Çarşamba, 01 Şubat 2012 15:56

Nil'den Fırat'a Giden Yolda İsrail-Kürdistan

27 Ağustos 1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde Theodor Herzl’in katkılarıyla üç gün süren Birinci Siyonist Kongre’nin sonucunda Theodor Herzl’in “ Basel’de Yahudi Devleti’ni kurdum. Eğer bugün bunu açıklarsam herkes beni alaya alır. Oysa belki beş fakat hiç şüphesiz ki elli yıl içinde herkes bu gerçeği görecektir. “  dediği. İsrail devleti 15 Mayıs 1948 de ilk Amerika Birleşik Devletleri’nin tanımasıyla kuruldu. Böylece Theodor Herzl’in dediği 1 yıl gecikse de gerçekleşmişti. Fakat bu ilk İsrail Devlet başkanı Ben Gurion’un oğluna yazdığı bir mektupta dediği gibi “kısmi bir Yahudi devleti son değil yalnızca başlangıçtı”. Çünkü dine dayalı bir milliyetçilik olan “Siyonizm” ‘in dayandığı ilke itibariyle duramazdı.Tevrat’ta yerini alan bu ilke de Allah bir gece rüyasında İbrahim’le görüşmüş ve “ Mısır nehrinden ta… büyük nehir olan Fırat’a kadar Kenaniler,Keniziler,Kadmoniler, Hetiler, Feriziler, Refailer, Arminiler, Giryaziler ve Jebusi’lerin memleketlerini senin nesline veriyorum” diyerek, Nil’den Fırat’a kadar olan toprakları İsrailoğullarına bahşettiği kabul ediliyordu.

Kuruluş felsefesi ve dayandığı devlet ilkeleri sebebiyle çiçeği burnunda bu yeni İsrail Devleti’nin hedefi belliydi. İşgal edip yerleştiği Filistin topraklarında kurduğu devletle kendisine vaat edilmiş olarak kabul ettiği bölgede  “köşe başını” tutmuştu. Artık Nil’den Fırat’a ilerlemek gerekiyordu.

Tabii ki öncelikle Filistin’e tamamen yerleşmek ve hâkim olmak önemliydi. Bu bağlamda stratejik anlamda Amerika Birleşik Devletleri’nin, sportif ve kültürel anlamda Avrupa’nın bir parçası olarak desteğini aldığı bu iki stratejik unsurun himayesinde işgal ettiği bölgede çatışma ve kutsal kabul ettiği terörizm ile Filistinlileri baskı altına aldı. Onları bu sefer kendisi “gettoya” mahkûm etti.

Günümüze gelinceye kadar Ortadoğu’da sağlamlaştırmaya çalıştığı devlet yapısı ile İsrail aynı zamanda ana ilkesinden taviz vermeden de ilerliyordu. Çünkü Siyonistler var olan İsrail’in değil “Kutsal Kitaplarında”  sözü edildiği ileri sürülen “Büyük İsrail’in” peşindeydiler. İsrail Devleti’nin ilk devlet başkanı Ben Gurion “ Statükoyu korumak bahis konusu değildir. Biz genişlemeye yönelik dinamik bir devlet yaratmak zorundayız” diyerek zaten emperyalist ve işgalci bir hedef yapısını İsrail Devleti’nin kurulduğu ilk günlerde ortaya koymuştu.

Peki, bu “Nil’den Fırat’a ilerleme ve ele geçirme politikasını bölgede savaşmadan ve de tepki çekmeden nasıl gerçekleştirebilirdi? Çünkü ele geçirmesi gereken bölgede güçlü ve savaşçı devletler vardı. Ayrıca çıkacak bir savaşta ABD ve Avrupa gibi her zaman destek veren unsurlarını yanında bulamayabilirdi. Bununla birlikte savaşa girmeyi göze alacağı Suriye, Türkiye, Irak gibi devletlerde güçlü yapılarını farklı müttefiklerle destekleyebilirlerdi. Tabii ki bölgeye yakınlığı sebebiyle İran’ı da unutmamak lazımdı.

O zaman en güzel yol muhatabı teke indirerek,  o muhatapla hiç çekişme, çatışma ve savaş yaşamadan bile hedefi olan ‘”Nil’den Fırat’a olan bölgeye yerleşilebilirdi.

Bu nasıl olabilirdi? Bu muhatap kim olabilirdi?

İşte buradaki etnik yapı iyi incelendiğinde her üç güçlü devlet bünyesinde bulunan kolayca itaat edeceği düşünülen, İsrail Devleti’nin hedefini gerçekleştirecek en uygun etnik muhatap “Kürt halkı” gözüküyordu sanki. Nil-Fırat bölgesinde kurdurulacak bir “Kürt devleti ve/veya Özerkliği” teke inecek muhatapla kolayca çözüme kavuşabilir, bölge elde edilebilirdi.

Bu durumda puzzlın ( yap-bozun) zaten bir başında İsrail Devlet olarak duruyordu ( Nil kısmı) diğer tarafından başlanacak bir Kürt Devleti oluşumuyla Nil- Fırat puzzlı tamamlanabilirdi. Yüz yıllık planlarla sabırla hedeflerine yürüyen Siyonizm işte burada da sabırla ilerleyen bir plana imza atıyordu.

Birinci Körfez Krizi ile bölgede İsrail’e karşı bir radikal Arap koalisyonu oluşması şansı büyük ölçüde yok edilmiş ve Irak zayıflatılmıştır. İkinci Körfez Krizi ile zayıflatılan Irak kolayca ABD işgali altına alınmış ve ülke 3 bölgeye ayrılarak Kuzey Irak’ta  (Fırat kısmı) bir Kürt Özerk Bölgesi kurdurulmuştur. Böylece İsrail Devleti en büyük hedefi olan Nil’den –Fırat’a vaat edilmiş toprakları ele geçirme açısından puzzlın diğer ayağını da gerçekleştirilmişti. Şimdi bu Kürt Özerk oluşumunu genişleterek, Nil-Fırat bölgesinde tek muhatap oluşumunu tamamlamak ve mutlu sona ulaşmaya doğru emin adımlarla gitmek gerekiyordu.

İşte tam burada Türkiye gibi güçlü bir devleti zayıflatmak elzemdi. Bu da yıllar süren ve Türk Devleti’ni yoran ve zorlayan PKK terör örgütü ile işbirliğini güçlendirerek  Türkiye içerisinde çıkarılacak kaos ve çatışmalarla devlet bünyesinde ki Kürt Halkını da Kuzey Irak’ la entegre edebilecek bir “Kürt Özerk “ bölgesi oluşturarak tek muhatap sorununu çözmekti. Son dönemde Türkiye’de Güney Doğu Anadolu bölgesinden bazı siyasilerin “ Kürt Özerk “ bölgesini telaffuz etmesi de çok manidardır.

Türkiye’nin İsrail’in bu çok da göze batmayan ince stratejisine dikkat etmesi gerekiyor. İsrail’in bölgede oynadığı “ Kürt Halkı “ kartını aklıselim “Kürt Halkı” da iyi görmeli ve “ Özerklik” ve/veya “ Kürt Devleti” gibi şırınga edilmeye çalışılan çatışmaya, çekişmeye meydan verecek, huzur bozucu ve  “ Kürt Halk’ın” geleceğini ipotek altına alacak “ Siyonist Oyunlara” gelmemeli.

Türkiye şu an üçlü bir yapıya da sahip olsa Irak’ın devlet ve toprak bütünlüğünü savunmalı ve destek vermelidir. Ayrıca Türkiye içerisinde de oynanmaya çalışılan “Kürt Özerkliği” vb. yapılanmalara kesinlikle meydan verilmemeli, Kürt Halkı da bu konuda gerçekleri görecek şekilde aydınlatılmalıdır.

Artık öyle bir hal almıştır ki terörizmi ahlaki ve kutsal bir değer olarak kabul eden gözü dönmüş Siyonizm devlet bazında bile bir terör örgütüne nasıl destek verebileceklerini tartışır hale gelmiştir .“ Nil’den Fırat’a vaat edildiğine inandıkları toprakları ele geçirmek için ellerinden geleni ardına koymayacak olan bu teokratik devlet İsrail – Kürdistan projesini titizlikle yürütmektedir.

 

Kaynaklar:

İSRAİL’ İN GÜVENLİĞİ VE HAYAT SAHASI YÜKSEK LİSANS TEZİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ( Sadık  Güray Balatekin)[i]

25 Aralık 2011 Pazar Star gazetesi Prof. Dr. Sedat Laçiner’le röpartaj

 

Yazan; Balkanlar, Ortadoğu ve Asya Gelişmeleri Uzmanı Sadık Güray Balatekin

Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Enstitü Sekreteri




Sadık Güray Balatekin

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki MUSTAFA ERTURK Çarşamba, 22 Şubat 2012 11:45 yazan MUSTAFA ERTURK

    Mükemmel bir tahlil olmuş.Sonuna kadar katılıyorum.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...