Cuma, 27 Şubat 2009 02:30

Kürtçe, başörtüsü ve sosyal paranoya

Şu iki olay birbirine benziyor mu?
 
Birincisi 1995’de Sayın Merve Kavakçı’nın meclise başörtüsü ile alınmaması olayı.Yemin töreninde siyasi baskı oluşturan generallerin etkisi ile ve ‘Kara Harp Okulu’ndan öğrenciler yürüyecek TBMM’ye baskın yapacak tutamıyoruz’ propagandası ile Sayın Bülent Ecevit’in aldatılması vakası siyasi tarihimizde bir travma olarak yazılı duruyor.
 
İkinci olay geçtiğimiz gün 21 Şubat Dünya Anadilleri günü vesilesi ile DTP Başkanı Sayın Ahmet Türk Kürtçe olarak Meclis’te grup kürsüsünden “Çok kültürlülük ancak çok dillilik ile olur” dedi. TBMM Başkanı Sayın Toptan olayı travmatik hale getiren içtüzükte olmayan bir yasağı uyguladı. Sayın Türk’ün konuşmasını kesti.
 
Bülent Ecevit’in Merve Kavakçı olayında tepkisi ve Köksal Toptan’ın Ahmet Türk olayında tepkisi birbirine benziyor mu?
 
Son olayı ilk duyduğumuzda genellikle otomatik tepkimiz ‘Bir meydan okuma ve provokasyon yapılıyor’ şeklinde idi. Otomatik tepkiler genellikle alışkanlık haline gelmiş bilinçaltına yerleşmiş tepkilerdir. Örnek vermek gerekirse telefonla komutanı ile konuşurken ayağa kalkıp esas duruşa geçen genç subayın tepkisi gibi. Ancak kendini değiştirme kapasitesinde olan subay yıllar içinde hatasını düzeltebilir, komik duruma düşmekten kurtulur.
 
TRT Şeş gibi devrim niteliğinde bir değişimi başarmış siyasi iradenin bu konuda bir dış baskıya maruz kaldığını zannetmiyorum.
 
TBMM Başkanı’na ‘fırça’ atacak bir general yok artık. Ancak eski siyasi alışkanlığın etkisi ile hareket edenler ve ‘Yüce Makam’ ikbali içinde olanlar ‘Mavi boncuk politikaları’ ile hareket ederek ‘otomatik tepki’ ile Sayın vekili susturdular.
 
Otomatik tepkileri değiştirmenin yolu ‘Özeleştiriyi alışkanlık haline getirip kendini güncellemek’tir.
 
Türkiye’de kurulu düzen kendini güncellemiyor, generaller kendini güncellemiyor, TBMM Başkanı kendini güncellemiyor ancak halk güncellenmesini istiyor.
 
‘Bölünme paranoyası’ içinde olanlar bu olayı anlayamazlar.
 
Bir metafor yapalım; bir kasabada oturuyorsunuz farklı ırktan kişiler var ve azınlıktalar. Onların konuştuğu dili yok sayarsanız diyalog oluşamaz, onların temsil kabiliyetini bastırırsanız ‘savunma ve direnme duygusu’ uyandırırsınız. Yıllar geçtikçe dostluk ilişkisi yerine düşmanlık ilişkisi başlar. Bir kışkırtma ile kasaba halkı birbirine girer. Diyalog kapısı açık tutulursa ‘Farklı kültürlerin aynı amaç etrafında birlikte yaşayacağı’ bir düzen oluşur.
 
TBMM’de önceleri milletvekillerine ayrılmış odalar yoktu, bol miktarda lobi alanı vardı. Bunun hikmeti milletvekillerinin yatay ilişkileri ve diyalogları ile sorunlara çözüm bulmaktı.
 
Sayın Ahmet Türk’ün önceden meclis kürsüsünde anadille konuşma için bir çabası oldu mu, hukuki zemini araştırdı mı, yoksa oldu bittiyi tek çözüm olarak mı gördü bilmiyoruz?
 
Yarın bir okulda öğretmen Türkçe yerine Arapça, Farsça, Kürtçe veya İngilizce ders anlatmak istese ne olacak? Yapılması gereken konuyu ayrıntıları ile tartışıp olgunlaşmaya bırakıp zamanı beklemek olmalıydı.
 
Anadili kısıtlanmış, cezaevinde annesi ile Kürtçe bilmediği için konuşturulmamış bir insanın bireysel tepkisini ajitasyon gibi düşünmeyip çözüm arayışlarına gidilmelidir. ABD’de İspanyolca’ya, TBMM’de İngilizce’ye tanınan özgürlük TBMM’de Kürtçe’ye tanınabilir mi, sınırları ne olmalıdır? Konuşarak çözemezsek başka nasıl çözeceğiz?
 
Militarist ideolojiler sorunları çözmek yerine örtbas etmeyi ve inkar etmeyi tercih ederler ve bunun içinde ömürleri fazla olmaz.
 
TSK’da görev yaparken gördüğümüz uygulama Türkçe bilmeyen askerlere Türkçe öğretmeye çalışılırdı, asker mahkemede veya hastanede hasta olarak geldiğinde Türkçe’yi öğren öyle gel denilmezdi.
 
Resmi dilin Türkçe olduğunu kabul eden insanlara temel insan hakkı olan bir hakkı neden vermeyelim. Batıdaki gibi bir laiklik üzerine yemin eden insana dindar olma özgürlüğünü neden vermeyelim?
 
Somut bilgi, veri ve kanıt olmadan bir insandan kötülük beklemenin adı paranoyadır. Paranoya bir grup tarafından yapılırsa sosyal paranoyadan söz edilir.
 
Kürtçe konuşmayı bölücülük niyeti olarak algılarsak niyet okumak Meclis Başkanı’na mı düştü? Devlet niyete değil eyleme bakar.
 
Niyetlerin tesbit edilmesi mümkün olsaydı suçsuz insan kalmazdı. Başını örten, Kürtçe konuşan insan ne niyetle yaparsa yapsın bize ne?
 
Cezalandırmaktan zevk alan yasakçı militarist ideoloji TBMM’ye yakışmıyor.

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Yönetim Kurulu Başkanı

www.nevzattarhan.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Halit ERDOĞAN  KAYSERİ Pazartesi, 02 Mart 2009 04:06 yazan Halit ERDOĞAN KAYSERİ

    SELAM size değerli komutanım ve sevgili ağabeyim,
    Yazılarınızı titizlikle takip edip çok istifade ediyoruz.İstipdat ve militarist ideolojinin hep karşısında olduk ve duruşumuzu hiç bozmadık ve bozmayıda düşünmüyoruz.Meşrutiyet ve devamında cumhuriyetci olduğumuzu , ahrarlar ve devamında demokratların desdekcisi olduğumuz demokrat düşüncede olan vatan ve millet fedailerini takdirle birlikte arkalarında duaenleri olduğumuzun bilinmesini ; cumhurriyettin isimden ve resimden ibaret olmaması ve o nazenin cumhuriyetin içinin hak ve özgürlüklerle ve kendini ifade özgürlüğü ile doldurulması gerektiğinin;başımızda baş olanların bu değerlere saygılı olmasını beklemek doğal hakkımızdır.Biz ASDER mensupları potansiyel suçlu değil,vatanı ve milleti için herşeyini feda edebilecek " VATAN SEVER OLDUĞUMUZU " bizi ordudan ihraç edenlerde biliyorlarya...
    SELAM sizlere vatanımın hakraman evlatları.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...