Perşembe, 10 Ocak 2008 10:29

IRAKLI NUR HANIMIN MEKTUBU VE SÜTÇÜ İMAM

IRAK’LI NUR HANIMIN MEKTUBU VE SÜTÇÜ İMAM

 

 

Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı

 

Kendi derdimize düştük. Ya da öyle görünüyor. Özellikle 1997 yılından bu yana yani 28 Şubat süreci ile başlayan yozlaşma, akabinde yoldan gönüllü çıkanların oluşturdukları siyasi parti, akabinde gelen iktidarla beraber, hemen hemen tüm toplum kesimleri sokak ağzıyla paranın peşine düştü.

Herkes menfaatini sever. Ama bu “Yiyin efendiler yiyin, aksırıncaya, tıksırıncaya, hatta boğuluncaya kadar yiyin” nevinden olmamalıydı.

Oysa bir zamanlar bu toprakta yürekler, Bosna ile atardı, Azerbaycan ile atardı, Çeçenistan ile atardı. Buralara savaşmaya gençler giderdi. Şehid olurlardı oralarda. Yardımlar toplanırdı. Peki, ne oldu da şimdi Irak’ta çok daha fazlası yapılırken Türkiye’de insanların kılı kıpırdamıyor artık. Bunu ne ile izah edebiliriz ki? Ya da geçmişteki ehl-i takva ağabeylerin sakallarını kesmeleri bir şey değil de hadi, peki namazı bile terk etmelerini ne ile izah edebiliriz ki?

Irak’lı Nur Hanım bir mektup yazdı dışarıdaki Müslümanlara, 2004 yılında. Seçim sürecinde özellikle Milliyetçi-Muhafazakâr partiler bu mektuptan söz etti sokaklarda, iktidar partisinin bu konudaki zulme taraf oluşundan da söz edildi. Zulme taraf nasıl olunur peki, sessiz kalarak ta zulmün tarafı olunmaz mı, zalimi seyrederken de zulme taraf olunmaz mı? Nur Hanım’ın Ebu Garib hapishanesinde çektikleri acıları anlatan mektubunu aşağıda yeniden vicdanlarınıza ulaştırmaya karar verdim. İstedim ki aile arşivlerinize girsin. Hatta duyarsızlığımızı ve merhametsizliğimizi yüzümüze vursun da, bizi dert sahibi yapsın. Çünkü O’nun bu yazdıklarını bu Milletin evladı geçmişte yaşadı. Batı cephesinde Yunan benzerlerini yapmadı mı? Doğu vilayetlerimizde Ermeni ve Ruslar, güney cephemizde, Fransızlar ve Ermeniler… Hâlâ Anlatılmıyor mu, karnı süngü ile deşilen hamile kadınlar, babalarının, kocalarının gözü önünde vahşice tecavüze uğrayıp katledilen kadınlar, kızlar. Son iki yüz yıldır, Müslüman toplumlar, asılıyor, kesiliyor, işgal edilen topraklarında ırzlarına geçiliyor, katlediliyorlar. Hem de kadın, çocuk ve yaşlı demeden. Aynıları Bosna’da, Azerbaycan’da olmadı mı?

“Halkıma, Ramadi'nin, Halidiye'nin ve Felluce'nin insanlarına; erdem ve onurlarını kaybetmeyen tüm dünyadaki insanlara...

Bu size, Amerikan-Siyonist hapishanesi Ebu Garib'ten kardeşiniz Nur'un mektubudur. İnanın buradaki aşağılanmayı, sefaleti ve haysiyetsizliği size nasıl anlatacağımı, kelimelere nasıl dökeceğimi bilemiyorum.

Siz sıcak evlerinizde karınlarınızı doyurup sevdiklerinizle bir arada otururken bizim maruz kaldığımız aşağılanma ve çektiğimiz açlığı, sizler su içerken çektiğimiz susuzluğu, sizler derin uykuda iken Amerikalılar'ın bize yaşattığı uykusuz geceleri, sizler giyinikken bizim yaşadığımız çıplaklığı, bizi soyup önlerinde sıraya dizmelerini nasıl anlatabilir, nasıl kelimelere dökebilirim...

Ey kardeşlerim; kamyonlarınızı ve arabalarınızı, Amerikan malları taşırken gördüğümüzde kalbimiz sıkışıyor. Çünkü o araçlar benim halkıma ve ülkeme ait. Yüreğim kan ağlayarak şöyle diyorum: Allahım! Benim insanlarım, haysiyetlerini ve şereflerini bir avuç Amerikan Doları'na satmış. Yaşadıklarımızı ve kirletilen onurumuzu düşündükçe gözlerimden yaşlar boşanıyor.

Ey kardeşlerim; Amerikalılar'ın elinde ne ızdıraplar çektiğimizi, neler acılar yaşadığımızı, Allah aşkına, nasıl anlatıp nasıl kelimelere dökeyim.

Kardeşlerim; Allah'a yemin ederim ki, yaşadıklarımızı dile getirmekten acizim. Bundan ar ediyorum. Ama yine de kelimelere sığınarak size olanları anlatacağım. Amerikalılar'ın bizlere yaptığı haysiyetsizlikleri, çektirdiği eziyeti, işkenceyi ve aşağılanmaları elimden geldiğince anlatacağım... Hayvani zevklerinin aracı olmadığımızda, kendimizi şehvetlerine teslim etmediğimizde bizi nasıl öldüresiye dövdüklerini ifade etmeme izin verin...

Siz ey bizim dini liderlerimiz olarak ortalarda tozup gezenler! Amerikalılar'ın bize reva gördüğü bu cinsel ve hayvani eziyetler karşısında hâlâ nasıl oluyor da açık alınla ortalarda görünebiliyorsunuz? Peygamber Efendimizin (S.A.V), en değerli hazineniz buyurduğu haysiyet ve şerefinizi çiğnetmekten pek sıkılmış gibi görünmüyorsunuz. Bizi ve kendinizi birkaç dolar kırıntısı karşılığında pazarlardaki köleler gibi Amerikalılar'a ve Siyonistler'e mi sattınız? Haysiyet ve şerefinizi ne çabuk kaybettiniz? Allah'ın bizi sizlere bir emanet olarak verdiğini ne çabuk unuttunuz? Hani bizleri koruyacak, besleyecek ve namusumuzu asla çiğnetmeyecektiniz? Ne oldu size, verdiğiniz söze? Amerikalılar, Ebu Garib'te namusunuzu her gün ayaklar altına alıyor.

Mektubumu okuyanları, Allah adına, Ebu Garib Hapishanesi'ndeki vahşiliklere dur demeye çağırıyorum. Buradaki insanlığa sığmayan işkenceleri durdurmak için sesinizi yükseltmeye davet ediyorum. Burada yapılanlar, Siyonistlerin hapishanelerde Filistinli gençlere ve kadınlara yaptıklarından daha berbat. Orada fiziki işkence yapıyorlardı. Oysa burada her gün ırzımıza geçiyorlar. Vahşi, kana susamış hayvanlar gibi bedenlerimize saldırıyorlar. Avazımız çıktığı kadar çığlıklar atıyoruz ama kimsenin bizi duyduğu yok! Eğer kalbinizde, ruhunuzda bir zerre insanlık, haysiyet, onur ve şeref varsa, birleşin ve bu hapishaneye saldırın. Gelin ve kurtarın bizi! Elinize geçen bütün silahlarla bu hapishaneye saldırın! Hem onları hem de bizleri öldürün!!! Biz çoktan ölüme razıyız. Burayı yerle bir edin!

Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız! Size yalvarıyoruz; gelin ve kurtarın bizleri! Size, ailelerimize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! Bizi öldürün! Size yalvarıyorum; Allah için bizleri, Amerikalılar'ı ve onların piçlerini öldürün! Allah rızası için! Size yalvarıyoruz.... Bacınız Nur. (10 Nisan 2004)”

 

Şimdi bu katliamı seyredenleri, hiçbir şey yapmayanları destekleyen sözüm ona dindar bir televizyonun haber müdürü, İslam coğrafyasındaki katliamları ve infialleri, kasıtlı olarak haber yapmadığı gibi utanmadan da yakın çevresine “Her şey ümmetin kurtuluşu için” diyebiliyor. Evet, kurtulacak ümmet, ama işbirliği yaptığınız ABD askerlerinin kurşunları ile ölerek değil. Geçmişinde olduğu gibi yeniden dirilerek kurtulacak.

Bizim tarihimizden bahsedelim bu konu ile ilgili olarak. Çok basit gibi görünen, ancak Maraş’ı kahraman yapan Sütçü İmam hadisesini biliyor muyuz? Maraş Fransız Ordusunca işgal edilir, Ermeni Unsurlar ise işgalcilerden de aldıkları güçle sürekli toplumu rahatsız etmişlerdir. Fransız ve Ermeni askerler üçer-dörder kişilik gruplar halinde çarşı-pazar ve mahalleleri dolaşıyorlardı. Türklerin bazılarını dövmelerinin yanında, Türk Milletini ve Türk Hükümeti'ni aşağılayıcı sözler sarf ediyorlardı. Sataşma, dövme, yaralama gibi taşkınlıklarda yetmiyormuş gibi, sarkıntılık etmeye de başladılar.

Dinine, vatanına, milletine, ailesine, namusuna, bayrağına, kitabına, şeref ve haysiyetine bağlı; başkalarının boyunduruğu altında yaşamaktansa, ölümü tercih eden Kahramanmaraşlılar adeta bu işgal karşısında patlamaya hazır bomba gibiydiler. Fransız askerleri, Türklerin cesaret, azim ve kararlılığını henüz tanımıyorlardı. Fransızların ve Ermenilerin bu taşkın hareketleri, Türklerin azim ve iradelerini artırıyordu. Türkler için artık tahammülü mümkün olmayan bir yere gelinmişti. Bardağı taşıran son damla, Fransız askerlerinin Uzunoluk hamamından çıkan Türk kadınlarına sarkıntılık etmeleri oldu.

Bir grup Fransız ve Ermeni askeri ikindi üzerinde Uzunoluk Caddesi'nden kışlaya dönüyorlardı. 0 anda Uzunoluk Hamamından yüzleri peçeli iki Türk kadını çıktı. Üç kişi olan ve sarhoş durumda olan Fransız Ermeni askerlerinden birisi, hamamdan çıkan Türk kadınlarına saldırdı ve peçesini yırttı. "Artık burası Türklerin değildir, Fransız memleketinde peçe ile gezilmez" diyerek kadıncağıza sarılıp ilişmek istedi. Peçesi yırtılan ve zor durumda kalan kadıncağız bayılıp yere düştü. Diğer kadın da imdat istercesine bağırdı. Olayı gören Türkler dışarı çıkarak, askerlerin üzerine yürüdüler. Türkler, Ermenilere ihtarda bulunarak yollarına gitmelerini söylediler. Ermeniler kötü sözler sarf ederek silah kullandılar. Bu sırada Ali Sütçü İmam, Karadağ tabancasını alarak dükkânından hızla olayın olduğu yere geldi. Silahını Ermeni askerlerinin üzerine boşalttı. İlk kurşunu atan Kahraman Sütçü İmam’ın silahı ile yaralanan Ermeni askeri arkadaşlarının yardımı ile kışlaya götürüldü. Yaralı asker bir gün sonra öldü. Sütçü İmam'ın bu unutulmaz kahramanlığından dolayı halk adeta birbirine kenetlenerek kardeş oldu. Birlik ve beraberliğin en güzel örneği bundan sonra da yaşandı. Sütçü İmam olayı, Kahramanmaraş harbinde de yeni bir ışık, yeni bir zafer yolunu açmış oldu. Fransızlar; Türklerin bu kadar vatan ve namusuna sadakatle bağlı olduklarını bilmiyorlardı. Bu olayla öğrendiler.

Şimdi ırzına geçilen Nur hanıma karşı duyarsızlığımız nerede, peçesine saldırılan Ayşe bacının karşısındaki sorumluluk hissi ile hareket eden o Müslüman milletimizin temiz vicdanları nerede?

Ermeni tasarısı ile ilgili olarak, ABD’nde basına demeç veren politikacılar ne diyorlar; “Türkler saman alevi gibi parlarlar, ama bir şey yapamazlar.” İtibarımız nereden nereye gelmiş. Yazık değil mi? Acaba şu anda sınır ötesi harekât diye şişen insanımızın şişini indirmek için sadece göstermelik bir harekât mı yapılacak? O zaman yazık demek lazım buna alet olan tüm kurumlara ve o kurumların başındaki kelli felli adamlara.

Halkımızda şöyle bir düşünce var sınır ötesi harekâtla ilgili olarak. Bölgede ABD’inden izinsiz ve onun istemediği hiçbir şey olmaz. Peki, neden ABD böyle bir şeyi istiyor? Düşünebiliyor musunuz, insanlar Türk hükümetinin ve Silahlı Kuvvetlerinin verdiğimiz kayıplardan dolayı duyarlı, kararlı davrandığını düşünmüyor. ABD istiyor bunu diyor. Şimdi Sayın Başbakan ve Sayın Komuta Kademesi, kırmızı çizgilerimiz olduğunu gösterin dünya kamuoyuna, hainlere. Bakın o zaman milletin makûs talihi nasıl değişecek? Milletimizin size güvendiğinde neler yapabileceğini o zaman da siz görürsünüz.

Milletimizin gönlünde, gelecek rüyalarında ve ati hedeflerinde “Güçlü, etkin, büyük ve bölgesinde lider Türkiye ideali.” var. Yetki sizde, silah sizde, millet emrinizde. Düşün milletin önüne artık, yapamıyorsanız çekilin milletin önünden ve gölge etmeyin ne olur!

Son Düzenlenme Perşembe, 10 Ocak 2008 10:40
Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...