Çarşamba, 03 Ocak 2024 15:02

Atatürk’ün ve Erdelhun'un Nutukları

Türk Silahlı Kuvvetlerine komuta etmiş Atatürk ve Rüştü Erdelhun'un iki önemli nutkunu nazarlara vermek istiyorum. Bu sayede gündemde olan ve çok tartışılan anayasa ile birlikte demokratik hukuk devleti ilkelerine açıklık kazandırmak gerekiyor.

Çünkü hem hükümet hem de muhalefet tarafindan sık sık hamasi nutuklar çekilmekte silahlı kuvvetlerimizde bilerek veya bilmeyerek darbeci anlayışı geri getirmek isteyen bahtsız insanları görmekteyiz.

Bu meselenin anlaşılması için yaklaşık 25 yıl ara ile orduya kumanda etmiş iki önemli kişinin nutuklarini analiz edebiliriz.

Bu sayede ülkemizde tek partili faşist yonetimi tekrar hortlatmak isteyen darbeci anlayışı deşifre ederek demokratik hukuk devletini gerçekleştirme imkanı vardır.

 “Bursa Nutku” olarak ifade edilen CHP Genel Başkanı Atatürk’e ait oldugu bilinen

5 Şubat 1933 tarihinde söylenen nutuk; bir zihniyeti deşifre ettigi için cok onemlidir.

1966 yılında İzmir’de bir mahkeme; bu nutkun bildiri halinde dağıtılmasını yasaklamıştır. Fakat Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu, bu nutkun gerçek olduğuna karar vermiştir. Daha sonra 1975 yılında Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi de bu nutkun yargısal bir gerçek olduğuna dair kararını açıklamıştır.

İşte askeri darbe ve şiddetin temeline inilmesini sağlayacak bu metin; yapilacak analizlere önemli katkı yapacaktir.

Bu nutuk, özellikle darbeci ve cuntaci askerler tarafindan kutsal bir metin olarak gorulmektedir. Bir dönem Bursa nutku adı verilen bu metin sadeleşmiş bir biçimde aşağıdaki şekilde kullanılıyor ve dağıtılıyordu:

“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük yâ da en büyük kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek; ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, ‘demek adalet örgütünü düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek’ diyecektir. Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir’ diyecektir”.

Bu metni 27 Mayis 1960 darbesinden sadece 12 saat önce Genelkurmay Baskani Rüştü Erdelhun'un askerlere karşı söylediği nutuk ile mukayese ederek; darbeci kalkismalarin önüne geçmek mümkündür.

Dünyada emsali olmayan ve her 10 yılda bir gerçekleştirilen askeri darbeler ve terör olaylarının ülkemizde akıl almaz boyutlara yükselmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi bu darbeci anlayıştır.

Rüştü Erdelhun ise bu anlayışin ulkemizi icinden cikilmaz bir darbe batakligina düşurecegini düşunuyordu. ABD’nin ülkemizde darbe yapacağının istihbaratını almıştı. Askerlerin siyasete karışmasının ne derece kötü sonuçlar doğuracağını görmüş ve bunun ülkemize vereceği zararları fark etmişti. Komuta kademesinde bulunan fakat darbeden sonra emekli edilen 265 general ve 5000’e yakın subay da aynı düşünceye sahipti.

Fakat içlerinde Ümit Özdağ’ın babası Yüzbaşı Muzaffer Özdağ’ın da bulunduğu ABD’nin kandırmış olduğu subaylar; vatan hainliğine eşdeğer bir darbe kararı almışlardı. ABD’nin gizli servis elemanları birçok ülkede olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde sinsi bir şekilde yuvalanmış ve halkın seçtiği iktidarı devirmenin planlarını yapmıştı. Çünkü Adnan Menderes, Batının Türkiye’de kurmak istemediği çok önemli sanayi tesislerini Sovyetler Birliği ile beraber inşa ediyordu.

Darbe hazırlığını fark eden Erdelhun, faşist cunta yapılanmasının önüne geçmek için Ankara dışından takviye kuvvet getirilmesini emreder. Fakat CHP, darbeyi desteklemektedir. Bir de hükümet içinde cuntacılarla işbirliği yapan Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes bulunmaktadır.

Samet Kuşçu isimli bir subay, cuntacı subayları ifşa etmiş fakat mahkemede 27 Mayıs darbesini yapacak bu subaylar beraat ederken; Kuşçu hapis cezasına çarptırılmıştır. Kısaca ABD ve CHP, Menderes hükümetini yargı dâhil her yönden kuşatmıştır.

Nihayet Adnan Menderes kandırılır ve takviye kuvvet getirilmesi konusu rafa kaldırılır.

Erdelhun Paşa, yine de darbeyi önleyebilmek maksadı ile 27 Mayıs’tan bir gün önce cuntacıların da aralarında olduğu subayları Genelkurmay Karargahı’nda toplar ve tarihe geçecek şu konuşmayı yapar:

“1912 Balkan Harbi’nde Silahlı Kuvvetler; İttihatçı ve İtilafçı diye ikiye bölündü. Emir komuta ve idarenin muhal (boş) olması neticesinde Osmanlı İmparatorluğu parçalandı. Bütün bu misaller askerlerin mesleklerinden gayri bilmedikleri ve rejimin kendilerine vermediği hakları zorla alarak ya aşırı milliyetperverlik ya da birden, sıfırdan yüze çıkabilmek için yaptıkları hareketlerdir. Anayasa iç hizmet kanunu ile silahlı kuvvetler, millet iradesi yetkisine verilmiştir. Parlamento ve onun icra ettiği hükümetin elindeki bir kuvvettir. Demokratik rejimlerde parlamento ve hükümet, milletin seçimi ile meydana gelir. Partiler içerisinde en çok rey alan iktidara geçer. Bugün Demokrat Parti iktidardır. Silahlı Kuvvetler parti diye değil, seçimle gelmiş bir iktidar hükümetinin emrindedir. Yarın seçimleri Halk Partisi kazanırsa ordu onun başkanına da itaat etmeye ve emirlerini yapmaya mecburdur. Seçimle gelen hangi iktidar veya partinin herhangi bir kusuru olursa onu millet takdir eder. Ve seçmez, düşürür. Kulağıma gelen bazı haberlere göre Ankara’da 60 kadar subay Sayın Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü ve Millet Meclisi’ni basarak istifalarını isteyecekmiş. Bugün Türkiye’nin en değerli malı Silahlı Kuvvetlerdir. Bunun diğer maddi ve fiziki kıymetlerinden başka hassaten itaatkârlığı, hükümet ve milletime; kanunlarına riayeti sayesinde malıdır. (Silahlı Kuvvetler’de) Kıta ile veya kıtasız, cüzi ve külli yapılacak böyle bir hareket, yukarıda Türkiye için değerli mal olarak ifade ettiğim biricik kıymetli silahlı kuvvetlerin bu değerini gaip etmesiyle (kaybetmesiyle) neticelenir. Sonra, demokrasiye ve seçime bir darbe olacak böyle bir hareketin milletin büyük ekseriyetince tutulmayacağından neticesi hüsran olur.”

Sözlerini askerlerin siyasete müdahaleleri konusunda örneklerle sürdürür: “1941’de İkinci Dünya Harbi’nde Japonlar, Amerikalılarla anlaşmaya çalışırken silahlı kuvvetlerin tazyiki ile Pearl Harbour baskını yapılarak Amerika ile harbe tutuşmuş ve neticesinde mağlup olup kayıtsız şartsız teslim olmuşlardır. Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin Geminis hükümetine müdahalesi neticesinde Milli mücadelede bize karşı mağlup olmuşlardır. İtalyan ordusunun Mussolini ile faşizme kayması neticesinde silahlı kuvvetler siyasete girmiştir.”

Erdelhun, bu konuşmadan yalnızca 12 saat sonra 27 Mayıs günü gece saat 3’te tutuklanarak Harp Okulu’na götürülür. Küfürler altında hakarete uğrayarak yaka paça dövülerek askeri disiplini ayaklar altına alan cuntacı askerler tarafından aşağılanır.

Darbeci faşist Muzaffer Özdağ'ın Harp Okulu öğrencilerini kandırarak Genelkurmay Başkanını dövmesi tarihimize düşen kirli bir an ve lekedir. Düşünün bir Yüzbaşı, Orgenerali diger faşistlerle beraber yaka paça tekmeleyip hastanelik ediyor. Şimdi ise Ümit Özdağ babasının çirkin davranışını övüne övüne anlatmaktan cekinmemektedir.

Birbirine tamamen zıt bu iki anlayış ve düşüncenin cesur ve kararlılıkla tartışılması devletimizin bekası için çok önemlidir.

Medeni ülkelerin hiç birisinde şiddete açık bir şekilde çağrı yapan Bursa Nutku ve benzeri ifadeler kabul edilemez.

Bazı yazarlar Bursa Nutkunu inkâr edenlere şu sözlerle karşılık vermişlerdir. “1933 Bursa Nutku’nun içerik ve üslubuyla 1927 Gençliğe Hitabesi’nin içerik ve üslubu birebir örtüşmektedir. Her iki nutukta da gençlere seslenilmekte, Cumhuriyetin, devrimlerin korunmasının altı çizilmekte ve gençlerin direnişinden söz edilmektedir” demektedirler. Ayrıca “Galip gelmek için mutlaka ve mutlaka o gayeye varacağız” cümlesi CHP Başkanının diger söylev ve demeçlerinde de geçmektedir. Bu söz “amaca ulaşmak için her yol mubahtır” diye düsunen darbeci askerlere ve şiddet taraftarı insanların şiarı olmuştur.

İşte Meclis kürsüsünde “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” anlayışı birçok nutuk ve söyleve bu sekilde yansımıştır. Buna karşı ancak ciddi bir eğitim ile karşı konulabilir.

 Yapılacak analizlerde bu tutum ve davranışlar ele alınmalı cesaretli bir şekilde tartışılmalıdır. Zira Feto ve teröristleri de aynı silahlı yöntemi kullanmaktadır. Her türlü kutsal değeri ayaklar altına almaktan çekinmeyen bu dehşetli terör örgütüne ve ABD işbirlikçisi Sabetay Yahudilerine karşı devlet ve sivil toplum örgütlerinin daha çok çalışması gereklidir.

Aynı Menderes gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'da bu hataya dusmekte her 10 yilda bir gerceklestirilen çirkin darbe kalkişmalarina karşı gerekli önlemleri almamaktadır.

Erdoğan her şeyden önce darbe kalkismalarini önlemek için darbeci nutuk ve söylemler yerine Erdelhun'un tarihe geçmiş bu sözlerini hiç olmaz ise kamu kurum ve kuruluşlarının önemli noktalarına astırmak zorundadır.

Darbeci kalkismalari Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler gibi görmezlikten gelmek, Tuzla Piyade Okulundaki disiplinsizliklerin üstünü örtmek büyük bir hatadır.

Menderesdarbeci kalkışma esnasındaki ihmalinin hatasını idam edilerek ve şehit olarak ödedi.

Lakin Erdoğan daha 8 yıl önce gerçekleştirilen 15 Temmuz 2016  kalkınmasını yaşamış bir Cumhurbaşkanıdır.

Fakat hic bir ders almamış gibi görünmektedir. Milli Savunma Bakanı olarak atadıgı Yaşar Güler, Genelkurmay Başkanı olarak demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden habersiz bir komutan görüntusündedir. Darbe karargahı olarak anılan Tuzla Piyade Okulunda meydana gelen kalkismanin failleri hakkında ciddi bir işlem yapmayarak büyük bir skandala daha imza atmıştır. En azından Askeri Ceza Kanununun gereği olarak askeri disiplin kurallarını ayaklar altına alan  bazı subayları hapse attirması gerekiyordu.

Eğer darbeci tegmenleri koruyan ve hapsetmeyen komutanlar var ise bunun acilen  gereği yapılmalı bu sefer görevinde ihmal suçu işleyen komutanları Bakan veya Genelkurmay Başkanı hapse atmalıydı.

Malesef 63 yıl önce olduğu gibi ordumuz yine Darbeci Silahlı Kuvvetlerine benzetilmeye çalışılmaktadır.

Bundan sonrasında tekrar aci olaylarin yaşanmamasi için 15 Temmuz 2016 da Kara Harp Okulunda olduğu gibi Tuzla Piyade Okulu başta olmak üzere darbeci kalkişmaya merkez olmuş askeri kışlalarin kapatılması veya bastan asagiya elden gecirilmesi gereklidir. Eğer sonuç alınmazsa disiplinsizlik başka okullara da yansıyacaktır.

Çünkü subaylarin dövulmesi olayina 70-80 civarinda ögrenci subay katilmis olup hic bir askere hapis cezasi verilmemistir.

Askeri Ceza Kanunu cok açık hükümler içermektedir. Kalkişmaya katilan ögrenci subaylar ve bunlarin azmettiricisi olan başta bölük komutanları derhal hapse atilarak disiplinsizligin ne derece kötü oldugunu dost düşman herkese göstermek gereklidir. Fakat aradan bir buçuk ay gecmesine ragmen bütün darbeci komutanlar ayni küfurbaz Osman Özbek gibi serbestçe paşapaşa gezmektedirler.

Darbeci kalkismalar yuzunden Türkiye en az 40 sene geriye gitmiştir. Daha kötüsü ise darbeci askerlerin kurmuş olduğu “askeri vesayet sistemi” sayesinde her 10 senede bir darbeler yapılması sağlanmıştır. Bu durum son olaydan anlaşıldığı üzere hala devam etmekte hiç bir ders alınmadığı anlaşılmaktadır.

İşte Erdelhun’un sözlerinin aksine hâlâ askeri okullarda devrimci ve darbeci ruhu ayakta tutan eğitime ve müsamerelere devam edilmektedir. Halkın seçtiği yöneticilere bağlılığı arttırmak yerine öğrenciler, CHP’nin faşist ruhlu 6 ok ilkelerini benimsemeye ve itaat etmeye zorlanmaktadırlar.

Umulur ki; Erdoğan hükümeti ülkemizin karşı karşıya kaldığı bu büyük tehlikeye karşı gerekli tedbirleri alır.

15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden şu ana kadar yapılan icraatlar yeterli değildir.

Halkın seçtiği siyasetçilerin yönetimine saygı duyulması için Erdelhun’un yukarıda arz ettiğim konuşmasını bütün askeri okul öğrencilerine öğretmek ve benimsetmek için çalışmalar yapılması zorunludur, vesselam…

Dr.Vehbi KARA

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...