Salı, 30 Mart 2021 14:35

Çin’in Türkiye ilgisi ve Asya tipi haramiler

Geçen hafta Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Konseyi Üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi Türkiye’ye bir çalışma ziyareti yaptı. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Türkiye’ye gelirken elinde bir dosya ile geleceğini Türk ve dünya medyası biliyordu. Hatta konu başlıkları da, üç aşağı-beş yukarı belliydi. Bu ziyaretin diplomatik bir seyahatten öte olduğu, Wang Yi’nin Türkiye’den sonra İran ve BAE’yi ziyaret etmesinden de anlaşılıyordu.

Çinli bakanın Türkiye ziyaretini Müslüman Uygurlar, Şincan bölgesinde yaşayan soydaşlarına yönelik kötü muamelesini protesto etti. İstanbul’da toplanan yaklaşık 1000 gösterici, “Diktatör Çin” ve “Uygur soykırımını durdurun, kampları kapatın” sloganları attı. Müslüman Uygurların kaygıları, Türkiye’nin şimdiye kadar Corona aşısı tedarikinde Çin’e bağımlı olması nedeniyle artmıştı. Ancak şu da unutulmamalıdır; her ne kadar eko-politik nedenlerden ötürü Çin’e karşı Ak Parti hükümeti sert tavır almıyorsa da; kimse Uygurlu kardeşlerimizin protestolarına karşı değil; ayrıca kimse görmezden de gelmiyor.

Türkiye, bir süredir Çin’e yakınlaştığı ve askeri, ekonomik ve teknolojik meselelerde işbirliklerini derinleştirdiği için trans-atlantik ülkelerin; en başta da ABD’nin yoğun eleştirisini alıyor. Zira Batılı ülkeler Türkiye’nin Çin’e yakınlaşıp Batı’dan kopmasını istemediği gibi Çin’i Uygur Türkleri ve Coronavirüs üzerinden uluslararası ana akım medya tarafından da izole etmeye çalışıyor. Ancak ne hikmetse kendileri Çin ile he türlü ilişkiyi derinleştirmeyi rasyonel bir hedef kabul ediyor.

 

Çinli bakanın Türkiye ziyaretine dönecek olursak; Pekin hükümeti, Aralık ayında, Çin ve Türkiye arasında varılan iade anlaşmasını onaylamıştı. Ancak bu anlaşma henüz TBMM tarafından onaylanmadı. Hatta Çin aşısından kaynaklanan gecikmenin de anlaşmanın halen Türk tarafınca onaylanmamasından ötürü bir ‘şantaj’ olarak kabul ediliyordu. Çin firması Sinovac Biotech’ten 15 milyon Corona virüsü aşısı alan Türkiye, Çin’den milyonlarca doz daha sipariş etmeye devam ediyor. Hatta Çinli bakanın ziyareti öncesi Türkiye, Alman BioNTech firmasının geliştirdiği Corona virüsü aşısından 1,4 milyon doz aldı. Yani şantajı gördüğümüzü ve rest olmasa da Çin’e ‘eyvallah’ demeyeceğini de gösterdi.

Çinli bakanın Türkiye ziyareti, iki ülke arasındaki iş birliğinin Kovid-19 aşısı, enerji, ekonomi, ticaret, yatırım, 5G ve diğer yüksek teknolojili cihazlar ile altyapı konularında iş birlikleri alıyordu. Görüşmenin en önemli konusu Kanal İstanbul projesiydi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına göre; Kanal İstanbul’un 45 km’lik maliyeti 75 milyar TL ve 7 yıl gibi bir sürede tamamlanması öngörülüyordu. Türkiye ve dünyanın içinden geçtiği ekonomik krizi düşündüğümüzde, bu parayı verecek Türk özel sermayesi olmadığına göre dünyada bu çılgın projeye parayı verecek tek ülke Çin gözüküyor.

Çin; ayrıca ABD ve NATO’nun Türkiye’yi Batı’dan (Yunanistan) ve Güney’den (Suriye, K.Irak, Doğu Akdeniz) çevrelemesine karşı Türkiye’nin yanında durmak en azından Uygur meselesinden ötürü karşısına almak istemiyor. Bu bağlamda Türkiye, Çin ile askeri işbirliği yapmak üzere; hatta bir askeri üs tesis etmesi görüşmeler arasında.

Mesela Kanal İstanbul projesi Çin’e verilirse Türkiye, Çin’e ciddi bir borçlanma yaşayacak. Çin, borcu tahsil etmek hatta gecikmeler durumunda ekili arazi, maden, askeri üs, ticari ayrıcalık hatta Tacikistan’da yaptığı gibi ‘toprak’ talep edecektir.

Ayrıca Kanal İstanbul projesi Çin’e verilirse işçisinden mühendisine kadar çalışanların çoğunluğu, en iyi ihtimalle % 90’ı Çinlilerden oluşacak. Nüfus ve doğurganlıkları düşündüğümüzde 100.000 işçi bir anda (7 yıl da) en az 1 milyon Çinlinin İstanbul’da ikamet etmesi demek olacak. Çin, işgücü üzerinden Afrika’da, Orta Asya’da, Latin Amerika’da ve hatta Ortadoğu’da nüfus ihraç ederek haramiler gibi o ülkeyi  ‘istila’ ediyor. Özellikle Orta Asya ülkelerinde nüfus istilası bu ülkelerin % 30’una ulaşmış durumda. Bu bağlamda Çin’in önümüzdeki 10 yılda Türkiye’de, 1 milyonu İstanbul’da olmak üzere, 10 milyon Çinli göçmen/vatandaş projesi bulunmakta!!

Sri Lanka’da Hambantota, Pakistan’da Gwadar limanları, Cibuti’de askeri üs, Arjantin’de otoyol ve tarım projeleri, Kırgızistan’da iki altın madeni, Venezuela’da petrol kuyuları, Afrika’nın 54 ülkesinde borç karşılığı maden işletme hakkının alınması, Libya’da enerji sektöründe Çinli işgücüne istihdam yaratılması; aslında post-modern Asya tipi kolonizasyondur. Daha basit bir ifadeyle dünya, kılıç ve at kullanan Kırk Haramilerin para ve teknolojiye bezenmiş haliyle karşı karşıya kalması diyebiliriz. Mesela; Tacikistan’ın borçlarına karşılık ülke yüzölçümünün % 1’ini Çin’e devretmesi olaylarına bakılırsa ne ile karşılaşabileceğimizi anlamak zor olmayacaktır.

 

Sonuç olarak Çin, dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin de sonunu getirmeye çalışıyor. Ekonomik açıdan tefecilikle, askeri ve istihbarat temelinde teknolojiyle, turizm ve istihdam açısında da demografik değişimle istila etmeye çalışıyor. Türkiye’nin ekonomik ve stratejik açıdan bir izolasyonla karşı karşıya olması demek, Çin ile derin angajmanlara girmesi anlamına gelmemelidir. Çin işi/oyunu, Orta Asya’da birçok büyük Türk devletlerini tarihten sildi; Türkiyemizi bir pazarlık konusu haline getirmeyelim. Atlantikçileri görüp Avrasyacı politikalar nedeniyle Asyalı haramilerin şantajlarına boyun eğmeyelim. Vesselam...

Sabri BALAMAN

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...