Cumartesi, 30 Mart 2013 13:42

ÇÖZÜMÜN ADI:İMANDAN TAM UHUVVETE

Uhuvvet ; Müminlerin Allah için samimi bir dostluk ve samimiyet içerisinde biri birilerini sevmesi  ve bu çerçevede birlikte yaşamalarıdır…

       Daha önce Allah için, İlay-i Kelimetullah için biri birini sevip kardeşçe birlikte yaşamış halklar, nasıl bir fitneye maruz kaldılar ki, Şeytan için, ben sen davası güdüp kanlı bıçaklı bir vaziyete gelebildiler,dikkate şayan ,irdelenmesi gereken bir husustur bu .

       Bizce bu fitnenin adı etnik milliyetçiliktir.Ayırt etmeksizin her türlü etnik milliyetçilik…

       Şu bir hakikat ki Irkçılığın atası şeytandır.Hz.Ademe secde etmemiş , ben daha üstünüm iddiasında bulunmuştur.Emr-i İlahiyi hiçe saymıştır.Oysaki toprağında, ateşinde rabbi Allah(C.C.) idi.O Allah ki ateşten yarattığına ,alemlere kudretinin bir delili kıldığı ve halife tayin ettiği Hz.Adem’e secde etmesini emretmişti.Fakat kibir mani olmuştu. Allah(C.C.) İblis’i kibrinden dolayı  ebediyen alçaltmıştı.

        O halde yeryüzünde kim ırkçılık yapıyorsa şeytandan bir iş yapıyor demektir.Burada kategorik bir ayırım yapmaksızın şunu ifade etmeliyiz ki Şeytanın işi ayrıştırmaktır.Oysa rabbimiz, İslam’ın yüce değerlerinde birleşip kaynaşmamızı ve yükselmemizi emrediyor.

        Geçen yüzyılda  neşretmiş ırkçı ideolojiler; Faşizim,Nasyonal Sosyalizm ve diğerleri, insanlığın başına ne büyük belalar açarak sonunda yıkılmış gitmişlerdir.Hiç kimse Hitler ve Mussolini’yi rahmetle anmıyor(Batı alemi dahil).İkiside alçalarak ölmüşlerdir.Siyonizm ise daha sistematik bir çerçevede hareket ettiği için, insanlığın başına bela olmaya devam ediyor.Onun sonu da diğerlerinden farklı olamayacaktır.   

       Evet .Hz.Ömer döneminde bölgenin fethi ile Müslüman olmuş bir kavimdir Kürtler.

       Alpaslan Malazgirt ovasına geldiğinde Romen Diyojen’e karşı yanında bölgedeki Kürtlerin ve diğer Müslüman halkların desteğini bulmuştur.

       Topyekün Allah’ın ipine sarılmış az fakat imanlı toplulukların kemiyette çok,fakat keyfiyette az olan topluluklara üstün olmanın adıdır Malazgirt.

       Gerek Selçuklular ve gerekse Osmanlılar döneminde devletimizin temelini İslam hukuku oluşturmaktaydı.Her bir müslüman halkın o devletin asli unsuru olduğu,yönetme erkini elinde bulunduranların da  Meşveret,Ehliyet,Emanet ve takva ehli olması gerektiği bir idare şekli  hakimdi…

      Bu yapının bozulduğu dönemlerde yerel ayaklanmalar pek tabi olmuştur…

      Ama hiç biri şimdiki gibi ayrılıkçı ve etnik bir hüviyete sahip olmamıştır…

      Kürt isyan hareketlerinin tarihi vetiresine bakıldığında şu gerçek  görülecektir ki hanedana bağlılık ifade edilirken,bölgedeki adeletsiz valilerin değiştirilmesi talep edilmiş,değilse isyan gerçekleşmiştir.

      Ta ki sömürgeci  güçlerin, Medeniyet havzamızda etnik asabiyeti körükleyip Osmanlıyı yıkmak için eylemlere giriştikleri,  son asra kadar.

        Fakat,bölgedeki ve ülkemizdeki adı kimilerince terör ,kimilerince Kürt Sorunu olarak tanımlanan bu meseleyi sadece dış mihrakların kumpaslarına indirgemek de artık mümkün değildir.

       Bu sorunu doğuran sebepleri iyi irdelemek ve ona göre çözümlemek zorundayız.

       Lozan,hem Türk’ler,hem de Kürtler için bir dönüm noktasıdır.Çünkü, bu günkü statükonun temeli Lozan’la birlikte atılmıştır.Lozan’da,Batının Kürtleri azınlık statüsüne sokma çabalarına şahid oluyoruz.

       Bu düşünce, hem Lozan’da hem de  TBMM’de büyük tartışmalara neden olmuştur.Fakat o günkü kürt münevverleri ve doğu vilayeti  vekilleri ;Türk,Kürt bir kütle-i vahidedir (tek vücuttur).Kürtler hiçbir vakit Türkiye camiasından ayrılamaz ve bunu ayırmak için hiçbir kuvvetin tesiri yoktur.Yine ekalliyetlerden (azınlıklardan) mevzubahis edilmesi şayan-ı teessüftür.” diyerek cihana fevkalade kararlı bir  duruş sergilemişlerdir...

       Lozan’da Türk heyeti, Kürtleri İslam hukuku esasları ve Osmanlı millet anlayışına göre esas unsur olarak görmüş,Batılıların azınlık iddiasını bu tezle çürütmeye çalışmışlardır.Fakat işin garib tarafı ,ondan sonra oluşturulan statüko ile bırakın asli unsur haklarını, azınlık haklarının dahi verilmediği inkar ,asimilasyon,tecrit hadiselerine şahit oluyoruz.

       İlerleyen yıllarda, İslam hukukunun tasviyesi ile birlikte İslam hukukundan gelen kardeşlik hukukuda tasviye edilmiş yerine inkar politikaları hakim kılınmıştır.İslam hukukuna göre herhangi bir müslüman kavim bir başka Müslüman kavime üstün değildir.Müslüman,bir diğer Müslüman’ın zımmi’si olamazdı.Fakat Lozan’da maalesef, bu tesis edilmiş. Batı’da ilerde hazırlayacakları yıkım senaryolarına esas teşkil etmek üzere bu duruma seyirci kalmıştır.

       İlerleyen yıllarda Lozan’ın etkileri İnkılap yasalarıyla görülmeye başlanır.

       Yıl 1924 ‘tür. Türkiye, Medeniyet iddiasından vazgeçtiğinin en önemli işaretini Hilafetin ılgası ile ilan eder.

       Martin Van Bruinnese göre; Hilafetin kaldırılmasiyle birlikte ,Türk-Kürt kardeşliğinin en önemli sembolü ortadan kalkmış oldu.Bu argüman ,İslam’a kuvvetle bağlı olan Kürtler için diğer herhangi bir argümandan daha etkiliydi.

      Arkasından Şeyh Said İsyanı.Şeyh Said,sertleşmeye  karşı çıkan kardeşi Hınıs Müftüsü Bahaeddin Efendi’ye şöyle diyordu” Ben Hazreti Muhammed’in ümmetine mensup bir alim olarak İslam’ı saf dışı eden bu harekete sessiz kalamam .“

     O dönemlerde Cıbranlı Halit bey gibi kürt önderlerinin başlattığı birkaç milliyetçi kürt isyanları da olmuştur.Fakat Milliyetçilik /Ulusalcılık kavramları o dönem Kürtler için hiçbir şey ifade etmediğinden  bazı Kürt aydınları, bu kavil isyanların başarıya ulaşmasını istemiş, fakat gereken desteği sunmamışlardır.Ova köylüsü Kürtler ise bu isyan hareketlerini, kendilerine bir şey (toprak ve güç) vaat etmediği için desteklememişlerdir.

      Fakat Kürt isyanlarının ırkçı bir mahiyet kazanmasında Şeyh Said isyanından sonra başlatılan siyasi uygulamaların etkili olduğu tespit edilmiştir; Şark Islahat Planı,Özü sıkıyönetim olan bu plan ,sonuçları ıitibariyle hapsedilen,ölüme mahküm edilen ve sürgün edilenlerin yanında özellikle isyan bölgesi ,Elazığ,Bingöl,Diyarbakır üçgeninde kalan yüzlerce köy yakılarak yıkılmıştır.Sultan Abdulhamit’ten beri açık olan Diyarbakır Lisesi kapatılmış,Kürtlere Devlet gücüyle Türk olduklarını kabul ettirme gayretine gidilmiştir.    Fırat’ın doğusu yasak bölge ilan edilmiştir…

      Bu politikaları sert bulan milletvekilleri,Sultan Abdulhamit döneminde uygulanan  politikalara önem verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.Ama bu uyarılar dikkate alınmamıştır.

     Bundan sonra Kürt İsyanları biri birini izlemiş ve artık dinilikten de çıkmıştı.Etnik bir Kürtçülük yeşermeye başlamıştı.O tarihlerde bölge de görev yapan bir Umumi müfettiş şöyle diyordu:Kürt’ün ruhuna tarikat telkinatı yerine,Kürtlük mefkuresi aşılanmaya başlanmıştır.

     Görüldüğü gibi,Şeyh Said isyanından sonra gittikçe artan etnik milliyetçilik, ulusalcı Marksist ,Leninist PKK’nın çıkışında,Tek adam ve milli şef dönemi uygulamaların büyük etkisi olmuştur...

     PKK eli kanlı bir yıkım örgütüdür.

     Kürt halkı için hiçbir şey bina edemez.    

     PKK’nın kuruluş felsefesi ve eylemlerine bakıldığında dindar Kürt halkının tıpkı dindar ve necip Türk milletinin kaderiyle ortak kaderi paylaştığı görülmektedir.Sadece yöntemler farklı.Nasıl ki Cumhuriyetin ilk yıllarında İslam’dan bağımsız bir toplum inşa çabası varsa ve bunun için komplolar, isyan bastırma bahanesi ile ülkenin dindar münevverleri idam,sürgün vs ile karşı karşıya bırakılmış,red-i miras politikaları hayata geçirilmişse bu gün PKK’da laik ve ulusalcı temel de Kürt toplumu inşa etmek adına, her türlü silahlı ve silahsız gayri meşru propoganda vasıtalarını kullanarak kürt menfi milliyetçiliğini bu noktaya taşımıştır...

      İşin geldiği boyutu ifade için yaşadığım canlı bir hatıramı paylaşmak isterim.          Yıl 2006 .Hacdayız.Aynı odayı paylaştığımız bir kürt kardeşim, bana; “Seni çok seviyoruz.Ama sen kürt olsaydın seni daha çok sevecektik”,diyecek kadar bu mesele azdırılmıştır.

O halde çare nedir?

Çare,iman’dır...

Bu imanın tesis ettiği, Tam uhuvvet’dir…

Ehl-i İman, Uhuvvetperver bir neslin yetişmesidir...

Kötülerin ve kötülüklerinin bertaraf edilmesinin en güzel yolu marufu(iyiliği) inşa etmekdir.

Tek adam ve Milli Şef dönemi anlayışını terk etmektir.Aksi yıkım olur.

Bu çabaya girenlere selam olsun…

Nejat ÖZDEN

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...