Salı, 20 Mayıs 2008 03:15

19 MAYIS' IN HATIRLATTIKLARI

Türk tarihinin en az bilinen dönemi gibi geliyor bana son yüzyıl. Hala şu küçük ayrıntı bile toplumdan gizleniyor. Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin’in gönderdiği. Aslında sorun tüm bu gerçeklerin gizlenmesinde değil, sorun bu bilgilerin doğrularının tarihçiler tarafından zamanında ortaya konmamasında. İncelediğim kadarı ile, ilk kez merhum Necip Fazıl haykırıyor, “Vahdettin Hain değil!” diye.. Kendisi tarihçi mi? Hayır! Bir hak ve gönül aşığı!

Son yüzyılda tahribat çok büyük tabi. Hangi birinden söz edeceksiniz?

Şunu asla unutmayalım ki, 2’nci Abdulhamid Han ve Mehmed Vahdettin Han ülkenin bekası için ellerinden geleni yaptılar. Onların topyekûn gayretleri sonucudur ki bu gün Türk Milleti bağımsızdır.

İstiklal Harbinin komuta heyeti Osmanlı Ordusunun generalleriydi. Hepsi de mümtaz kişilerdi. Mustafa Kemal, liderlik vasıfları fevkalade gelişmiş bir subaydı. Daha yüzbaşı iken 17-21 Eylül 1910 tarihlerinde Fransa'da yapılan manevralara (Picardie) Türk Ordusu temsilcisi olarak gönderilmişti. 1917 Aralık ayında da Sultan Vahdettin veliaht iken yaveri olarak O’nunla beş haftalık Almanya seyahatine çıktı. Vahdettin, bu esnada 56 yaşındaydı.

Ayrıca, Mustafa Kemal’in Enver Paşa ile Trablusgarp’a gitmeleri de sadece gönüllü subaylar açıklaması ile geçiştirilemez. Çünkü oraya giden subaylar, 2’nci Abdulhamid Han’ın Yıldız Teşkilatı’na müteakip kurduğu, kendisine bağlı Teşkilat-ı Mahsusa’nın üyesi idiler ve Trablusgarp Hücresinin başındaki “Şeyh Sunusi’ye destek vermek ve Müslüman ahaliyi İtalyan kuvvetlerine karşı örgütlemek” görevi ile görevliydiler.[1] 

Avrupa-ABD-Rusya Üçlüsü hasta Adam dedikleri Devlet-i Aliye’yi yıkmayı nihayet başarıyorlardı. Plan Türkleri Avrupa’dan, müteakiben Anadolu’dan atma planıydı. İstanbul işgal altındaydı. Dirayetli padişah kararını verdi. Yeniden diriliş tıpkı Söğüt gibi ve aynı ruhla ki bu ruha o zaman “Kuvayı Milliye” dendi, Anadolu’dan başlayacaktı. Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa’yı (ÇAKMAK) yanına çağırdı.

Çakmak Paşa’nın ağzından: "Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığından sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna kabul etti. "Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu'da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu'da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin." Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır, tane tane konuşmaya başladı:

"Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?"

"Haşa Padişahım."

"Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?"

"Haşa Padişahım."

"Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?"



[1] Kayabaşı, Selman, Teşkilat, İstanbul, 2008

"Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir."

"O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız?.."

Hiç düşünmeden cevap verdim:

"Padişahım, Mustafa Kemal Paşa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet taraftarıdır."

Padişah elindeki kâğıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) gemilerini göstererek: "Paşa, Paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun... Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğim." [1]

         Ve…… Anadolu’daki “YENİDEN DİRİLİŞ HAREKÂTI” görevi M. Kemal Paşa’ya verildi. Çünkü O Anafartalar Kahramanı ve müteakip defalar ödül ve nişanlarla taltif edilmiş bir generaldi.

         Anadolu’ya geçmek için hazırlıklarını tamamlayan M. Kemal Paşa, 15 Mayıs 1915’te yani Yunan’ın İzmir’e asker çıkarttığı gün Yıldız Sarayı’na gitti. Padişah Vahdettin, onu çok küçük bir odada kabul etti. Hemen hemen diz dize oturdular. Padişahın sağında mini bir masa üzerinde güzel ciltlenmiş kalınca bir kitap, bir Osmanlı Tarihi vardı. Pencereden Boğaz, Boğaz’ın mavi sularında birbirine paralel dizilmiş ve toplarını saraya çevirmiş olan düşman savaş gemileri görünüyordu. Padişah, ona dedi ki: “Paşa, devletimize çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba geçmiştir!” Elini Osmanlı Tarihi’ne koydu, bastı ve ilave etti: “Tarihe geçti!..” Sonra dedi ki: “Bunları unutunuz. Asıl bundan sonra yapacağınız hizmet şimdiye kadar yaptıklarınızdan mühim olacaktır. Paşa, isterseniz devleti kurtarabilirsiniz!” M. Kemal Paşa cevap verdi: “Bu yolda elimden gelen yapacağıma emin olmanızı rica ederim.” Vahdettin: “Muvaffak olunuz!” diyerek ayağa kalktı. Ziyaret sona ermişti.

Son dönem Atatürkçü olarak ta bilinen tarihçi Cemal Kutay diyor ki: "Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya 25 bin altınla gönderildi. O zaman bu parayla İstanbul'un onda biri satın alınırdı. Ben bunu Demokrat Parti milletvekili olan hukukçu Celal Fuat Türkgeldi'nin babası Mabeyn Başkatibi olan Ali Fuat Türkgeldi'den dinledim." İsmet Bozdağ da, Atatürk'e kırk bin altın değerinde para verildiğini Abdülhamit'in kızı Şadiye Sultan'dan dinlediğini belirtir. Üstelik bu kırk bin altını Vahdettin'in çiftliğini ve atlarını satarak temin ettiğini söyler.
İki Atatürkçü de "para verildiğinde" birleşirler ama miktarı ve kaynağı hususunda farklı noktada dururlar.[2]

Tabii devleti Aliye’nin son padişahı da engin devlet terbiye, bilgi ve birikimine sahipti. Bu çözüm yolu o zamanın sıkıntıları içinde meyvesini TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ olarak verdi. Bu necip Milletimiz için coğrafyasında yeniden diriliş ve mücadelenin adıdır. Ancak, manda ve himayecilerle, Damat Ferit oldubittileriyle mücadeleye devam edilmesi gerekmektedir.

Ne büyük bir talihsizlik ki bizler, Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları gibi Osmanlı Harbiyesinde okuyamadık, yetiştirilemedik. Ve yine ne yazık ki bizleri yönlendirecek, yaveri olarak yurtdışına götürecek daha da önemlisi bize güvenip, bizi sevecek bir sultanımız, hükümdarımız olmadı. Tabii bu mazeret değil, muvaffak olmak için ömrünü veren büyüklerimiz de var. Özellikle D-8 Projesi Müslümanlar ve mazlumlar için asrın projesidir. Bu projenin tamamlanması, boynumuza borçtur. Unutmayalım ki; “emperyalizme karşı en iyi savunma” taarruzdur.

Sonuç olarak, O hükümdar ki; Yaptığı fedakârlık ile iç harbi ve kardeşkanı dökülmesini önledi. Kahretti kendisine yapılan hakaretlere içten içe. Tabutuna haciz kondu borçlarından dolayı mahalle bakkalına. Ama ne O, ne de diğer Osmanoğulları hiç şikâyet etmedi, vakârlarını kaybetmediler. Mirasa sahip çıktılar, yeni kurulan devlete sahip çıktılar, ama ne yeni devlet ne de yeni nesiller onlara sahip çıkmadı ve tanımadı.

                                                        Hali MERT

                                                        (E) Topçu Yarbay

                                                        Strateji veUluslararası İlişkiler Uzmanı



[1] Vakkasoğlu,Vehbi, Son Bozgun 1’nci cilt, İstanbul, 1990

[2] Altan, Mehmet, Vahdettin Atatürk'e kaç para verdi?, http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/23/yaz71-40-120.html

 

 

 

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 21 Mayıs 2008 01:54
Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki ahmet Çarşamba, 15 Nisan 2009 13:45 yazan ahmet

    ağlıcaktım nerdeyse,özellikle so bölümde.Vahdetin Hana sahip çıkmadık diye.yazık bize.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...