Çarşamba, 19 Ağustos 2009 05:44

DİLİPAK'IN MAĞDURİYETİ

DİLİPAK’IN MAĞDURİYETİ

YARGIDA KEYFİLİĞİN YENİ BİR GÖSTERGESİ OLMUŞTUR!

 

19 Ağustos 2009

28 Şubat darbe sürecinin mimarlarından ve Batı Çalışma Grubu'nun kurucusu Deniz Kuvvetleri eski komutanı Oramiral Güven Erkaya'nın ölümünün ardından gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak'ın, yazdığı bir makalesindeki, “Her nefis ölümü tadacaktır” ayeti sebebiyle tazminata mahkûm edilmesi ve akabinde evinin satılması Türkiye’de düşünce özgürlüğünün hangi noktada olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.

 

Özellikle AB müktesebatı çerçevesinde yapılan yasal düzenlemelere rağmen yargının militarist statükoyu koruma rolüne sıkı sıkıya bağlı olduğunu bu kararla bir kez daha gördük. Sivillere, siyasetçilere özellikle de hükümet mensuplarına yönelik hakaretleri, galiz küfüre varacak kadar bayağılaşan yazıları düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendiren yargı mekanizması askere ilişkin en ufak bir eleştiriye dahi tahammül göstermiyor. Bu noktada hukukun en basit ilkelerinden biri olan tutarlılık ilkesini resmi ideolojinin kalıplarına kendini hapsetmiş zihniyetten beklemek elbette yanlış olacaktır. Ama düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasını talep eden herkes Türkiye’de yargının kendini militarist yapıyı korumakla vazifeli kıldığının somut göstergelerinden biri olan Abdurrahman Dilipak’ın yazısına verilen cezaya tavırsız kalmamalıdır. Her fırsatta düşünce özgürlüğünden söz edenlerin bir gazeteci yazarın yazdığı bir eleştiri yazısından ötürü on yılların birikimiyle sahip olduğu tek evinin elinden gasp edilmesi konusunda söyleyecek sözü olmak zorundadır.  

 

Keyfilik ve Militarist Mantık Adalet Üretemez!  

Dilipak’a reva görülen muamele Türkiye’de yargının köklü bir açmaz içinde olduğunun göstergesi olmuştur. Ve maalesef yargının keyfilik ve militarist kuşatma altında olduğunun örnekleriyle sürekli karşılaşılmaktadır. Bu noktada yargının bürokratik oligarşiyi koruyup kollayan yapısı ortada olmasına rağmen TSK’nın askeri yargıda ısrar ve inat etmesi üzerinde ayrıca durmayı gerektiren bir olgudur. Nitekim en son Genelkurmay Askeri Mahkemesi örneğinde olduğu gibi 11 Ağustos 2009’da Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi’nde tutuklu olarak yargılanan bir vatandaşın askere sivil yargılanma yolunu açan Meclis’te yapılan düzenlemenin yürürlükte olduğunu belirterek, tutukluluk halinin kaldırılması ve yargılamanın sivil mahkemeye talebini sanki hiçbir düzenleme yapılmamış gibi reddedebiliyor. Tipik bir ülkenin hakiminin kim olduğunu gösterme durumuyla karşı karşıyayız. Ayrıca sanki “sivil” yargı paşa gönlünce kararlar vermiyormuş gibi askeri yargıda ısrar etmek Türkiye’deki militarist yapının etrafını ne kadar kalın duvarlarla ördüğünü göstermektedir.

 

Bu meyanda siyasetçilerin, Meclis’in ve Hükümetin görevi sadece AB mevzuatı çerçevesinde bazı yasaları çıkarmak değildir. Uygulanmayan yasaların, fiiliyata geçirilmeyen kararların, değiştirilmeyen zihniyetlerin bürokratik oligarşik yapıda herhangi bir değişikliğe yol açmayacağı açıktır. Meclis ve Hükümet aldıkları kararların uygulanmasını takip etmek zorundadır.

 

Hülya Şekerci

Özgür-Der Genel Başkanı

Rıdvan Kaya

Özgür-Der Genel Başkanı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu kategoriden diğerleri: « Ne zaman adam oluruz? Erkaya davası »

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...