Pazartesi, 13 Kasım 2023 12:22

Siyonizm: “Çocukları katletmeyi sevap addeden dindarlık”

Bir yandan İsrail’in Gazze’de her türlü insani değeri, duyguyu ve ilkeyi yok sayarak yürüttüğü barbarca katliamlara rağmen onu desteklemeye devam eden Batılı ülkeler bir yandan da yine Batılı ülkelerin başkentlerinin veya diğer şehirlerinin sokaklarında hem İsrail’in hem de kendi yöneticilerinin bu siyasetlerini protesto eden kitleler. Bu vicdan ayaklanması her geçen gün İslam ülkelerinden çok daha canlı bir şekilde kendini gösteriyor.

Yine bir yandan Siyonist İsrail’in kundaktaki çocuklara büyük bir zevkle, hatta dindar bir coşkuyla kasteden bu soykırımcı saldırganlığı destekleyen Yahudiler, diğer yandan bu saldırganlığı dinlerinin en temel değerlerinin ihlali olarak gördüğü için Yahudilik adına isyan eden Yahudiler var.

Bir yandan da düşmanın çoluk çocuğunu paramparça ederek öldürmeyi, hastanelerini, okullarını, mabetlerini, sivil silahlı ayırt etmeksizin dini efsanelerine referans vererek bombalayan Netanyahu var. Bu anlayışta yalnız da değil üstelik. Kan döktükçe iyice coşan Siyonist Yahudiler daha fazla kan dökmeye, Filistinlilerin kökünü kundaktaki bebeklerine kadar topyekûn kazımaya azmediyorlar. Bunu da kendilerine dinlerinin söylediğini iddia ediyorlar.

Bu noktada dinlerinin aslında kendilerine ne dediğini tartışmak ne kadar doğru? Bu konuda tartışırsak kendi dinlerine kendilerinden daha iyi bilip onlara öğretebilir miyiz?

Kuşkusuz din sözkonusu olduğunda onu çok farklı anlayan ve yorumlayan insanlar hep olacaktır. Metne bakarak bir dinin ne olduğuna her zaman karar vermek mümkün değil. Önemli olan o dinin belli bir tarihte ve belli bir bağlamda insanlar tarafından nasıl anlaşıldığı ve o anlayışın nasıl bir eyleme yol açtığıdır. Bugün Yahudiliği öyle anlayanlar da var böyle anlayanlar da var. Tıpkı Kur’an’ın ilk indiği zamanda olduğu gibi. Kur’an’ın bilhassa kavimlerle ilgili genellemeler yapmadığını, onların kötülüklerinden bahsettiğinde bile “içlerindeki iyiler” diye bir başlık açarak, onları hayırla yad ettiğini hatırlatmakta fayda vardır.

Şimdi hem Müslümanların hem de bütün insanlığın maruz kaldığı Yahudi şiddeti belki bütün Yahudileri temsil etmiyor ama belli ki dinden referans buluyor kendine. Ya onlara destek veren Hıristiyanlar, aynı şeyi yine kendi dinlerine referansla yapmıyorlar mı? Bizim tarihselci ilahiyatçılarımızdan birkaçını onlara yollasak, Yahudiliğin veya Hıristiyanlığın bütün dini metinlerinin, buyruklarının aslında tarihsel olduğunu ve bugün insan katletmeyi emretmediğine ikna edebilirler mi?

Peygamber Efendimiz kendi zamanındaki Yahudi ve Hıristiyanlara anladıkları dinin ne Yahudilikle ne Hıristiyanlıkla alakasının kalmamış olduğunu, onu fena halde yanlış anlamış olduklarını söylüyordu. Kur’an-ı Kerim’de kendilerine emanet edilmiş bir ilahi düsturu nasıl tanınmaz hale getirmiş olduklarına dair oldukça güçlü vurgular var. Tabii ki biz Müslümanlar bugün karşımızdaki Yahudi ve Hıristiyanların kendilerine gelen ve özü itibariyle İslam olan, Tevhidi, yani kula kulluk etmemeyi vaaz eden, insanlara merhameti, adaleti, ölçüyü ve saygıyı vaz eden dini ya çarpıttıklarını veya yanlış anladıklarını düşünüyoruz. Kur’an’ı Müslümanlara indirmiş olan yüce Allah daha önce de İsrailoğullarına Tevrat’ı ve İncil’i aynı dava ve içerikle yollamıştı. Kur’an’da Müslümanlara ne vaaz ettiyse Yahudi ve Hıristiyanlara da Tevrat ve İncil’de aynı şeyi vaaz etmişti. Kendilerine verilmiş olan emanet, kendilerini insanlar üzerinde imtiyazlı ve üstün kılmak için değil, Allah’ın adalet, merhamet ve barış ilkelerini tesis etmekte öncülük etmek içindi.

İsrail Savunma Bakanı Gallant: “Gazze’de hayvanlarla savaşıyoruz” demişti savaşın başında (gerçi Kassam Tugaylarının efsane sözcüsü Ebu Ubeyde de kendisine “evet siz çakallar aslanlarla savaşıyorsunuz” diye haksız lafı ağzına tıkayan bir cevap vermişti). Haham Ovadya Yosef ise “Yahudi olmayanlar hayvan hükmünde” diyerek bir Yahudi yorumunun aslında tipik bir ifadesini ortaya koydu. Yahudi teolojisi içinde derin kökleri olan bu ırkçı üstünlük duygusundan etiğin meşhur filozofu Emmanuel Levinas’ın bile kurtulamadığını daha önce görmüştük. Tezkire Dergisinin 20. sayısında (2000 yılında) yayınladığımız mülakatında Öteki’ne karşı bütün bu etik anlayışını Sabra ve Şatilla katliamlarına maruz bırakılan Filistinlilere nasıl uyarlayacağı sorusu karşısında sergilediği akıl almaz lakaytlık dikkat çekmişti. Bu lakaytlık Haham Yosef’in Yahudi olmayanları hayvan hükmünde gören yaklaşımından pek farklı değildi.

Değerli Psikiyatrist filozofumuz Prof. Dr. Erol Göka sosyal medya üzerinden yaptığı bir paylaşımda Gallant ve Yosef’in bu yaklaşımlarına atıf yaparak şöyle diyor: “Filistin’deki acımasız soykırım ortaya çıkardı ki: Yaşadığımız dünyadaki en mühim teolojik sorun, bazı Yahudi siyasetçi ve din adamlarının kimlerin insan sayılıp sayılmayacağını belirlemeye hakları olduğuna dair inançlarıdır. Sahiden böyle ise, bu hakkı nereden aldıkları, niye böyle inandıkları ortaya çıkarılmalı, insanlık aydınlatılmalıdır.”

Tevrat’ın “öldürmeyeceksin, yalan söylemeyeceksin, çalmayacaksın, faiz yemeyeceksin, zina yapmayacaksın” gibi emirlerine rağmen herkesten fazla öldürmeye, herkesten fazla yalan söylemeye, herkesten fazla faiz alışverişi yapmaya, üstelik bütün bunları dindarca bir motivasyonla yapmaya sevk eden şey nedir? Kur’an-ı Kerim bunun cevabını aslında çok net veriyor: “Bu onların bizim ümmilere karşı bir sorumluluğumuz yoktur demelerinden ileri geliyor” (Al-i İmran, 75). Ümmiler, yani Yahudi olmayanlar. Onlara karşı hiçbir etik sorumluluk yoktur. Onlara karşı işlenen suçlar suç sayılmaz. On emir sadece Yahudilerin kendi aralarındaki hukuk için geçerlidir. Kuşkusuz böyle yapmakla on emiri fena halde tahrif ederek ihlal etmiş, böylece Allah’a iftira etmiş oluyorlar.

Ama burada görmemiz gereken şey, bilhassa Batı’da gerek Yahudiler gerek Hıristiyanlar arasında insanlık suçlarını, çocuk ve sivil katliamlarını hoş gören böyle bir çarpık Yahudilik ve Hıristiyanlık yorumlarına asla rağbet etmeyecek insanların da olduğudur.

Bunları meydanlarda bu zulme bazı Müslüman ülkelerdekinden bile daha güçlü bir ses verdiklerini de görüyoruz. Riyad dönüşü gazetecilere “bunun bir Haçlı-Hilal savaşına dönüşmesine izin vermeyeceğiz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumu hem bu genellemeci yaklaşıma karşı oldukça sağlıklı bir tutum, hem de böyle bir ihtimalin vahametine dair çok yerinde bir uyarı.

Bunu yapanlar gerçekten de Haçlı duygu ve motivasyonlarıyla hareket ediyor olsalar da.

 

Yasin AKTAY

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...