Pazartesi, 24 Şubat 2020 12:43

Toplumu Tutan Değerlerin Bağlayıcılığı

“Bir ayrıma üzülerek vurgu yapmak istiyorum.

Ülkücü refleks öncelikle MİLLETİM der, DEVLETİM der...

Bu ikisi olmadan ne VATAN ne de DİN huzurla ve katışıksız bâkî kalmaz...

Maalesef kendisinin İslâmcı olduğunu addeden bazı kesimler özünde anarşisttir ve okudukları yabancı, sözde İslâmcı entelektüel ve âlimlerin çoğu kraliçenin tezgâhından geçmiş tiplerdir. Bunların atmosferinde yetişmiş adamlarla siyâset daha çok aldanır, daha çok devleti akâmete uğratır.

Esâsında Hasbîliğin kişisel nitelik olarak çok değerli olduğunu kabul ederiz ancak, içeriğinde şâibe varsa bilin ki bu hasbîlik ve hamâset tam bir tuzağa dönüşüyor.. Hürmetle.” diye bir yazı paylaşmıştım sosyal medyada…

         

          Ülkemiz ve Milletimiz son 250 yıl ciddi bir düşünce ve buhrâna sokuldu. Koca Devlet-i Aliye sadece toprak kaybetmiyordu. Mefkûresini de güncelleyemiyor, sağdan, soldan farklı adlarla gelen düşünce ve akımlardan etkileniyor, Millî Bakış, duruş ve çözüm üretemiyordu.

          Milli Düşünceye çok şey söylemek, çok faktör sokmak gerekmiyordu aslında. Sadece, temel değerleri koymak, bu değerleri mihênk yapmak yeterliydi. Milletimiz binlerce yıldır bu değerleri direk yapmışlardı Millî Mekûremize..

          DİN VE DEVLET, VATAN VE MİLLET..

Ne diyordu Cumhurbaşkanımızı mahkûm eden şiirde;

“…

Dileğim ikidir: DİN ile VATAN...

Ocağım ordu, büyüğüm SULTAN (DEVLET),

Sultan'a imdâd eyle Yarabbi!

Ömrünü müzdâd eyle Yarabbi!

Yolumuz gazâdır, sonu şehâdet,

Dinimiz ister sıdk ile hizmet,

Anamız VATANDIR, babamız MİLLET,

Vatanı mamur eyle Yarabbi! .

Milleti mesrur eyle Yarabbi!

…”

          Burada sorunumuz şudur. Bu tanımların içi nasıl doluyor? Kim dolduruyor?

          Dinimiz ile ilgili Papalık ve İngiltere’nin başını çektiği fitne, 350 yıldır Vehhabilik süreci ile dinimizin özellikle sosyal meselelere dönük algılamasını karmakarışık etmeyi başardı. Ülkemizdeki Millî Hassâsiyeti yüksek kişiler bir şekilde ötekileştirildi. İslâmî Hassâsiyet oluşturan bir kısım düşünce adamları, bu insanları Milliyetçilik, hatta Irkçılık ile suçlayıp, toplum dışına ittiler.

          1960’lı yıllardan sonra Millî Düşünce aksiyona, siyasi duruşa dönüştü. Akâbinde de ülke yönetiminde söz hakkı istedi. Kimdi bunlar?

          Merhum Necmettin ERBAKAN Hocamızın öncülüğündeki Milli Görüş (Akıncı) mülâhaza, Merhum Başbuğ Alpaslan TÜRKEŞ’in öncülüğünde Ülkücü mülâhaza… İslâm’ın hükümlerini, Allah’ın dayatması olarak görüp itâat eden insanlar birbirini boğazlayabilir mi? Karşı karşıya gelebilir mi? Asla!.. Sadece hassâsiyetlerini yani önceliklerini beyan ederler.

          Siyasi Duruşlar işin içine girince Liberal, Batıcı Unsurlarla Demirel’li yıllar başladı. Tabiî “Nurlu Demirel(!)” ile bazı cemâat, tarîkât yapıları da din eğitimi ve gayreti dışında, aktif siyasetin içinde hatta siyaseti yönlendirme çabasına da girdiler. Şimdi vicdanlara soruyorum. Başında fötr şapkası ile bir Batıcı siyasiyi, Erbakan ve Türkeş’e rağmen desteklemeye nasıl bir İslâmî kılıf bulundu, kitleler nasıl ikna edildi? Bu süreçler tüm İslâm Dünyası’nda büyük sıkıntıdır. Yaşananlar, Millîlik vasfını yitirmiş sözde İslâmcı Mülâhazaların sonucudur. FETÖ, El-Kâide, DEAŞ, Muz Tarîkatı… vs.

FETÖ, 28 Şubat’ın radikâl lâiklerinin eseridir. DEAŞ ve FETÖ gibi Ümmeti saran ihânet yapıları, İngiliz, ABD, Papalığın birlikte çalışmasının sonucudur.

         

          Bu gün Ülkücü ve Akıncılar bir Mutâbakat Metni ile birlikte hareket etmektedirler. Adı da CUMHUR İTTİFAKI…

          İttifak Metni toplumda hiç konuşulmadı. Okunmadı. Neden? Evet, neden peki?

          CUMHUR İTTİFÂKI PROTOKOLÜ METNİ’nden.. Lütfen okuyunuz…

“…

Cumhur İttifakı, Türkiye'nin istiklâlini ve istikbâlini her şeyin üstünde tutan bir anlayışla, güçlü ve istikrarlı bir parlamento yapısının oluşturulması ve gelecek beş yıl içinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesini temin etmeyi hedeflemektedir. Aynı anlayışla Cumhur İttifakı'na destek veren Büyük Birlik Partisi de bu ittifakın bir parçası konumundadır.

Cumhur İttifakı esasen, 15 Temmuz 2016'da FETÖ'nün teşebbüs ettiği hain darbe ve işgal hareketi sonrasında, Türkiye'nin maruz kaldığı saldırılara karşı yerli ve milli bir duruşun doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Zira 15 Temmuz 2016, ülkemiz için her bakımdan dönüm noktası ve yeni bir başlangıç olmuştur. 7 Ağustos 2016'da Yenikapı'da ortaya çıkan "millî mutabakat", 16 Nisan 2017 Halkoylamasında milletimizin iradesiyle kabul edilen hükümet değişikliğiyle perçinlenerek "millî şuur'a dönüşmüş, 24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde kurulan Cumhur İttifakı'yla da millî bekâyı esas alan "ahlâkî ve siyasî uzlaşma" ile somutlaşmıştır.

Cumhur İttifakı, Türkiye'yi hedef alan saldırılar karşısında parti çıkarları ve günlük siyaset hesapları yapmaksızın ortak bir duruş ortaya koymaya ve Türkiye'yi zayıflatarak uluslar arası operasyonlara açık hale getirmeye yönelik her türlü faaliyetin karşısında yer almaya kararlıdır. Bu kararlılık ve işbirliği ile ittifakımız Türkiye'yi bölgesel güç ve lider ülke yapacak 2023 hedeflerini gerçekleştirmenin yanı sıra, İ'LÂ-YI KELİMETULLAH uğruna asırlarca dünya barışının ve adaletinin teminatı, İslam Âlemi’nin ve bütün mazlum milletlerin yegâne ümidi olan Türkiye'yi küresel bir güç haline getirecek, 2053 ve 2071 Vizyonunun alt yapısını adım adım inşa edecektir.

İnanıyoruz ki 24 Haziran'da Milletimiz tercihini Büyük ve Güçlü Türkiye'nin inşası için yola çıkmış, şeffaf, bağımsız, kirli hesaplardan uzak, hasbi duygularla kurulmuş, Cumhur İttifakı'ndan yana kullanacaktır.

Cumhur İttifakı'nın yolu açık, Türkiye'nin ufku aydınlıktır.

Gayret bizden, Tevfik Allah'tandır.”

CUMHUR İTTİFÂKI METNİ’ni vicdanlarınıza arz ediyorum. İ'LÂ-YI KELİMETULLAH var. 2053 ve 2071 Vizyonu var. Bu metindeki İ'LÂ-YI KELİMETULLAH vurgusunu Milli Görüş’ün duayeni bir ağabeye mutlulukla arz ettiğimde gülerek “Güzel, MHP’liler İ'LÂ-YI KELİMETULLAH’ı nasıl kabul ettiler?” demişti. Oysa İ'LÂ-YI KELİMETULLAH, Ülkü Ocakları’nda 50 yıldır öğretilen temel değerdi.

Artık sımsıkı kol kola omuz omuza olma zamanı. Cumhurbaşkanımız “Devlet ve Türk Milleti” deyince rahatsız olup, “AKPARTİ, Irkçılığa kaydı!” demek ne büyük bir ahlâksızlıktır.

Değerlerimizi sulandırmaya maâlesef dinimizle başladılar. Ancak, Milletimizin Milli Direnci’nin diğer değerlerini yani, Millet sevgisi, Devlet’e sahip çıkmakta, bilinç altımıza sokulan, “Ya Devlet başa, Ya kuzgun leşe!” duygumuzu, Vatanın Mukaddes bir emanet olduğu duygusunu zayıflatamadılar. 15 Temmuz Direnci bunun sonucudur. İşte girişte vurgulamak istediğim şey buydu.

Elbette, en yüce değer Dinimizdir. Tüm tanımlarımızı Rabbimiz yapmıştır. Bize tartışmak değil, ancak itâat etmek düşer.

Aziz Milletim…

“İ'LÂ-YI KELİMETULLAH uğruna” diyen… “İslam Âlemi’nin ve bütün mazlum milletlerin yegâne ümidi olan Türkiye'yi küresel bir güç haline getirecek, 2053 ve 2071 Vizyonu…” diyen bir mütâbakata destek olmak manevi bir borçtur. Hele de Ordumuzun ecdâd topraklarımız Suriye ve Libya’da bizzat sıcak muharebede olduğu günlerde siyaseti tartışılır zemine taşımak fitneden başka bir şey değildir.

Bizi hapsettikleri surlarda, bizden öncekilerin açtığı gedikler büyütülmeli ve surlar yıkılmalıdır. Yıkmalıyız.

Surda bir gedik açtık; mukâddes mi mukâddes!

Ey kâhpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..

Koca gönüllü N. Fazıl 1947’de söylemiş bu satırları.

Surlar yıkılmalı, fetih olmalı..

Fatih’i Atası bilen Omuzdaşlarım, Azîz Türk Milleti’nin fedâkar Oğulları mütabakat metninin sonundaki dua ile.. “Gayret bizden, Tevfik Allah'tandır.”   

Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...