Perşembe, 05 Haziran 2008 04:19

Baş Öğretmen Psikolojisi ve Son Olaylar

Baş Öğretmen Psikolojisi ve Son Olaylar

Telekulak skandalı olarak bilinen Sayın Önder Sav’ın telefonlarının dinlenme iddiası, dinlemenin ispatlanamamasına rağmen gösterilen tepkiler, muhalefetin agresif, iktidarın şaşkın hali tarihsel psikoloji çağrışımları yaptırdı.

Devlet vatandaşını dinleyebilir mi?

En çağdaş devlette bile dinleyebiliyor ve vatandaşını fişleyebiliyor. Örnek göstermek gerekirse,  İsviçre böyle bir ülkedir. İsviçre’de vatandaşlar fişlenirler ve izlenirler ama bir farkla… Vatandaşın bu fişleme ve izlemeden haberi olacak...

Şaşırdınız değil mi?

Neden? Çünkü devletin özgüveni var. Devlet güveni kural, kuşkuyu ise istisna yapmış.

Bizim gibi ortaçağ anlayışı ile yönetilen ülkelerde devlet babadır veya başöğretmendir. Toplum reşit değildir. Eğitimsiz insanlardan oluşmuştur. Vesayet gerekir.

Basşöğretmen eğiteceği insanları çok sever ama bunun karşılığında tam itaat ve sadakat ister. Kendisine itaat edenleri kendisinin uzantısı gibi görür ve sahiplenir. İtaat etmeyenleri sadık değil diyerek takip ve kontrol eder. Yaramazlık yaparsa silkeler. Gerekirse düşman diyerek etiketler.

İleri toplumlarda, çocuk reşit, farik ve mümeyyiz oluncaya kadar yani kar ve zararı, suç ve cezayı ayırdedinceye kadar koruma devam eder. Sorumluluk yaşı geldiğinde ebeveyn sadece rehberdir, öneride bulunur ama son kararı gence bırakır. Bazı şeyleri yaşayarak öğrenmesine fırsat verir. Bu bir risktir ama riski göze almazsa genç olgunlaşamaz.

Cumhuriyetin başında toplum vesayete muhtaç şeklinde değerlendirildi ve halka fazla inisiyatif verilmedi. 1950’den sonra inisiyatif bir verildi, bir alındı. Topluma ve temsilcisi TBMM ye fırsat verilmiyor ki, olgunlaşsın.

Klasik başöğretmenlerin ruh hali şöyledir:

Her şeyi ben bilirim der. Eleştiriye tahammülsüzdür.

Hep saygı görmeyi bekler ve övgü ile beslenir.

Kendisinin ancak özel kişiler tarafından anlaşılabileceğini düşünür.

Eğitiminden sorumlu hissettiği kişiyi küçük görür.

Sırada beklemeyi sevmez, her zaman kendisine ayrıcalık yapılmasını ister.

Maçın ortasında ilkelerin değişmesini doğal kabul eder.

Hak duygusu hep kendisine yöneliktir.

İkiyüzlü değildir çünkü egolarının parlatılmasını hakları olarak görür.

Kendisi başkalarının özel halleri ile ilgilenir, izler, dinler takip eder. Ama kendisine yapıldığında çok sinirlenir.

Arkasından konuşulmasına, dinlenilmesine aşırı tepki verir.

Çoğu zaman öfkelidirler. Engellenmeye karşı çıldırmış gibi tepki gösterirler yahut deve kini gibi kin beslerler.

Modern başöğretmen ise,

“Beyin temelli eğitim” ilkesine göre hareket eder.

Bende sizinle beraber öğreniyorum der.

Okulu öğretenlerin değil öğrenenlerin okulu olarak kabul eder.

Eleştiriyi kıymetli bilgi olarak ciddiye alır.

Ders dışında öğrencisi ile arkadaş olabilir.

Kendisini özel ve önemli olarak görmez. Mesleki hırs ve iddiası ile kişisel alçak gönüllülüğü birleştirebilir.

Bir çocuğu bile anlamaya çalışır.

Engellendiğinde masanının karşı tarafına geçip olayı analiz edebilir.

Haklı ise sonuna kadar kendini savunur.

Takip edilmekten, arkasından konuşulmasından korkmaz, çünkü gerçek özgüveni vardır.

Sayın Deniz Baykal’ın sert, agresif ve toleranssız üslubuna baktığımızda 1940’larda kaldığını görüyoruz. Topluma başöğretmen edası ile bakan, insanları ya içine kapanık yahut isyankar yapan ortaçağ üslubu…

Kendisinden başka kimseye değer ve önem vermeyen, ilk aşkı kendisi olan bu ruh halindeki anlayışa cevap basittir. Ciddi ve öfkeli cevap vermemelisiniz. Sert cevap verirseniz önemlilik duygularını beslediğiniz için egoları cilalanır. Değişim ihtiyacını hissetmezler.

Ama haklarınızı ve sınırlarınızı iyi korumalısınız. Tavizkar davranırsanız dişinin kirasını isteyen bir canavar oluşturursunuz.

Önder Sav’a lütfen bir şey söylemeyelim. Muhtemelen bellek sorunları olan, sağda solda uyuklayan bir durumu vardır.

İktidar Önder Sav’dan daha iyi muhalefet genel sekreteri bulamaz. Muhalefet ise eğer uslubunu değiştiremezse aktif bir genel sekreteri zaten barındıramaz. Çünkü klasik başöğretmenler yanlarında sorgulayan adam istemezler. Hatırlanırsa İsmet Paşa yaşlılık döneminde o hatayı bir defa yaptı ve koltuğu Ecevit’e kaptırdı.

Türkiye’nin polis devleti anlayışı ile yönetildiği dönem ve güvenilmeyen, izlenen vatandaş uslubu en çok 1950 öncesindeydi. Olaylara nesnel bakmak gerekir. Kendisi yaparken devlet sırrı, başkası yaparken öfke... Bu tablo çok sırıtıyor.

Türk Sol’unun İsmet Paşa üslubunu değiştirmesi çağdaşlığı yakalaması anlamına gelir. Yoksa komitecilik oyunları ile kronik muhalefet olarak kalmaya devam eder ve adacığında yaşar gider.

Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Yönetim Kurulu Başkanı

www.nevzattarhan.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...