Cuma, 10 Mayıs 2013 12:04

ASİMETRİK SAVAŞTA ABD VE NATO’NUN ROLÜ (1)

11 Eylül 2001’de gerçekleşen  Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı sonrası dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un yaptığı konuşmada söylediği “Artık her ulus kararını vermelidir  ya bizimlesiniz ya da teröristlerle!…” retoriği günlerce dünya televizyonlarında dönüp durmuştu. Bu açıklamalar Afganistan’da koalisyon yükünü çekecek olan ülkelerin ve diğer ülkelerin “küresel terörizm” le daha iyi mücadele  edebilmek üzere  hedef kamuoyunu daha ziyade Müslüman nüfusu olan ülkelerde, niyet ve maksatlarını, stratejik vizyonlarını, uygulayacakları politikaları “meşrulaştırmak” için hedef kamuoyunda algı ve tutum değişikliği yaratmaya yönelik bir psikolojik ve stratejik iletişim modelidir. Zira dünya kamuoyu genelde, ABD’nin prestijinin sarsılması ve mağdur pozisyonunda olması dolayısıyla operasyona destek verdi. Ancak ABD, 7 Ekim 2001’de “Sonsuz Özgürlük Harekatı” adı altında işgal ettiği Afganistan’da tam manasıyla bu algı ve tutum değişikliğini gerçekleştirememiştir. Bunun sonucu olarak da; aralarındaki menfaat  çatışmasını kendi lehine çevirmek isteyen taraflardan birisinin savaşma gücünün, analitik olarak diğerine nazaran alt edilemez bir seviyede olduğu zaman patlak veren, tıpkı Vietnam’da olduğu gibi  “Asimetrik Savaş”la karşı karşıya kalınmıştır. Dengesiz savaş gücü, kaçınılmaz olarak asimetrik savaşı da beraberinde getirir. Çatışan taraflardan zayıf olanın güçlü olana karşı sergilediği asimetrik yaklaşım; üstün tarafın zaaflarından yararlanarak onun devasa gücünü alt etmeye  yönelik olarak, beklenmeyen, önlenemeyen veya normal olarak tercih edilmeyen yöntemler, silahlar ve teknolojileri her an her yerde kullanmaktır. Güçlü ve düzenli bir ordu yapılanması olan taraf, sonuçlarını düşünmeksizin karşısındaki direniş kuvvetiyle baş etmek için konvansiyonel taktikleri kullanmaktan başka bir seçenek düşünmez. Ancak zayıf olanın aynı savaş taktiklerini uygulaması ne mümkündür, ne de akılcıdır. Direnen zayıf taraf, savaşma gücünü korumak için simetrik bir cephede karşı koymaktan ziyade, karşı tarafın kendi topraklarını da kapsayan zayıf bölgelerine saldırmayı hiç tereddütsüz hedefleyecektir. Güçlü tarafın göze almak istemediği insan kayıpları, davası uğruna ölümü göze almış insanlardan oluşan zayıf tarafın en büyük silahlarından birisidir. 11 Eylül Saldırısı, geçtiğimiz 7 Nisan’da Afganistan’ın güneyindeki Zabul kentinde bomba yüklü araçla NATO konvoyunun hedef alındığı saldırı ve terör örgütü eylemi olmasa bile terör örgütlerinin gündeme gelerek nemalandıkları; “Amerikan derin devleti” komplosu bile olsa, 15 Nisan’da ABD’de Boston Maratonu’nda yapılan bombalı  terörist saldırılar  asimetrik yaklaşıma birer örnektir.

 Askeri anlamda son yılların en önemli uluslararası konferansı olarak nitelendirebileceğimiz, 57 ülkeden alanında uzman akademisyen ve uzman askerlerin olduğu ve benim de katılma imkanı bulduğum ICAP-13(Uluslararası Hava ve Uzay Gücü Konferansı) 27-29 Mart tarihinde Harp Akademileri’nde gerçekleşti. Amacının; hava ve uzay gücünün, teknolojinin yanı sıra diğer ilgi alanları ile etkileşimi üzerine kuramsal ve uygulamalı bilgilere odaklanarak; savunma ve endüstriyel araştırmaların sunumu ve tartışılması için özgün, akademik bir forum sağlamak olarak belirlendiği Konferansta, günümüz hava ve uzay gücünün önemine değinen, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nda (CIA)  uzun yıllar çalışan, Harvard’da da dersler veren hava ve uzay stratejisti Dr. Benjamin Lambeth’in “ Asimetrik savaşın karşıtı olan konvansiyonel savaşta hava gücünün önemi onaylanmış durumdadır. Fakat günümüz hava silahlarının  isyan bastırmadaki etkisi ve sivil insan kayıplarına sebep olması tartışılmaktadır…” şeklinde dikkat çektiği husus aslında Afganistan örneğinde olduğu gibi masum insanların hayatına mal olan operasyonların  asimetrik savaşı körükleyerek sonuç alınmasını da geciktirdiği unutulmamalıdır. Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın ortaya attığı “2.5 savaş” stratejisindeki buçuk, asimetrik yöntemlerin savaş terminolojisinde yerini aldığının bir ifadesidir. Buradan şunu söylemek mümkün; eğer askeri başarılar stratejik başarıya değil de fiyaskoya dönüşüyorsa, planlanan, arzu edilen barış temenniden öteye geçemeyecek ve asimetrik savaş olanca hızıyla ve gücüyle halkı arkasına alarak  ve artarak en primitif şekliyle devam edecektir. Bu açıdan baktığımızda ABD ve NATO, stratejik esneklik kaybı ve körlüğü  yaşamaktadırlar. Çatışma spektrumunda çatışma öncesi ve sonrası temel insani değerleri, toplumsal ve geleneksel refleksleri dikkate almamakta ve asimetrik savaş enstrümanlarının etki alanlarının daha da genişlemesine ve bu döngünün yıllarca devam etmesine neden olmaktadırlar. NATO konvoyunun bölgedeki bir okula kitap bağışı yapmaya giderken saldırıya uğraması, NATO’nun  çoğunluğu çocuk olan 12 sivil Afganlıyı  hava bombardımanıyla katletmesini haklı gösteremez. Keza, kimler tarafından yapılırsa yapılsın Boston Maratonu’ndaki saldırı da bu kapsamda değerlendirilmelidir.

11 Eylül saldırılarından bugüne maalesef müttefik batılı küresel güçlerin amacı; ICAP-13’te İtalya katılımcılarından Prof. Luciano Bozzo’nun yerinde tespitiyle “mesele sadece zafer elde etmek değil, ülkenin sosyal yaralarını da sarmak zorundasınız. Şu an bunu kimse yapmak istemiyor Yapılan ve hedefte olan sadece yönetim biçimlerini değiştirmek ve neo-liberal pazar ekonomisini hakim kılarak bölgede küresel hakimiyet kurmanın zeminini hazırlamaktır…” ( Devam edecek…)

Son Düzenlenme Salı, 14 Mayıs 2013 14:46
Hüseyin Caner AKKURT

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu kategoriden diğerleri: « ORTADOĞU, SURİYE, PKK Dostluk… »

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...