Pazartesi, 10 Haziran 2013 16:25

GEZİ NOTLARI

 

Yaklaşık iki haftadır ağaç üzerinden başlatılan bir karmaşa yaşıyoruz. Taksim Gezi Parkı’nda İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yürütmekte olduğu Taksim Yayalaştırma Projesi çerçevesinde birkaç ağacın başka bir yere taşınması sebebiyle kendilerine çevreci diyen bazı gençler tepki gösterdi. Tepki çerçevesinde parka çadır kurup nöbet bekleyen gençleri bir gece sabaha karşı polis zor kullanarak dağıtmaya çalıştı. Kullanılan yöntemin zor ve kaba kuvvet içermesi bizi bugüne taşıyan olayların fitilini ateşlemiş oldu.

Bugüne kadar görülmemiş bir şekilde süratli bir organizasyon yaşandı, havsalanın alamayacağı ölçüde yalan haberlerle kışkırtılan büyük bir kalabalık kısa sürede Taksim’de toplandı. Süreçte provokatif haberlerin yanısıra illegal örgütlenmelerin büyük katkısı, sosyal medya kuşağının hızlı iletişim kurması ve bir kısım sanatçıların aktif katkısı önemli rol oynadı. M.Ali Alabora’nın tahrik içeren twiti herkesin malumu.

Alabora’nın twitinde ifade edildiği gibi meselenin ağaç meselesi olmadığını, illegal örgütlerin kalkışma provasının yanısıra, dış bağlantıların hızlı desteğiyle büyüdüğünü zaman içinde herkes gördü. Mevsim yaz başlangıcı, havalar güzel, okullar tatile girdi, gecelemek de artık sıkıntılı değil; bu sebeple gençlerin aktif katılımını normal görmek lazım.

İlk günkü polis müdahalesindeki şiddetten sonra nisbeten dağılan kalabalıklar, ana muhalefet partisinin provokasyon amaçlı katılımından sonra ve polisin de çekilmesiyle farklı bir boyut kazandı. Gece boyunca illegal örgütlerin tahriki ile sergilenen vandalizm, toplumun ruhunda gizli kalmış kritik problemli alanların ortaya çımasını ve bizim de bu keyfiyeti görmemize vesile oldu. Hadise sadece muhalefet duygusu ve tepkiden kaynaklanan birikmiş öfke ile izah edilemez. Bazı tahlilciler demokratik usullerle galibiyet imkânı bulamayan/bulamayacak unsurların sürekli olarak yenilmiş olmaktan kaynaklanan öfke ile tahribe yöneldiklerini söylese de, konunun daha vahim bir derinliğe sahip olduğunu ifade etmek lazım.

Aidiyet problemi ve toplumla entegrasyonda sıkıntı çeken yeni nesil gençler, sanal yaşamakta oldukları dünyada açık alanda sosyal iletişim imkânı buldular. Tamamen sınırsız denebilecek bu özgürleşme alanını illegal örgütlerin kontrol ediyor olması, gençliğin ruhundaki macera tutkusunu depreştirdi. Muhtemelen başkasının geliriyle hayatlarını sürdüren gençler, yönlendirildikleri kamu ve özel alanı tahrip olgusunda çok da bir aykırılık görmediler.

Konuyu Başbakanın üslubu ile ilişkilendirmeye hevesli bir kısım çevreler, Başbakanın üslubunun on yıldır bu minvalde olduğunu unutuyor gözüktüler veya böyle davranmak işlerine geldi. Zaten yukarıda ifade ettiğimiz gibi asıl konu üslup veya ağaç meselesi de değildi.

Hemen her kesimin ve düşünce sahibinin bu süreçte ifade ettiği gibi, Koç Üniversitesinin yerleşim alanı için kesilen ağaçlar, Acarkent dolayısıyla katledilen orman vb. ağaç/orman tahribatı, geçmişte duyarlı olduklarını ifade eden çevrecilerin hiç gündemlerinde yer almadı, muhtemelen gelecekte de kendilerine çevreci diyen bu gruplar, sermaye kesiminin uygulamalarında üç maymunu oynamaya devam edecekler.

Bu sıralar başta Güneydoğu Anadolu olmak üzere, Anadolu’da birçok şehri gezme imkânı buldum. Geçen gün Kayseri’de STK mensupları ile yaptığımız bir sohbette anlattığım bir hususu tekrar etmek istiyorum. ABD Başkanı Obama’nın bir videosu kamuoyunda çokça tartışılmıştı. 2009 yılında, Obama bir TV programı esnasında kendisini rahatsız eden bir sineği yakalıyor ve öldürüyordu. Olay üzerine Amerikan kamuoyu ayağa kalktı. Bir caninin can sahibi bir varlığı öldürmesi üzerine destanlar üretildi. Hayvanseverler kıyameti kopardılar, Obama şiddetle kınandı. Fakat aynı Amerikan kamuoyunun Afganistan ve Irak’ta öldürülen milyona yakın can/insan için kılı bile kıpırdamadı, hâlen aynı durum devam ediyor.

Bizim duyarlı örgütlerimizin durumu bundan farklı değil. Milyonlarca ağaç kıyılırken, binlerce cana mal olan terör meselesi devam ederken kelimenin tam manasıyla kılını kıpırdatmayan bu örgütler ve çevreciler, adeta bizim uzmanlık alanımız provokasyon demek istiyorlar.

Kürt meselesi çözüm sürecine girdi ve malum, birkaç aydır cenazeler gelmiyor. Sürecin derin devlet bağlantısıyla ağır sonuçlar verdirdiği dönemlerde, bazı bölgelerde Silahlı Kuvvetler in içindeki derin yapı  eliyle ormanlar yakılmıştı. Biz o dönemde de bu örgütlenmelerden herhangi bir tepki geldiğini hatırlamıyoruz. İnsanlar yurtlarından göçe zorlanırken Taksim’e veya Kuğulu Park’a çadır kuran vatandaşlar hatırlayanınız var mı?

Akla tatlı su örgütlerimizin polise şahin, askere kuzu modunu kullanmayı tercih ettikleri geliyor. Cumhuriyet tarihi boyunca ağır bir şekilde toplumun üzerine çöreklenen vesayet sistemi, bu örgütler aracılığı ile devam ettirilmek isteniyor.

Temel haklar konusunda neredeyse toplumun bütün kesimleri zulme uğrarken ve fakat bu zulüm askerin  içindeki derin yapının desteğiyle yürütülürken örgütler keyifle seyrediyorlardı adeta. Meşru hükümet/ler bazı icraatlarda bulunacağı zaman nedense örgütlerimiz ayağa kalkmayı tercih ediyorlar, sonra da yapılan eylemlerde samimiyet olduğuna inanmamızı istiyorlar.

Toplumun kahir ekseriyetinin oynanmakta olan oyunun farkında olması teselli verici. Toplum bir avuç “çapulcu”ya “Oğlum Bak Git!” tavrında, sabırla olayların yatışmasını bekliyor.

İnşaallah bu tavrı zorlamaya yeltenmezler.

Mehmet Abdullah Kaplan

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Son Ekledikleri: Mehmet Abdullah Kaplan

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...