Salı, 03 Kasım 2015 16:33

İŞTE BENİM MEMLEKETİM BU!

Evet, hepimiz için şaşırtıcı bir sonuç.

Akşam seçim sayımları, kanallarda verilmeye başlar başlamaz gözlerimiz fal taşı gibi açıldı, ilk andan itibaren şokları yaşamaya başladık. AKP patlama yapmış, diğerleri sürünüyordu. Ağlamamak için kendimi zor tuttum, neredeyse hıçkıra hıçkıra, boşanacaktım. Kolay değil, az kalmıştı,  uçuruma yuvarlanmak üzereydik. Adeta sınırdan dönmüştük.

Sadece biz mi? Tüm dünya mazlumlarının, ümmetin garip evlatlarının da umutları tükeniyordu. Birden canlandı yine umutlarımız, bahar mevsiminin yemyeşil, rengârenk çiçekleri gibi tazelendi tekrar yüreklerimizde.

“Elhamdulillah”.

Evet, buna ancak şükür gerekiyordu. Öyle yaptı ümmetin evlatları, koydular alınlarını seccadelerinin üzerine, şükür secdelerine…

“asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.” Demiyor muydu? Milli Şairimiz!

İşte benim Memleketim bu, ferasetli insanlar ülkesi!

Birden silkindi kendine geldi. “Ne yapıyorum ben?” Dedi kendi kendine…

Dünyanın emperyalist, sömürgeci, zalim devletleri içte algı operasyonlarıyla aklı yetmeyenleri toplamış etrafına, hep birlikte geminin tabanını delmeye çalışıyorlarken, biz de bunlara sanki çanak tutar, ya da aval aval bakar hale mi gelmeliydik? Bu nasıl bir gafletti ki;

“Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak... 
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. 
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. 
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle: 
Ey dipdiri meyyit, 'İki el bir baş içindir.' 
Davransana... Eller de senin, baş da senindir! 
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? 
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.”  Diyen Mehmet Akif Ersoy, sanki 1913 yılından yüzyıl sonrasına, günümüze sesleniyordu.

Davrandı Millet! Sonlandı zillet.

“Sahipsiz olan memleketin batması haktır; 
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.” Diyen Milli Şairimizin dizelerine Arş ı âlâ’dan cevap geldi, sanki. Adeta, Allah Teâlâ; “bu Milletin sahibi benim” diyordu; Rahmetiyle tecelli eyledi. Kumpasçıların kumpaslarını, tuzakçıların tuzaklarını, algıcıların algılarını kendi başlarına geçirdi. Kalpler onun elinde değil miydi? Dilediği gibi çevirdi kalpleri, hepimiz hayret ve hayranlık makamındaydık, sadece “Elhamdülillah” diyebildik.

“Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar... 
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var. 
Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır! 
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! 
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma. 
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma.” Dediği gibi üstadımızın, şimdi zararları telafi etme, hataları düzeltme ve tekrar şahlanışa geçme zamanıdır.

Geçmişten ders alarak, geleceğe yatırım yapma zamanıdır.

Allah’ın Rahmetine nail olmuş olan bu Milletin, sorumluluklarını kuşanıp, adaleti uygulama ve uygulatma zamanıdır.

Allah yolumuzu ve bahtımızı açık eylesin (âmin).

Gürcan Onat

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...