Perşembe, 06 Mart 2008 04:27

Oy vermekle yetinmek fazilet yetersizliğidir!

Nevzat Tarhan

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

“Devletin yaptığı haksızlıklara karşı koymak vatandaşlık görevidir” tezi batıda demokrasinin gelişmesine varan Rönesans ve reform yani aydınlanma döneminin ideolojisi olmuştur.

            Türk devletleri tarihte hiç dış güç tarafından yıkılmamıştır. Halkın zayıflığından, kendi kusurlarından ve şahsi kıskançlıklar nedeniyle yıkılmıştır. Son Türk devletimiz olan Cumhuriyetimizde maalesef aynı yolda ilerlemektedir. Büyük fedakârlıklarla kazanılmış Kurtuluş Savaşı’nı, nemelazımcılık veya şahsi hırslar nedeniyle kaybetme tehlikesini yaşıyoruz.

            İşte son günlerin baş gündemi olan “Ergenekon” yapılanması… Vatan- vatan diyerek toplumu kamplara ayırıyor. Devletin içerisinde halkına tuzak kuran gayrı nizami harpçiler milletin sinesine kin-nefret tohumları atıyor. Türk ırkçılığı yapan “vatanseverler” bu tutumlarıyla Kürt ırkçılığını beslediklerinin farkında bile değiller.

            Bölünme ve irtica korkusu ile hareket edenler verdikleri orantısız tepkilerle toplumda kaygı ve gerginliği artırmaktan kaçınmıyorlar.

          Sığ aydınlanmacılık çözüm üretemez

            Özgüveni olan, kuralları oturmuş bir sistem gibi davranamıyoruz. Kürtçenin okullarda yardımcı dil olarak okutulamaması bu kültürel kimliğe sahip olan bazı insanlarda “dilini koruma refleksi” uyandırıyor. Oluşan bu reflekse de “bölücülük” yaftası vuruluyor.

            İnançlarının gereğini yerine getirmek isteyen, namaz kılan, ilahi okuyan gençlerin tavırları, silahlı propaganda yapan kişilerin tavrı gibi algılanıyor.

            Sevr kaygısını taşıyalım, tedbirimizi elbette alalım ama gerçekçi gerekçesi olmayan kaygıyı da korkuya çevirmeyelim!

            Bütün bu yanlışların düzelmesi için verilmesi gereken tepkileri seçimden seçime göstermek doğruların hâkim olması için yeterli değildir.

            Doğruların hâkim olması için sadece oy vermekle yetinmek, kendi kendimize söylenmek yalnız zayıf bir istek belirtisidir. Fazilet yetersizliğidir.

Bilinçli bir vatandaşın yapması gereken şey, “sesini yükselterek” gürültü çıkarmak, şamata yapmak değil, hak ve görevlerinin farkında olarak, “sözünü yükseltip” verdiği oyun takipçisi olmaktır.

            Rektörleri kutlarım

            20 üniversite rektörü anayasa değişikliğini YÖK Başkanı gibi yorumlamadılar ve sivil itaatsizlik gösterisi olarak üniversitelerine başörtülü kız öğrencileri almıyorlar. Amaçları belki imtiyazlarının devamını sağlamak veya ulusalcılık ideolojilerini tehlikede gördüklerinden korumak olabilir. Ancak cesur ve inanmış duruşları saygıya değerdir.

            Sivil itaatsizliğin doktrin halin gelmesinin mimarı olan David Thoreau 1849’da ABD’de köleliği protesto amacı ile yaşadıklarını kitap haline getirdi. ABD köle sorununu bundan 100 yıl sonra çözebildi.

            Türkiye’de yeterli zihinsel dönüşüm vardır. Ancak eylemci, aktivist, girişimci ruha olan ihtiyaç daha çoktur.

            Vatandaş vicdanını, kanun yapıcıya, rektörlere, komutanlara ve siyasilere bırakmamalıdır. Oy vermekle yetinmek, vicdanı siyasi otoriteye teslim etmek anlamına gelir. Oy vermeyi vatandaşlık hakkı olarak gören herkes, buna sahip çıkmayı da aynı derecede bir hak olarak görmeli ve gerekeni yapmalıdır!

             Bugün ülkemizin önünde duran ve yürekleri rahatsız eden en acil iki sorun Güneydoğu ve başörtüsü sorunudur. Bu iki konuda Türk devleti ve adaleti ne yazık ki, iyi işlemiyor. “Kamu vicdanı” adına hareket etmesi gereken yargımız, “devlet vicdanı” adına hareket ediyor görüntüsü vermektedir. Bu durum insanımızda adalete güven hissini zedelemektedir.

            “Adaletsizliğe boyun eğdiğim zaman kendimi çok değersiz hissediyorum” diyenler için bazı tavsiyelerim olacaktır.

            Birincisi, üniversitelerde hoca iseniz proaktif olun! Olaylar sizi yönlendirmesin. Vicdanınızın emri doğrultusunda olaylara müdahale edin. Sizin gibi düşünenlerle demokratik platformlar oluşturun. Farklı düşünenlerle konuşun, özgürce fikir tartışmaları yapın.

            Üniversitede öğrenci iseniz, aynı şey sizin içinde geçerlidir.

            İkincisi, ticaretle uğraşan veya köyde yaşayan biri iseniz sizinde yapacağınız şeyler vardır. Düşüncelerinizi yazıya dökün. Kahvede, internette bu konularla ilgili düşüncelerinizi basına, siyasilere, devlet bürokrasisine yazarak gönderin. Korkuları böyle gideriniz.

            Üçüncüsü, yaptığımız sıradan ve rutin işlere toplumsal iyi niyetlerle yaklaşırsak yaptığımız işlere ahlaki unsur katmış oluruz. Doğruların hâkim olması için zenginleşirken para ile insan arasına, menfaat ile insan arasına ahlaki unsurlar koymak gerekir.

            Yoksa para arttıkça fazilet azalır, oylar arttıkça fazilet azalır, tiraj arttıkça fazilet azalır. Bu durumda yaptığınız iş ucuzlar çünkü adaletsizliğe boyun eğmek daha pahalıdır.

          Yüksek yargı önüne gelen davaları sığ aydınlanmacı gözü ile değil, devlet vicdanı duygusu ile değil, militan demokrasi veya tek partili cumhuriyet düşüncesi ile değil kamu vicdanı gözü ile incelemelidir. Çok partili cumhuriyeti karşı devrim olarak düşünen savaşcı akıl değil yargı için gerekli olan objektif akılla değerlendirmeler bekliyoruz Anayasa Mahkemesi’nden.

Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Yönetim Kurulu Başkanı

www.nevzattarhan.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...