Salı, 25 Eylül 2018 10:45

Müesses Nizam ve Tuzakları

Yazılarıma gelen yorumları okuduğumda fark ettiğim bir gerçek şudur. İnsanoğlu müthiş derecede aldatılmıştır. Adeta hipnotize edilmiş gibi olaylara bakıyor ve müesses nizam neyi emretmiş ise onun dediklerine uygun hareket ediyorlar.

Müesses nizam nedir? Kimlerden meydana geliyor kısaca cevabını vereyim.

Müesses nizam; hâlihazırda dünyadaki güç gruplarının asgari müştereklerde birleşerek meydana getirdikleri mevcut düzendir. Bu düzenin en önemli parçalarını ABD ve Batı dünyası üzerinde bulunan büyük ölçekli uluslararası kuruluşlar, Siyonist güçler ve İslam karşıtlığında birleşmiş gruplar, meydana getirmektedirler.

Hilafetin kaldırılması ve Osmanlı Devletinin yıkılması ile birlikte meydanı boş bulan müesses nizam unsurları, dünyayı kan gölüne çevirmişlerdir. Küçücük bir menfaat uğruna milyonlarca Müslümanı katledecek kadar acımasız ve vahşidirler.

Bunların tapındıkları ve değer verdikleri en önemli şey kuvvettir. Kuvvetli olan; onlara göre haklı olandır. Katliam yaparlarsa buna “teröristlere karşı savaşıyoruz” diyerek kendilerini savunurlar.

İtiraz edenler ise müesses nizamın esiri oldukları ve kendi seslerini güçlü bir şekilde duyurmaktan aciz kaldıkları için; değersiz ve kaale alınmayacak şekilde muamele görürler. Eğer güçlü bir şekilde itiraz edip müesses nizama karşı gelirler ise işte o zaman çok çeşitli yöntemler ile susturulup etkisiz hale getirilirler.

İşte yazımızın konusu da budur. Yani insanların gözlerinin içine baka baka nasıl bu kadar büyük yalanları söyleyebiliyorlar? Bu yalanları söylerken milyarlarca insanı neler ile kandırıp kendilerine köle kılmaya devam ediyorlar? Tuzak olarak kullandıkları malzemeler nelerdir? Bu sorulara kısmen de olsa bazı örneklerle cevap vermeye çalışalım.

11 Eylül 2001 saldırısı göstermiştir ki müesses nizam; internet gibi müthiş bir teknolojiye karşı dahi yalanlarını sürdürebilmektedir. Apaçık bir şekilde İkiz kulelerin patlayıcılar ile yıkılmasını, yolcu uçaklarının çarpması ile yıkılmış gibi gösterebilmektedirler.

Farzı muhal olarak Dünya Ticaret Merkezinin ikiz kulelerinin uçaklarla yıkıldığını varsayalım. Peki, 7 Nolu gökdelen yani WT7, nasıl oluyor da çarpma olmadan yıkılıyor?

Pentagon denilen ABD savunma Bakanlığı binasına çarpan güdümlü mermiyi nasıl oluyor da büyük bir yolcu uçağının saldırısı olarak gösterebiliyorlar?

Patlayıcıların düzenli olarak kullanılması ile mümkün olabilen kendi üzerine doğru yıkılan bu binalar nasıl oluyor da uçak çarpması ile yıkılmış gibi gösterilebiliyor?

Bu kadar büyük bir saldırı için Afganistan’da bir mağarada yaşayan bir kişiyi suçlu göstermek kadar abes ve korkunç bir yalan; nasıl oluyor da ABD’nin resmi raporlarında yer alabiliyor?

Sorular çok daha fazla uzatılabilir. Lakin 11 Eylül 2001 saldırısını örnek alarak bu ve benzeri büyük yalanlar; ABD ve müesses nizam tarafından nasıl oluyor da hiç yüzleri kızarmadan konuşulabiliyor?

Asıl bu soru üzerine odaklanmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü büyük bir yalan uzun süre boyunca devam ettirilemez. Hadi yalana devam ediliyor; bu kadar büyük bir insan kitlesine kabul ettirilemez. İşin daha kötüsü binlerce insanın hayatını kaybettiği bir cinayet; üstü örtülemez.

Yalanların elbet bir gün muhakkak ortaya çıkma huyu vardır. Örneğin aradan 49 yıl geçmiş olsa dahi insanlı Ay yolculuğunun bir sahtekârlık örneği olduğu bugün çok rahat konuşulabilmektedir. Keza 17 yıl geçtikten sonra 11 Eylül saldırısının terör örgütü işi olmayıp ABD’nin bir oyunu olduğunun anlaşılması gibi.

Evet, yalanlarla istediğiniz yere kadar gidebilirsiniz. Fakat geri dönemezsiniz. Şu anda ABD’nin yaşadığı en büyük kriz; yalanlarla yaşama krizidir. Geri dönme yolu yani yalanları itiraf etmek çok zor olduğu için türlü türlü aldatma ve hilelere başvurarak burada boğulmaktadırlar.

Bunlardan en önemlisi internet ortamında “komplo teorileri” başlığı ile mantıklı düşünen insanlara karşı yapılan hücumlardır. Öylesine emek verilip hazırlanmış hayali senaryolar ortaya konuluyor ki bu kadarına pes dedirtecek cinsten programlarla karşılaşıyorsunuz.

Mesela internette bazı kuruluşlar troller (aldatmak için özel gayret içinde olan şahıslar) kullanarak gerçekleri çarpıtmaya çalışmaktadır. DAEŞ teröristlerinin yapamayacağı kadar profesyonelce hazırlanmış görüntüler, İslam düşmanlığını harekete geçirmek için son derece güçlü bir medya ağı ile dünyaya pazarlanabilmektedir.

İnanmayacaksınız ama yalancı isimlerle “dünyanın düz olduğunu” söyleyecek kadar ileri giden yayınlar internet ortamında yayınlanmaktadır. Bu trollerin amacı “bakın işte bilime inanmayan insanların düştükleri durum budur” diyerek kendi yalanlarını örtme gayreti olduğu pek açıktır.

İşte, bu tuzağa düşen insanlar genellikle tahkik etme zahmetine girmeden sazan balığı gibi görüntülerin tesirine kapılıp yalana atlamakta ve propagandaların esiri haline dönüşmektedir.

Propagandalar o kadar etkili ve gerçekten uzaktır ki; sadece İslam düşmanlığı adına yapılan büyük yalanı söyleyerek bunu ispatlayalım.

İslam dini ve Müslümanlar denilince Batı dünyasında en çok akla gelen terörizmdir. Müslüman bir insan çoğu medya organlarında intihar bombacısı veya elinde makinalı tüfek bulunan çirkin bir terörist olarak sembolize edilir. Müslüman denilince akla gelen ilk şey insanları hunharca katleden teröristlerdir.

İyi de öldürülen insanlar neredeyse % 95 oranında hep Müslümandır. Bu acı gerçeği kimse görmek istemez. İşin daha kötüsü ise bir masum insanı öldüren bir katilin İslam inancındaki yeri “bütün insanları öldürmek” kadar büyük günah işleyen bir kişi olduğudur.

Propaganda öyle ileri bir noktaya varmıştır ki İslamofobi, küçük çocuklardan ta yaşlı ninelere kadar bütün batı ülkelerinde hatta Afrika ve Asya ülkelerinde dahi etkili olmaktadır. Kimse İslam kelimesinin “barış, mutluluk, selam” anlamına geldiğini bile düşünemeyecek hale gelmiştir.

Müslümanların kan içen yamyamlardan olmadığını ancak biz biliyoruz. Zor duruma düşmüş insanları, örneğin Suriyeli göçmenleri yurdumuza kabul edip açsa açlığını çıplak ise üstünü örtmeyi insanlık adına bizler yapıyoruz.

4 Milyon göçmeni Türkiye’de ağırlayıp misafir etmek Batı insanının aklının almayacağı bir davranış şeklidir. Çünkü İslam kardeşliğini, Ensar gibi çaresiz duruma düşen insanlara yardım etmek gerektiğini, dinimizin bir emri olduğu için yaptığımızı bilemezler. Sözün kısası beyinleri yıkanmış olduğundan mantıklı düşünme yeteneklerini kaybetmişlerdir. Önyargılarla ve yalanlarla koşullandırılmış olduklarından Pavlov’un köpeği gibi hareket etmektedirler.

Müesses nizamın bu tuzaklarını aşabilmek için en önemli işlerden bir tanesi maddi olarak terakki etmek ve İslam ahlakını uygulamaktır. Asla ama asla yalan söylememek doğrudan şaşmamaktır. Allah’a inanan bir insan ne suretle olursa olsun yalan söylemez. İman, doğruluktur, inançsızlık ise yalancılıktır, kizbtir.

Biz dahi doğruluktan şaşar yalanlara sapar isek işte o zaman insanlık âlemi tamamen kontrolden çıkıp kıyametin kopmasına sebep olacaktır. İslam’ın emirlerine uymalı ve güzel ahlakıyla şereflenmeliyiz, vesselam...

Dr.Vehbi KARA

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...