Perşembe, 10 Ocak 2008 10:27

MATEMATİĞİN DİLİ

MATEMATİĞİN DİLİ

 

İbrahim Töre

Matematik, insanlığın en büyük ve güzel gerçeklerinden biridir. Bu yönüyle de insanlık birçok esma-i İlahiyeye aynadır. Örneğin 'Adl' ismi gibi.
Matematik bütün insanların, hayatlarında gördükleri en önemli derslerden önde gelenlerindendir. Ancak bizler hayatımızda maalesef matematikten gerektiği kadarıyla faydalanamayız. Hayatımızda onun gösterdiği gerçekleri gereği gibi kullanmayız, ışığından hakkıyla yararlanamayız. Talebelik hayatımızda en çekindiğimiz ve genelde geçer not almak için çalıştığımız bir ders olmaktan fazla ileri gidememiştir matematik. Bu da bizim, sadece sosyolojik açıdan analiz etsek bile, hem dünyada, hem de ahirette geri kalmış  toplumlar arasına girmemize neden olmuştur.
Matematiğin dilinden bazı gerçekleri dinleyelim.

Sayı                         100 Yıllık Bir Ömür
-------- = 0 ( Sıfır )    ------------------------    =    0 ( Sıfır ) Yani yok hükmünde
Sonsuz                     Sonsuz Bir Hayat

Matematik bunu derken, sanki her şey bu dünyadaymış gibi, sırf bu dünya için mesaimizi harcamamıza ne dersiniz?  Hz. Peygamberimiz de S.A.S. ;
"Dünya için çalışın, dünyada kalacak kadar." Buyurmamış mı? Matematiğin başka bir sözüne daha  kulak verelim.
Sayı x 0 ( Sıfır ) = 0 (Sıfır)  Sayı ne kadar büyürse büyüsün netice değişmez. Bu dünyada ne kadar mal ve makam olarak büyürseniz büyüyün, ölüm sıfırıyla çarpıldığınızda sıfırlanırsınız. Dünya kurulalı beri; saltanat süren bütün sultanlar, krallar, şahlar, Karunlar, dünyaya sığmayan zenginler, paşalar, firavunlar, Nemrutlar şimdi neredeler? Cevap çok basit. Çünkü hepsi de aynı çarpanla sıfırlanmışlardır.
Matematik bu konuda hükümlerini söylemeye devam ediyor:
Sayı X Pozitif Rakam = Sonuç, rakamların büyüklüğü nispetinde büyüktür.
Sayı X Negatif Rakam = Sonuç, sayının büyüklüğü, negatif rakamın küçüklüğü nispetinde küçüktür.
Bu formülü hayatımıza uyarlarsak, şöyle bir netice ortaya çıkar. Hayırlı işlere pozitif, şer işlere negatif dersek, sayı hanesine de bu dünyada kazandığımız rütbe, makam, para, servet vb. değerlerimizi koyarsak sonuç, bu değerlerin büyüklüğü ve hayırlı işlerde kullanmamız nispetinde büyük oluruz. Hz.Ebubekirler, Hz. Ömerler, Mevlânalar, İmam-ı Gazaliler, Bediüzzaman Said Nursiler, Fatihler, gibi. Tersi olursa da Firavunlar, Neronlar, Karunlar gibi dünya tarihine kötülükleriyle ismini yazdıran, öbür tarafta da bütün bütün kaybedenler gibi oluruz. Allah muhafaza etsin.
Bu konuda ayrıca şunu da söyleyebiliriz. İslâm; Müslümanlara dünyayı terk etmeyi; "bir lokma, bir hırka" diyerek yaşamayı emretmiyor. Aksine, yukarıdaki formüllerle izah edildiği gibi çok çalışıp, maddi ve manevi çok kazanıp, bunu nefsî ve basit keyfi için firavunlar gibi  nefsini azgınlaştırarak yaşamalarını değil de; Allah için, insanlık için; insanlığın her iki dünyasının da cennet olması için kullanmasını istiyor. Peygamberler gibi en ulvi ve âlî gayeler için bütün zerratıyla, kuvvetiyle gayret etmesini, yaşamasını emrediyor. Böylelikle en şerefli mahlûk olmasını, buna liyakat göstermesini isteyip, halife-i arz olduğunu ispat etmesini diliyor.
Bu formülleri; bu şekilde fert planında uyguladığımız gibi toplum, millet ve insanlık için de uygulayabiliriz. İnsanlık tarihinde bu formüller, pozitif halde, yani hayır cephesiyle uygulandığında; sahabe topluluğu gibi en yüksek toplumları, halkının hem dünyasını, hem ahiretini cennet eden nice şanlı devletleri netice vermiştir.
Bu formüller negatif halde; yani şer cephesiyle uygulandığında ise, maddi ve manevi yere batan, batıran, batırılan, insanlığın yüz karası olan Ad, Semut, Lut kavmi gibi nice aşağı toplumlar meydana gelmiştir, gelmektedir, yaşamaktadır.
İşte matematik dilini bilirsek bize böyle söylüyor. Doğruyu söyleyen tarih de aynı şeyi söylüyor. Yani akıl ve ilmin yorumları böyle.
Siz neyi ve kimi dinliyorsunuz onu bilemem. Ancak, teessürle söylüyorum; fert olarak, toplum olarak, millet olarak, ümmet olarak, hatta insanlık olarak okullarda senelerce tahsil ettiğimiz müspet ilimleri hayatımıza tatbik edemediğimizi, aklın ve doğru ilmin söylediklerini hakkıyla yaşamadığımızı söyleyebiliriz.
Keşke tersini söyleyebilseydik. Akıl, vicdan, kalp ve doğru ilmin söylediklerini yapabilsek, yaşayabilsek, inanın şu elim vaziyetimizden kurtulacağımız gibi, hem dünyamız hem ahiretimiz cennet olurdu.
Sahi bütün insanlık, ne için yaşıyor ki?
Şu Cehenneme çevrilen dünyamızda, kaybettiğimiz cennetlerimizi aramayacak mıyız?
Kâbe’ye doğru yola çıkan karınca gibi de olsak doğru yolda ve istikamette yürümek çok şerefli ve heyecanlı bir hal.
Şunu açıkça ve cesaretle haykırabiliriz  ASDER gönüllüleri olarak  bizler, bizlere kaybettirilmeye çalışılan Cennetlerimize doğru ışık saçarak koşmaktayız, duranların rağmına.
Rabbim iyileri muvaffak eylesin. Âmin.

Son Düzenlenme Perşembe, 10 Ocak 2008 10:40
İbrahim Töre

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...