Pazar, 25 Temmuz 2010 16:07

Genelkurmay arşivleri açılsa ne olur?

Genelkurmay arşivleri açılsa ne olur?

Empati yoksunu Genelkurmay genç yargıçları anlayamıyor...

102 Balyoz sanığını hakkında yakalama kararı, 29 Muvazzaf General ve Amiralin sanıklar arasında bulunması, kararı 10. Ağır Ceza mahkemesinin ittifakla vermesi çok tartışılacak ve tartışılmalı.

Bu garip durumlar aslında Türkiye’deki sistemin çarpıklılıklarının bir sonucudur. Bu konuda yargının siyasal  karar verdiğini söyleyenler, YAŞ öncesi siyasi tavır olarak görenler olacaktır.

Konuya askerler açısından baktığımız da “Olağan yaptığımız ve emir aldığımız konu da yargılanıyoruz, bu ilk değil ki” diyenler haklı olarak çoktur.

Onların görüşünü doğrulayan 1994 ve 1997 Ocak ayında sadece Kor ve Orgenerallerin katıldığı olağanüstü toplantıda alınan kararlardır.

TSK’da Orgenerallik ve Korgenerallik siyasi kadrolardır. İç tehdit ve sivilleri vesayet altında tutma kararını bu kadrolar belirler. Diğer kadroların itiraz etme hakkı yoktur. “Komutanım meşruiyet sınırları dışına çıkıyoruz” diyen kurmayın üzeri çizilir. Bu nedenle darbeciler hep muhterisler arasından çıkar.

O tarihli toplantılarda daha sonra brifinglerle slaytlı istatistiklerle şu propaganda edildi. “Cumhuriyetimiz elden gidiyor bu artış hızı ile Kuran Kursları ve İmam hatipliler çoğalırsa 2005 yılında Cumhuriyet kalmayacaktır”. Buna dayanarak yapılan Harp oyunlarında Fatih Camii’ni bombalamayı Laik-antilaik bloklaşmasını sağlamak  ve dolayısıyla Cumhuriyeti koruyup kollamak için doğal kabul ettiler.

İkinci grup askerin görüşü “Devleti çetelerden ayıran özellik hukuk içinde kalmayı başarmasıdır. Uzun süreli ve kalıcı başarı böyle elde edilir.” diyenler de vardır. Bu tarz düşünen kadro TSK’da her şeye rağmen sessiz çoğunluktur.  27 Mayıs ihtilalini sessiz çoğunluğa karşı ancak ve sadece 69 subayın yaptığını unutmamalıyız.

Harp oyunu planlarını basına sızdıran muhtemelen resmi istihbarat birimlerimizdir. Darbe arzusunun TSK içinde doğal kabul edildiğini görüyoruz. Bu öyle gitmezdi.

35. nci madde
İç Hizmet kanunu 35. nci maddesi darbeye gerekçe değildir. Darbe yapmak isteyenin yasal gerekçeye ihtiyacı yoktur psikolojik gerekçe yeter.

Ancak İç hizmet Kanunu 35.madde Harp Okullarında ve Harp Akademilerinde Atatürk’ün belli şartlarda söylediği “Gençliğe hitabeti” ile birleştirilip askeri vesayeti doğal kabul edip “darbe yapmaya beklenti” oluşturan  bir maddedir.

Holywood senaryosu mu?
Balyoz Darbe planına   “Holywood senaryosu” diyenler umarım 12 Eylül öncesi Harp oyunlarını okusalar anı şeyi söylemeyeceklerdi.

Genelkurmay hemen Balyoz sanığı subaylar için “Tutuklansalar da görevlerinin başındalar” açıklamasını verdi.  Genelkumay’ın empati yoksunu açıklaması karşılarında esas duruşta duran askeri hakimlerle DGM hakimlerini karıştırmalarından kaynaklanıyor.

Fakat konuya yargı ve yargıç psikolojisi açısından bakmak ta gerekiyor. Nasıl bir subay vatanı düşman saldırısından korumak ve bunun için kendisini tehlikeye atmaktan veya bir doktor hastasının şifasına vesile olmaktan mesleki tatmin yaşarsa aynı şekilde bir hakim adalet için cesur kararlar aldıkça mesleki doyum sağlar.

Gerçekte eski kuşak hakim ve savcılar çağdaş hukuktan habersiz askeri vesayeti doğal kabul eden bir anlayış içerisindeydiler. Bugün çağdaş hukuku takip eden hakim ve savcılar çoğunlukta olduğu böyle cesur kararlar alabiliyorlar. Çünkü Hukuk fakültelerinde öğrendiklerini uyguluyorlar. Bunun için askeri vesayeti göz önüne almadan karar verebiliyorlar.

Ben yeni kuşak idealist hakim ve savcılara TSK’daki mevcut sistemin çarpıklığını göz önüne almalarını rica ediyorum. Maalesef hukuk anlayışı açısından subay kadrolarımız genç hakim ve savcılarımız kadar çağdaş değiller. Siyasi kararları Harp Oyunları oynandığı zaman Orgeneral ve Korgeneral rütbesindeki kadrolar veriyorlardı. Genç kadroların gerekçe için soru sorma imkanları ve algıları yoktu.

Mevcut Genelkurmay Başkanlığı ne yaptı?

“Darbeye eksik teşebbüs ve terör örgütüne gizli yardım” iddiası ile yargılanan subaya sahip çıkıldı mı? Maalesef evet.

Harb Akademileri toplantısında Yüksek yargı temsilcileri, Cumhurbaşkanı TBMM Başkanı ve Başbakan karşısında terör sanığı General konuşturuldu mu? Maalesef evet.

Güneydoğu’da terör sanığı Tümgeneral kritik görevde tutulmaya devam edildi mi? Maalesef evet.

Terör sanığı subaylar basın önünde bizzat Genelkurmay Başkanı tarafından övüldü. Hatta özel üstün hizmet ödülü verilenler oldu mu? Maalesef evet.

Bu hukuksuz ve meydan okuyucu yaklaşımlar hakim ve savcıların mesleki gururunu zedeliyor. Suçun maddi ve manevi unsurlarını göz önüne almadan hareket edebiliyorlar. Bu tutuklamalara göre Genelkurmay arşivleri açılsa bugün görevdeki subayların en az yarısı tutuklanırdı.

Hukukçuların çok iyi bildiği gibi suçun maddi unsuru dosyadaki veriler ve kanıtlardır. Suçun manevi unsuru ise kasıt niyetinin olup olmamasıdır. TSK’nın işleyişini bilenler kor ve or kadrosundaki sanıkların kasden siyaset yaptıkları ve konuştuklarını bunun mesai içerisinde planlayarak yaptıklarını bilirler.

Bence kasıt unsuru açısından bütün sanıkların aynı kefeye konulmaması hukuk felsefesine daha uygundur.

Genelkurmay Başkanlığının saygısız tavrına bakarak hukukçularımız tepkisel davranmamalı ve darbe kastı olanlarla itaat sırrına göre hareket edenleri ayırmalarını öneriyorum.

Nevzat Tarhan - Haber 7
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Son Düzenlenme Pazartesi, 26 Temmuz 2010 16:08
Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Yönetim Kurulu Başkanı

www.nevzattarhan.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...