Cumartesi, 09 Nisan 2011 10:27

Bedr, Kıbleteyn... ya da "-Ahh! Trablus, Ahh Libya!"

Türkiye’mizin demokratikleşme ve halkı özgürleştirme süreci devam ediyor. Hakikaten bölgesinde istikrar adası haline gelmiş bir ülkemiz var. Bir istisna korkutuyor halkımızı. PKK bile böyle olumsuz etki yapmamıştı hiç bende. Biliyordum ki o bölgesinde bile etkin olamaz. Çünkü halkımız içinde imanıyla kavgalı hiçbir siyasi duruşa destek vermez. Ayrıca Güneydoğu Anadolu bölgesinin dışına da sirayet edemez.

Libya.. direniş merkezlerimizden biriydi. Bir avuç subay gitmişlerdi İtalyanlara karşı toprağımızı savunmaya. Sunusi’ler direnişe devam ettiler. Sonra bağımsız oldu. Ağır bedeller ödeyerek. Düşünün. Ömer Muhtar’ı.. Bir direnişin yiğitlik ve imanın sembolü.

Sonra, Türkiye’de Harbiye’de okurken 1960 askeri darbesini görmüş bir subay darbe yaptı. Tüm darbeciler gibi ilk işleri redd-i miras yapmak oldu. Oysa toplumları bir arada tutan değerler vardır, bunların başında da ortak geçmişten gelen Milli Miras gelir. Tabii Milli Mirasa sahip çıkmak diktatörlüğün doğasına aykırıdır. Onlar genel olarak eski pagan kültürden semboller almaya çalışırlar. Çünkü o kültürde ilahi ve semavi değerler yoktur.

Özet, Osmanlı denen o koca İttihad-ı İslam Çınarı Batılı Haçlı Emperyalistlerince “Hasta Adam” ilan edilip yağmalanıp dağıtıldıktan sonra içinden ve enkazından çıkan tüm yeni devletler ki içinde Türkiye Cumhuriyeti de vardır. Redd-i Miras yaptılar. Oysa İttihad-ı İslam Düşüncesi tüm Müslümanlara emredilmişti. Müslümanlar bunu biliyorlardı. Ancak esaslardan uzaklaşırlarsa bu Allah emri kendileri için dava olmaktan çıkacaktı. Dolayısı ile esastan kopartılan Müslümanlar için Allah’ın buyrukları, kitabı ve son elçisi hayatlarından çıkartılmaya çalışılıyordu. Bakıldığında şu da ortak bir durumdu. Bu yeni yetme liderler istisnalar hariç dış bağlantılı ve özenti içindeydiler. Batı taklitçiliği bunların tekamül duygularını kuşatmıştı. Esastan yaptıklarını zannettikleri değişiklikler hem toplumlarının bünyesine uymuyor, hem de taklitten öteye gitmiyordu.

Öyle toplumlar ortaya çıkmıştı ki artık, ben bir Çanakkale yazısının sonunda Çanakkale kahramanları ile kendimizi değerlendirmiş ve şöyle demiştim.

“Onlar İstanbullu şehirli, Kosovalı Arnavut, Balıkesirli tahtacı Yörük, Bitlisli Kürt, Tuncelili Zaza, Bağdat’lı Arap, Trablus’lu Bedevi, Bosna’lı Boşnak, Artvinli Laz’dılar. Konya’lı Sünni, Kars’lı Şii, Sıvas’lı Alevi, Balıkesir’li Kızılbaş, Mersin’li Tahtacı’ydılar.. Ama dedelerini tanıyorlardı, aynı ninnilerle büyüdüklerini biliyorlardı, düşmanlarının kim olduğunun daima bilincindeydiler.

Bunları okullarda da öğrenmediler.

Onlar iman sahibi ve ferasetliydiler. Bakmayın “çarıklı erkân-ı harp” diye anıldıklarına.

Çarıklı ve poturluydular ama şimdiki biz okullular gibi kafaları karışık, gönülleri bulanık, imanları mütereddit, vatana bağlılıkları menfaate dayalı değildi.”

Sorun bu çağın biz sorumsuz büyüyen, ilgisizce günlük hayata ve rahat yaşamaya odaklanmış insanında..

Kıbleteyn….

Allah Resulü (SAV), Müslümanların kıblesi Kudüs olmasın diye dua ettiler yıllarca belki de.. Neden? Çünkü Allah Resulü (SAV) tahrif edilmiş İncil ve Tevrat’ın takipçileri ile aynı yöne dönmeyi istemediler. Dua ettiler.

Nedir çıkacak ders buradan.. Düşünün İskilipli Atıf Hocam bir risale yazdı 1919’da “Frenk mukallitliği (taklitçiliği) ve İslam” adında. Bu eserde çıkış hadis-i şerif neydi? “Taklit eden taklit ettiğindendir.” Kıbleteyn’den sonuç çıkartılmalıdır.

Son yüzyılda özellikle olmak üzere, emperyalizm ve Siyonizm tamamen kol kola girmiş ve Müslümanları hedef yerine yerleştirmiştir. Evet, hadis-i şerif bir kez daha tecelli etmiştir, etmektedir. “KÜFÜR TEK MİLLETTİR.” Allah (C.C.) de yüce kitabında; “Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah'tan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan sakınma haliniz müstesnadır. Allah size kendisinden korkmanızı emrediyor. Nihâyet dönüş Allah’adır. (Âli İmrân, 3/28) Ey iman edenler! Sizden olmayanı dost edinmeyin. Onlar sizi şaşırtmaktan geri kalmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır; sinelerinin gizlediği ise daha büyüktür. Size âyetlerimizi açıkladık, eğer düşünürseniz." (Âli İmrân, 3/118) buyurmuştur.

Peki, öyle de neden İslam tek cephe olamamaktadır?

Bunun değişik sebepleri vardır elbette… Ben bunların başında gelen sebepleri;

  1. Şer’i delillerin başında da ifade edilen kitabın ve sünnetin doğru anlaşılmaması,
  2. Şahsi menfaatlerin ümmet ve toplum menfaatlerinin önüne geçmesi,
  3. Cihad ruhunun kaybedilmesi ve Cihad bilgisinin ilmihallerden bile çıkartılması,
  4. Müslümanların feraset ve milli ahlaklarını kaybetmesi gibi daha çoğaltabileceğimiz sebeplere bağlıyorum.
  5. İttihad- İslam davası ve şuurunun ve İman Kardeşliğinin unutturulması.

Ya da Bediuzzaman’ın ifadesi ile;

«Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebîler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber; bizi maddî cihette kurunu vustâda durduran ve tevkif eden, altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:

Birincisi: Ye’sin, ümitsizliğin içimizde ha­yat bulup dirilmesi.

İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.

Üçüncüsü: Adâvete muhabbet.

Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

Beşincisi: Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat.

Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek.[1]

Görüldüğü üzere teşhis tamam. Aslında tedavi de açık ta.. Ahh, şu nefisler olmada. Yaptığımız hatalara bile kılıf uydurmasak..

Kısaca, Karunlaşmasak, Firavunlaşmasak… ve Belamlaşmasak..

Bir büyüğüme kendimce çetrefilli olduğunu zannettiğim bir mesele sormuştum. O’da bana; “Kalın kafanı ince işlere yorman güzel.” dedikten sonra, sakın ayrıntıda da boğulup; “Okyanusları geçip, derelerde boğulma.” demişti. Ben de “-Yani?” diye sordum…

Yani? Basit bir yöntemi var bunun dedi bana… Zaman tünelinden Bedr meydanına ışınlandın… Hani Hazreti Ali’nin amcası Hamza ile omuz omuza çıktıkları er meydanına. Zahiren manzara şu; bir tarafta devrin en müşekkel ordusu. En iyi teçhizatlar, silahlar, atlar, en güzel kadınlar ve mallar da arkalarında… Karşılarında da üstünde yok, sırtında yok, yaşlısı ve çocuğu ile, 313 gariban… Gülümüz (S.A.V) ile 314 kişiler.[2] Kâfirler 1000 küsur.[3] Ordulardaki askerler birbirine akraba ayrıca. Misal mi? Peygamberimizin damadı ve amcaları bile var müşriklerin arasında.. Ya da, baba bir tarafta, oğul diğer tarafta, kardeşlerden biri bu tarafta, diğeri kâfirlerle… İşte böyle iki orduyu görüyorsun. Orta yerindesin olayın ve seni iki ordu da görüyor. Ne yaparsın, nasıl davranırsın?

Yapabileceğimiz dört hareket tarzı var. İlk bakışla değerlendirmenizi yapıp; eğer derseniz ki; “Şu ordu, diğerinden çok güçlü, dört katı büyük. Malları var, güzel kadınları var. Bunlarla olayım, rahat ve mutlu yaşayayım, hem şu baldırı çıplaklar burada yok olacaklar, bunlar bu süper güçle baş edebilirler mi? Hiç Ebu Cehil’in güçlü ordusuna karşı gelinir mi? Ben onlara katılayım, hem onlar beni paraya boğar. Mutlu yaşarım bundan sonra.” deyip müşriklere katıldınız. O zaman siz KÂFİRSİNİZ.[4]

Bir diğer davranış şekli ise; bakıyorsunuz. Haklıdan haberdarsınız. Ama elleriniz cebinizde, bir zibidi edası ile “Haklı olan kazansın!” deyip seyre dalıyorsunuz, sonucu bekliyorsunuz. MÜNAFIKSINIZ.

Bitmedi, haklıdan haberdarsınız, O zahiren güçsüz olan ordunun başındakine inanıyorsunuz, ama olduğunuz yerden ve O mazlum orduya destek olmadan, “Yarabbi, Habibini (S.A.V) utandırma!” diyorsunuz. Öyleyse siz FÂSIKSINIZ.[5]

Sizi kurtaracak bir hareket tarzınız var. O da gidip zahiren gariban olan, zavallı olan, ancak, Allah’a dayamış sırtını ve tevekkülle meydan yerine çıkmış, 314 inanmış adamla olup, 315’inci adam olmak… Tıpkı, Malazgirt meydanına kefenle çıkan Muhammed Alparslan gibi. Tıpkı Çanakkale’de Koca Seyid gibi. Tereddütsüz katılıp, kardeşlerine destek olmak, sonucunda gelecek en kötü şeyin yani ölümün, aslında ŞEHİDLİK gibi bir mükâfat olduğuna iman edip, daima o bilinçle yaşamak…

Ölçü.. Bedr. Yine mezhebi farklı olan bir İslam ülkesinin cumhurbaşkanından gıybetle bahsediyordu bir kardeşim. Sordum O kardeşe, “Bu zat, Bedr’de olsaydı, Resululluh’la (S.A.V) olur muydu, olmaz mıydı?” diye. “Olurdu.” dedi. O zaman neden suizan edilir ki?

Günümüzde “asrın Ebu Cehillerinden korkarak hareket edenler”, “o gün farklı bu gün farklı” diyenler, “o zamanlar geçti biz sahabemiyiz ki” diyenler… Siyasette ezilmeyelim diye 40 yıl kadar “Müslüman kızın örtüsüne bile dayanamadığını ifade eden” birilerine destek olanlar, bu adamları Nurlandıranlar şimdi Soros devrimleri, Evanjelik Haçlı-Siyonist ittifakının taarruzlarına karşı Bedr Cephesini oluşturarak üzerlerine düşeni yapmalıdırlar. Bu gün Filistin’de siyonizmin pençesinde mücadele eden kardeşlerinin acısını paylaşmak zorundalar, Libya’daki kardeş kanını durdurmak zorundalar. Hem de; “Hiç biriniz kendiniz için arzuladığınızı, mü'min kardeşi için de arzulamadıkça iman etmiş olmaz" (Buhârî, İman, 81; Müslim, İman, 71).” Hadis-i Şerifinde emredildiği gibi.

Sözün özü, “Müslümanlar için her gün Bedr günüdür.” O gün peygamberimizin (S.A.V) ettiği duayı lütfen hatırlayınız da sevgililer sevgilisinin neler yaşadığını daha iyi anlayınız. Dolayısı ile dünyada cenneti hedefleyen bir Müslüman bir süre sonra Allah esirgesin imanını kaybeder.

Konuyu toparlarsak, Bedr ölçüsü, sosyal, kişisel, siyasi, stratejik her meselede temel ölçüdür. Meselelerin hallinde tavrı ve tarzı belirleme ihtiyacı duyan Müslüman için, ferasetini muhafaza etmek isteyen,”-helale haramla gidilmez.” diyen Müslüman için Bedr mihenktir. Tabii Kıbleteyn günü için edilen dua da öyle.

Kıbleteyn gibi olaylara Allah Resulü (SAV) gibi bakarsanız o zaman Libya vb. İslam ülkelerindeki olaylar çabucak çözülür. Başbakanımız “-Libya’da NATO’nun ne işi var?” dedi. Sonra NATO’nun emrine girdi. Bu manada çok fazla şey söyleyemiyorum. Çünkü Fransa’nın yaptığı modern haydutluğa karşı tedbir alınması gerekiyordu. Biz her zaman olduğu gibi halen Medeniyet Coğrafyamızdaki örgütlü toplumu harekete geçiremiyoruz. Düşünün Mavi Marmara gemisi nasıl bir etki bıraktı? Başka; devletlerin oluşturduğu Arap Birliği gibi, İKO gibi organizasyonlar var. Bunlardan da Allah için bir “-tık!” sesi çıksın.. Yok.. Türkiye’deki İslami guruplar, cemaatler vb. yok.. Zannedersiniz ki ölü toprağı serpilmiş topluma..

İstanbul’dan bir “Selamet” konvoyu çıksa Libya’ya doğru..

Şimdi İstanbul’dan bir konvoy çıksa, Ortadoğu’yu geçerek Libya’ya kadar her ülkeden, beldeden, büyüyerek ve mücadele ederek geçse.. İslam Ülkelerinin insanlarını ve hükümetlerini hem kendi halkları ile, hem de İslam Dünyası ile iyi ilişkiler kurması anlamında zorlasalar… Soros’un estirdiği rüzgarların bin katını estirir diye düşünüyorum..

Seçim İttifakları ve kuzu postundakiler..

Ülkede genel seçimlere iki ay kaldı. Görünen o ki yeni anayasa çalışmaları gündemi ve seçim ittifaklarını belirliyor. Anayasa Referandumunda yeni anayasaya “hayır” diyenlerle, kerhen “evet” diyenler bir blok olarak girecekler gibi görünüyor. Saflar ortaya çıkıyor. Bu aşamadan sonra milletimiz artık bazı konuları daha net algılayacaktır. Cindoruk yıllarca Nurlu Süleyman’ın neferliğini yaptı. Emirlerine itaat etti, 28 Şubat sürecinde istifacı milletvekillerini partisine aldı. Hatırlayınız, DTP.. Halkın ağzıyla “şemsiye partisi”. Ancak yapılması olası ittifaklar için görevini bir Truva Atı’na tevdi etti.

Çözüm..

Medeniyet Coğrafyamızın, kavruk, elleri nasırlı, bağırları yanık insanları.. Osmanlı gibi “İttihad-ı İslam” medeniyeti kurmuş bir ülkenin devamı olan tüm devletlerde artık Osmanlı düşmanlığı tutmamaktadır. Osmanlı ortak değer olmuştur. Hiç birinde Osmanlı’dan kurtuluş günü kutlanmamaktadır. Kutlanmamıştır. Türkiye’de Arap Düşmanlığı, Arap Ülkelerinde Türk Düşmanlığı tutmamıştır. İttihad-ı İslam yegâne kalıcı çözümdür. Bu kaos döneminde buraya doğru gidiş hızlandırılmalıdır.

Özetle;

Bizi elbirliği ile yok etmeye çalışan ABD ve AB uşağı yerli işbirlikçiler şunu asla unutmamalılar…

Dirilirde dedelerimiz,

Dirilirde ruhlarında, soysuzlaştırılmaya çalışılan gençliğin

Ve dimağında O gelecek kutlu neslin,

Tükürürler suratınıza o zaman şifa kastıyla da

Uyanırsınız dilerim bu gaflet, delalet ve hatta hıyanet uykusundan…

Ne güzel söylemiş dedelerimiz “Bir yurda iki töre sığmaz[6].” diye. Dünyanın merkezini, Anadolu Kalesini Ortaasya’dan gelip Allah’ın lütfü ile tutan bu millet, yine Allah’ın lütfü ile uyanacaktır bu gaflet uykusundan ve İsrafil gibi sur’a üfleyip Tüm Türkleri, Tüm Müslümanları ve bir gün, evet bir gün tüm insanlığı tıpkı geçmişte Âleme Nizam verdiği gibi uyandıracaktır. Bu istidat milletimizin özünde, kalbinde, bileğinde ve yüreğinde mevcuttur.

İstikbalde en gür seda islamın sedası olacaktır. Türkler de bu yolun birer teğmeni (Tekin-men: Savaşçı) olacaktır tıpkı şanlı geçmişinde olduğu gibi.

Anti-emperyalist duruş tüm Ortadoğu’da ciddi bir ivme kazanmaktadır. Halk ölüm pahasına diktatörlerin askerlerinin karşısına çıkmaktadır. Bu dinamik, zinde zeminlerce iyi değerlendirilmelidir. Bir de medyanın çarpıtmaları da net olarak görülmüştür. Batılı ajansların yanında Bin Ladin’i ünlendiren sözüm ona dindar Arap kanallarının saptırma haberleri de Libya’yı sorun hale getirdi. Aynı oldu-bittiyi Türkiye’ye bile yaşatabilirler. Unutmayınız.. Madden ve manen gücünüzü kaybederseniz, sünepeleşir ve içişlerine karışılan bir ülke olursunuz. Türkiye etkili olacağım derken birilerinin de bu coğrafyada borazancısı, peçete tutucusu durumuna düşmemelidir. Bu noktada STK ve organizasyonları harekete geçirip İstanbul konferansları düzenleyerek İslam Ülkelerinin ABD statükosuna teslim olmuş hükümetlerini de zorlamalıdır. “One minute!” sözünün bile ne kadar tesirli olduğu görülmüştür. Buradaki teveccüh ecdadın verdiği mücadelenin sonucunda İslam Ülkeleri başta olmak üzere insanlık üzerinde bıraktığımız izden başka bir şey değildir.

Halil MERT http://www.facebook.com/81mert,  http://twitter.com/#!/merthalil

(E) Topçu Yarbay

Strateji Uluslararası İlişkiler ve Yönetim Uzmanı

 

[1] Bediuzzaman Said-i Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Tarihçe-i Hayat, s. 130

[2] (Konumuzla alakalı olmayan bir bilgi ama TSK’nin ve Osmanlı Ordusunun general sayısını, Hz. Musa’nın özel yetiştirdiği komandolarının sayısını, Talut’a imtihan ırmağında uyan hasbi askerlerinin sayısını öğrenelim inşaallah.)

[3] http://tr.wikipedia.org/wiki/Bedir_Sava%C5%9F%C4%B1, 07.05.2008

[4] İslâm'ı inkâr eden, nimete nankörlük eden, uzak kalan, kaçınan, örten kimse. "Kefere" fiilinin ism-i fâili. Terim olarak, imanı olmayan kimseye verilen isimdir. Kalbinde imanı olmadığı halde, dışa karşı mü'min görünene "münâfık", Müslümanlığından sonra dinden dönene "mürted" denir. İki ve daha çok ilâh olduğunu söyleyen, Allah'a başkasını ortak koşan kimseye "müşrik", Yahudilik veya Hıristiyanlık dinine bağlı olanlara "kitabî" veya "ehl-i kitap" adı verilir. (et-Teftazâni, Şerhu'l-Makâsıd, İstanbul, t.y. II, 268 vd.).

[5] "Andolsun ki biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fâsıklardan başkası inkâr etmez" (el-Bakara, 2/99); "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler fâsıkların tâ kendileridirler" (el-Mâide, 5/47); "İşte Rab olmaya en lâyık olan Rabbinin şu sözü (azâbı) küfür ve inat içinde olan o fâsıklar için öyle sâbit olmuştur. Gerçekten onlar iman etmezler" (Yûnus, 10/33); "Eğer Allah'a, Peygamberine ve ona indirilene iman ediyor olsalardı, onları (kâfir ve müşrikleri) veli edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fâsık (Allah'ın emrinden ve imandan çıkmış) kimselerdir'' (el-Mâide, 5/81).

[6] Türkmenbaşı  S.,  Ruhnama, Mask Yayıncılık, Aşkabat 2001

Son Düzenlenme Cumartesi, 09 Nisan 2011 10:39
Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...