Salı, 04 Mart 2008 04:38

Halkı askerlikten soğutmak ve vicdani retçilik

  

Halkı askerlikten soğutmak ve  vicdani retçilik

Nevzat Tarhan
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Bülent Ersoy ''Ben tarafı olmadığım savaşa çocuğum olsa göndermezdim” dedi. Savcılık hemen harekete geçti. RTÜK ve Star TV yönetimi tedbir alma kararı aldı.

'' Vicdani ret” tartışmaları nedeniyle askere gitmek istemeyen kişilerin durumu da benzer tartışma kapsamında ele alınmalıdır.

Dünyada değişmeyen tek şey “değişme” gerçeği imiş. Bunları tartışıyor olmak gerçekten ezber bozucu, kafa karıştırıcı etkiler yapıyor. Yeni durumlara ve yeni sorunlara eski cevaplar yeterli olmuyor. Mutlaka yeni cevaplar verilmelidir. Gerekiyorsa yeni durumlar için yeni zihniyet ve yasa değişiklikleri yapılmalıdır.

Zor bir sorunla karşılaşan bir yönetici şu iki ilkeyi kullanarak sorunu çözebiliyor. Birincisi, bakış açısını değiştirmektir. İkincisi kendini o kişinin yerine koymaktır, yani empati yapmaktır.

Bu tartışmayı da aynı gözle değerlendirelim.

Bir insanın ömür boyu boşa kürek çekmesini istemeyen yönetici o kişinin baskın yeteneğini bulur onu o işe yönlendirir ve insanlara sevdiği işi yaptırmayı ilke edinir.  

Adı geçen ilkeler doğrultusunda askerliğe bakışımızı ve modern çağın askerlik anlayışını değerlendirelim.

Güneydoğu’daki silahlı mücadele için ‘tarafı olmadığım mücadele’ diyenler hangi saikle bunu söylüyorlar? Savaşa genel olarak karşı olsanız da sürünüze kurt saldırdığında mücadele etmeyecek misiniz? Bu soruya cevap vermelidirler.

1952’li yıllarda Kore savaşından yaralı olarak dönenler Yeşilköy hava alanında inip Florya sahil yolundan geçerek İstanbul’a gelmişlerdi. Yaptıkları fedakârlık nedeniyle hüsnü kabul beklerken Florya sahilinde plaja girenlerin ilgisiz tavırları onları şok etmişti.

Şimdi Güneydoğu’da ve Kuzey Irak’ta savaşmak zorunda kalan erler ve subayların Bülent Ersoy’u dinledikten sonra savaşma motivasyonları mı kalır?

Askeri savaştıran güç sahip olduğu “savaş ideoloji”si ve bu benim savaşım diyebilmesidir. Bu ideolojiyi elinden aldığınızda “Tarafı olmadığım savaş'' argümanı “Senin bu topraklarda ne işin var?” sorusunu sordurtur. Dikkatli ve düşünerek konuşmak sanatçılar için de geçerlidir. Mutlaka Sayın Ersoy şehit ailelerinden ve asker eşlerinden özür dilemelidir.

Vicdani retçileri düşündüğümüzde, günümüzde bütün dünyada militarizm karşıtı bir sosyolojik gelişmenin varlığını görüyoruz. Sorunları “askeri akıl” ile çözmek istisna, “ortak akıl” ile çözmek kuraldır tezi güçleniyor. Konuya askeri akılla bakarsanız kesinlikle esnek olamazsınız. Savaşları artıran değil azaltan ideolojilere ihtiyaç var.

Askerliği kutsallaştırmak tarzındaki yaklaşım artık çağdaş değildir.

         Askerliği yapmaktan maksat vatanın güvenliğine hizmettir.. Askerlik bir meslektir, bir yaşam felsefesi veya ideoloji değildir. Askerlikten emekli olan kişi hayattan emekli olmuyor. Ancak ölüm, şehadet, peygamber ocağı, mehmetcik gibi seküler olmayan kavramlar kutsaldırlar, mesleğin kendisi kutsal olamaz.

Vatanın güvenliğine hizmet etmek sadece üniformayı giyerek olmaz.

Kimi kol gücüyle, kimi para gücü ile, kiminin de bilgi gücüyle güvenliğe hizmet etmesi ilke olmalıdır. Bir kişi köyde öğretmenlik yaparak, bir polis kendi işini yaparak, bir iş adamı da yüksek miktarda ödemeler yaparak vatanın güvenliğine hizmet edebilir. Profesyonel ordu kurmak için savaşmayı meslek edinenlerin gönüllü ve sevdiği işi yapması ilke olmalıdır.

Vicdani retçilik ahlaki tercihleri nedeniyle askerlik yapmamayı savunan bir yaklaşımdır. Total retçilik otoriteye itaatsizliktir ki, sorumsuzluk ve anarşiyi ideoloji haline getirmiştir. Makul vicdani retçiler ise asker karşıtı değildir, askercilik (militarizm ) karşıtıdırlar. Tezleri ciddiye alınmalıdır.

Dünya tarihinin “savaşlar tarihi” değil “kültürler tarihi” olması gerekir. Militarizmi yüceltmek çözüm olarak savaşı ön plana çıkartır. Askerlik meslek olarak mühendislikten, hekimlikten, bilgisayarcılıktan ve öğretmenlikten farklı değildir. Gönüllülük esası ile yürütülmelidir. Güvenliğin zaafa uğrayabileceği kaygısı, korku haline dönüşürse haklı çözümler üretilemez.

Radikal vicdani retçiler askerliğe tamamen karşıdırlar. Bugün İsrail’de 3000 civarında vicdani retçi, savaş karşıtının yaptıkları sivil itaatsizlik eylemleri nedeniyle yargılandığı söyleniyor.

         Realist vicdani retçiler, askerlik hizmetinin silahsız yapılabileceği seçenekleri savunuyorlar.

Bir yanlışın düzeltilebilmesi için onun görünür kılınması gerekiyor. Askerlikten soğutmakla ilgili TCY 308’nci maddesi askerliğe hizmet etmiyor. Burada çok bulanık ve esnek ifadeler yer alıyor. Asker karşıtları ile askerliği gönüllülük esasına oturtmak isteyenlerin tez ve eylemlerini ayırt edecek yeni düzenlemeler gerekiyor.

Yaşanan bu tartışmalar düşünceyi açıklama hürriyetinin önemini daha çok ortaya çıkardı.

Bülent Ersoy'un "Ölüm değil çözüm istiyorum" sesi ciddiye alınmalı ve üzerinde düşünülmelidir.

    Bugün Güneydoğu sorununu, o bölge insanının vatandaşlık bağının zayıf olmasına bağlayanların tezi ciddi şekilde tartışılmazsa eğer çözüm üretilemez. Çözümün, askeri öncelikli olduğunu savunanlar eleştirilmezse kalıcı çözümün üretilmesi imkansızdır.

    Güneydoğu bölgesinin insanı Misak-ı Milli sınırlarında gönüllü kalmıştı. 1974 Kıbrıs Harekâtında da askerlik şubesi önünde kuyruk oluşturmuşlardı. Kafasına vura vura insanları eğitemezsiniz, çözümler akılcı olmalıdır.

Bugün toplumu askerlikten soğutan şey Bülent Ersoy’un sözleri değil yanlış askeri politikalardır. Güneydoğu insanı ile empati yapamayan, teröre farklı bakış açısı geliştiremeyen, bölge insanı ile terörü ayrıştırmakta zorlanan, vatandaşın kültürüne uzak duran ve ona kuşku ile bakan bazı generallerin kimi yanlış yaklaşımları halkı askerlikten soğutabiliyor. Savcılar lütfen adil ve objektif olsunlar.

    Sivil itaatsizliğe her zamandan daha çok ihtiyacımız var. Yoksa Türkiye normalleşemeyecek ve sivilleşemeyecektir.

İcraatının hesabını vermeyeceği duygusu ile görev yapan silahlı bürokrasinin insanları aptal yerine koyması yanlıştır. Halkına tuzak kuran devlet, çağdaş devlet olamaz.

       Toplumu “makbul olanlar” ve “makbul olmayanlar” şeklinde ikiye ayırdığı hissini veren ordu, halkını kendinden soğutur. Bunun yanlış olduğu görülmelidir artık!

       “Ordu devlet” ideolojisi, “ordu millet” ideolojisine dönüşmelidir!

Halkın temsilcilerini asteğmen gören, TBMM yi yedek subay taburu zanneden, üniversiteleri psikolojik savaş alayları olarak düşünen zihinlerin akıl gözlerinin açılması dileğiyle...

Son Düzenlenme Salı, 04 Mart 2008 04:40
Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Yönetim Kurulu Başkanı

www.nevzattarhan.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...