kıldığım ve gemi komutanı ile dini konularda taviz vermediğim için çatışmaya girdiğim bir dönemde de hep aleyhimde davrandığı için aramız bozuktu. Dine ve dindarlara düşmanlık yaparak güya kendisini gizliyordu. İçki içer, namaza ve oruç gibi ibadetlere karşı çıkardı.

Gemide komünistlikten dolayı “sakıncalı” olan subaylar da vardı. Bunlar ile bazen şiddetli bir şekilde tartışırdık. Daima onlardan yana tavır sergiler bana düşmanlık ederdi. Çünkü ben namaz kılarak, oruç tutarak ve dini konularda taviz vermeyerek “Feto’nun gerekli gördüğü her türlü din dışı uygulamaya” karşı çıkıyordum. Ne yapıp edip ordudan atılmalı ve Feto’culara “bak böyle burnunun dikine gitti atıldı işte” dedirtmek istiyorlardı. Hakkımda her türlü fitne ve fesadı çevirdiler. Sonunda 28 Şubat 1997’de amaçlarına da ulaştılar. Zira eşi başörtülü olan bütün askerler, Batı Çalışma Grubu (BÇG) tarafından fişlenmişti. Bu illegal örgüt yani BÇG, Feto ile işbirliğine girmişti. O dönemde BÇG subayları ve Fetocular, amiral olmak ve yükselebilmek için “ordudan attırdıkları” dindar asker sayısına göre terfi alıyorlardı.

Deniz Kuvvetlerinde terfi için en kolay yol; “din düşmanlığı yapmak ve çok fazla sayıda namaz kılan askeri ordudan atmak” idi. Kim bu ahlaksızlığı yaparsa beğeniliyordu. Buna vicdanı elvermeyen subaylar ise “ağzı ile kuş tutsa!” dahi amiral olamıyordu. Dine ve kutsallara sövmek; Sabetay Yahudilerinin en bariz özelliklerindendir.

Feto darbesine giden yolda akıl almaz yollar denenmişti. Bir tanesi çok ilginçtir, onu da anlatalım:

Feto’cu bir yüzbaşı, Karamürsel Eğitim Merkezinde kursta iken beni yanına çağırmıştı. Yanında da bir öğretmen binbaşı daha vardı. Bana heyecanla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Dedi ki: “Vehbi üsteğmenim bak bir ilaç çıkmış bunu alkollü içkinin içine atınca alkolü kaldırıyor, dibine çekiyor”. Yani “bunu içkinin içine atarak içebilirsin” demeye getiriyordu…

Bu yüzbaşıya uzun uzun “alkollü içki içmenin büyük günahlardan olduğunu” eğer bunu bir kez yapar isen hemen arkasından yeni tavizler geleceğini söyledim. “Böyle konularda taviz verilmez zira elini versen kolunu, kolunu versen gövdeni isterler” diyerek içki konusunda gemi komutanları ile sert tartışmalara girdiğimi ve hiç birisinde bana içki içiremediklerini anlattım. Eğer ordudan atarlar ise “rızkı veren Allah’tır, bir kapı kapar bin kap açar” diyerek bu tavizkar ve tehlikeli oyundan kurtarmaya çalıştım.

Söylediklerimden sonra yüzü mosmor oldu. Üstelik yanındaki binbaşı öğretmenimiz de bana hak vererek bu davranışların çok çirkin ve yanlış olduğunu söyledi. İşte Feto ve yandaşları bu şekilde askerlerin kanına giriyor onları aldatıyordu. Mankurt haline getirilen bu askerler, kim bilir nasıl bir eğitimden geçirilmişti?

Hatta Fetocu diye bilinen bir subay bu şekilde tanınmamak için “alkolik” olmuştu. Aynı sınıftan mezun olduğumuz için “belki nasihatlerimi dinler” diye çok uğraşmıştım. Fakat bir türlü beni dinlemiyor ben konuştukça bir ilahi mırıldanarak adeta benimle dalga geçiyordu. Yuvasını yıkmış dindar görünmemek için türlü türlü sefil hallere girmişti. Perişan bir durumda olduğu halde hala inat ediyor; Feto’nun büyüsüne nasıl kapıldığını yaşantısı ile ispat ediyordu. 

İşte 15 Temmuz 2016 Darbesi bütün bu faşist ve Feto’cu askerleri iyice deşifre etmiştir. Darbede aktif rol alarak apaçık ortaya çıktılar. Bizim sınıf arkadaşı Faruk  ise Genel Kurmay Başkanına “şu darbe bildirisini imzala hepimiz rahat edelim” diyecek kadar Mankurtlaşmıştır.

40 Sene önce bu insanların büyülendiklerini görüp her türlü fitne ve fesada alet olacaklarını tahmin ettiğim için bahriye de iken bu Feto’cularla hep mücadele ettim. Faşistler ve komünistler ise “bunların tarzı işimize gelir” diyerek dindar askerleri ordudan temizleyip kolayca darbe yaparız diye FETÖ örgütüne yardımcı oldular.

Kısaca söylemek gerekirse Feto’nun bu hale gelmesinde darbeci cunta başrolü oynamış kendinden gördükleri Feto bunlara kazık atınca bir parça uyanmışlardır. Yine de büyük bir kısmı FETÖ ile beraber hareket edip “Yurtta Sulh Konseyi” adına 15 Temmuz darbesini gerçekleştirmiştir. Bütün bu yaşadığımız acı olaylardan ibret almak gerekiyor, vesselam…

Dr.Vehbi KARA

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...