Pazartesi, 07 Aralık 2009 13:13

YOKSULLUK YÜREĞİMİZDE

YOKSULLUK YÜREĞİMİZDE

Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI

Kütahya, hatırladığım kadarıyla iki yıl önce acı bir haberle çalkalandı. Bir markette kendisinden 25 kuruşluk çiklet almasını isteyen çocuğunun arzusunu yerine getiremediği için babası çocuğunu öldürmüş kendisi de intihar etmişti… Benzer olaylar biz duymasak da her gün değişik mekânlarda ve değişik biçimlerde yaşanıyor. Biz aktardığımız bu olay üzerinden insanlığın derin bir yarası olan “Açlık ve Yoksulluk” konusunu irdeleyelim.

Olayın kahramanı yuvasını geçindirmek zorunda olan aile reisi, yani babadır. Baba işsizdir veya aldığı ücret ailesini geçindirmeye yeterli değildir. Çocuğunun istediği çok da zaruri olmayan “çikleti” alamadığı gibi ailesinin ihtiyacı olan birçok temel ihtiyacı da karşılayamamaktadır. Bir ailenin barınması için pek de müsait olmayan gecekondunun kirasını ödeyememekte, çocuklarının okul masraflarını karşılayamamakta, evinin mutfak giderini her şeyden kıstıkları halde denkleştirememektedir… vb. Halbuki O bir aile reisidir, babadır. Maddi sıkıntılar ve bunun doğurduğu moral bozukluğu içinde ezilmektedir. Tüm saygınlığını yitirmiştir. Evinde huzur yoktur. Yokluk, yoksulluk sofuluğu bile bozmaktadır. Çocuğun istediği “çiklet” aslında, dolan bardağı taşıran son damla olmuş ve babanın cinnetine yol açmıştır.

Olaya sosyal açıdan baktığımızda babasından “çiklet” isteyen çocuk devletin yaşatmak zorunda olduğu vatandaş, çocuğuna çiklet alamayan baba ise “devlet”tir. Yani devlet vatandaşının ihtiyacını karşılamakta aciz kaldığı için O’nu öldürmüş, devlet olma görevini yerine getiremediği için kendisini yok etmiştir…!

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) nin 2006 raporuna göre dünyada 2,5 milyar insan yoksul, 850 milyon insan da açtır. Tabi ki bu rakamlar BM uzmanlarının kabul ettiği kriterlere göre belirlenmiştir. Bu kriterler değiştirilirse rakamlar da değişecektir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’ nun açıkladığı en son rapora göre (2002-2004 yıllarını kapsıyor) ülke nüfusunun %1,29 ‘u yani 909 bini aç, %25,6’sı ise yani 17 milyon 991 kişi yoksuldur. Bu oranları Kütahya’ya uyarladığımızda demek ki; şehir merkezinde 3580 kişi aç, 51 bin 200 kişi ise yoksuldur. Kırsal kesimdeki durum daha da vahimdir.

Öncelikle yoksulluğun, açlığın ortaya çıkmasının nedenini çok iyi analiz etmemiz gerekmektedir. Şu soruyu kendimize sormamızda bence büyük fayda var. “Yoksullukla mücadele etmek doğru bir yöntem midir? Yoksa yoksullukla mücadele yerine yoksulluğu ortaya çıkaran sebeplerle mücadele etmek mi gerekir?”
Dünya nüfusunun %10’unu oluşturan zengin kesim toplam gelirin %55’ini alırken, dünya nüfusunun %40’ını oluşturan aç ve yoksul kesim ise toplam gelirin ancak % 5’ini alabiliyor.

%10 %55

%40 %5

Arada 44 katlık bir uçurum söz konusu. Ülkemizde de durum bundan pek farklı değil. Bunun en önemli sebebi de hem dünyada hem de ülkemizde hâkim olan kapitalist sistemin maddeyi, tüketimi her şeyin üstünde tutan çarpık anlayışının bir sonucudur. Şairin ifadesi ile “Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul…” düzeni. Gelir dağılımında çok ciddi bir adaletsizlik söz konusudur. Bu yaklaşım değişmediği sürece aç/yoksul oranı artan bir seyir izleyecektir. Kapitalist dünyanın “yoksullukla mücadele” söylemi samimiyetten uzak, sistemin çirkinliğini ve sebep olduğu felaketleri gizlemeye dönük, politik bir manevradan öteye geçemeyecektir.

İnsanların aç yoksul kalmasının en önemli nedeni geçimlerini sağlayacak gelirden yoksun olmalarıdır. Yani, işsizlik ve işinden elde ettiği gelirin yetersiz olması. Ülkemizdeki işsizlik oranı farklı rakamlar tartışılsa da en iyimser tahminle %10’ dur. Çalışabilecek durumda olan insanların %10’nu evine ekmek alabileceği bir işten ve gelirden mahrumdur.

Diğer en önemli neden ise kaynakların yanlış kullanılmasıdır. Dünya yılda 1 trilyon doları silahlanmaya kapitalist yaklaşım da 1 trilyon doları reklâma harcamaktadır. Türkiye de bundan payını almaktadır. Ayrıca üretilen değerlerin yolsuzluk, rüşvet gibi haksız yöntemlerle hortumlanması küçük bir azınlığı zenginleştirip azdırırken, toplumun büyük bir kesiminin aç/yoksul kalmasına neden olmaktadır.
Yukarıda saydığımız nedenler açlık ve yoksulluğun ortaya çıkışının ana kaynağıdır. Bu kaynakların kurutulması yönünde ciddi tedbirler ortaya konmadığı sürece “Yoksullukla Mücadele” hayati tehlike arz eden bir yaraya pansuman yapmaktan öteye geçmeyecektir!

Biz, “Her şeye rağmen tarihten günümüze her devlet yönetimi ve toplumda aç/yoksul insanlar var olagelmiştir.” Gerçeğini kabul ederek “ Yerel anlamda neler yapılabilir?”sorusuna cevap arayalım.
Yoksulluk ve açlık sadece bu sıkıntıyla iç içe yaşamak zorunda kalan insanları değil, tüm toplumu etkilemektedir. Zira ihtiyaç içinde olan insanların toplum huzurunu bozacak yöntemlere başvurması, kötü niyetli kişilerce kullanılması tehlikesi ortadadır. “Aç köpek fırın deler.” Atasözü bunun en güzel ifadesidir.

Burada ismi geçen hayvanın hakaret olarak algılanmamasını ümit ederiz. Ancak insanoğlu fıtratı gereği açlıkla yüz yüze kaldığında insani değerlerini yitirmekte, akl-ı selimden uzaklaşmaktadır. O nedenledir ki İslam Dini açlıkla karşı karşıya kalındığında ölmeyecek kadar domuz eti hatta leş yenilebilmesine izin vermiştir. Yani aç insan kadar tehlikeli olabilecek bir varlık yoktur. Çünkü insanda akıl olduğu için en yırtıcı hayvanın bile yapamayacağı tahribatı çok tehlikeli yöntemlerle ortaya koyabilir. Aç insan toplum için canlı bombadır.

İnsan her şeye rağmen onur sahibidir. Her aç/yoksul kişi bu durumunu ortaya koyamaz. O’nu ancak yakın çevresinde yaşayanlar bilirler. O yüzden zekat, fitre, sadaka önce akrabalar sonra komşular gözetilerek merkezden muhite doğru dağıtılır. Muhtaç insanların doğru tespit edilmesi yoksullukla mücadelede en önemli adımdır. Yoksa bu yönde ortaya konacak gayretler gerçek ihtiyaç sahiplerine değil, bunu istismar eden kötü niyetli kişilere gidecektir.

Toplumun içinde yaşayan kişilerden oluşan sivil toplum kuruluşlarının (STK) faaliyetleri bu konuda büyük önem arz etmektedir. Ancak Adapazarı depreminde yaşandığı gibi devletin; bölge insanına yardımları ulaştırmasında görülen yetersizlik ve gecikme karşısında, Sivil Toplum Kuruluşlarının gösterdiği gayret ve kabiliyet devletin kıskançlığı sonucunu doğurmuş, Sivil Toplum Kuruluşlarının çalışmaları engellenmiştir. Devlet ve ilgili kurumlar bu tür çalışmaları bizzat organize ederken aynı zamanda STK‘ların faaliyetlerini de desteklemelidir. Ancak denetim ve nezaret görevini, çalışmaları olumsuz etkilemeyecek şekilde yürütmeli, Sivil Toplumun da gücünden faydalanmalıdır.

Kısa vadede mevcut aç insanları doyururken (balık yedirirken), orta ve uzun vadede onlara “balık tutmayı öğretmeyi” hedeflemek en doğru yöntemdir.

Yerel yönetimlerin son yıllarda yaptığı çalışmalar yoksullukla mücadelede önemli bir adım olmuştur. Muhtaç insanların gıda ihtiyacının sağlanması için kurulan aşevleri, kömür yardımı, kırtasiye yardımı, Ramazan çadırları, ücretsiz sağlık hizmeti ve ilaç yardımı, evi olmayanlara barınma imkânı, sığınma evleri… vb. gibi çalışmalar milli kodlarımızla da bağdaşan faydalı çalışmalardır. Bu çalışmaların daha kurumsal şekilde belli standartlar gözetilerek geliştirip yaygınlaştırılması gereklidir. Burada en büyük olumsuzluk oy kaygısıyla eş dost kayırma, yanlış bilgilendirme gibi nedenlerle yardımların ihtiyaç sahiplerine değil hak etmeyenlere verilmesidir. Bu yönde çalışmalar yapan kurumlar (Valilik, Belediye, Vakıflar…v.s) arasındaki koordinasyon eksikliği yardımların adaletli dağıtılmamasına da neden olabilmektedir. Bir kişi birkaç yerden yardım alırken, bazı ihtiyaç sahipleri hiç yardım alamamaktadır.
Netice olarak;

Yoksullukla mücadelede hepimize görev düşmekle beraber, en büyük görev açlık ve yoksulluğun ortaya çıkmasının asıl sorumlusu olan devlet ve ilgili kurumlara düşmektedir. Devlet Adamı payesine bir şekilde sahip olanlar, (Genel Yönetim – Yerel Yönetim) Hz. Ömer’in, bizzat sırtında ihtiyaç sahibi ihtiyar nineye erzak taşıyarak gösterdiği hassasiyeti örnek almaya mecburdur. Açlık ve yoksulluk yok edilmezse bu illetin toplumu ve hatta devleti yok edebileceği gerçeği unutulmamalıdır.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”




Son Düzenlenme Salı, 08 Aralık 2009 13:14
Mustafa Hacımustafaoğulları

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Mehmet ERDİL Cuma, 11 Aralık 2009 03:36 yazan Mehmet ERDİL

    Reislerin elinde kömür torbası veya erzak kolisi yoksul vatandaşa uzatırken, tabi oda alırken, bir taraftan objektiflere bakmayıda ihmal etmeyen bu fotoğrafları medyada görmeyenimiz yoktur. rencide etmeden akşamın karanlığında ve kimseler duymadan kapılarına bırakma gibi şerefli bir gelenekten ne hale geldik. Bir başkanın, evvela her sokakta, hiç bir dünya görüşüne bakmadan o sokakta onun gözü kulağı olabilecek tok ve itibarlı insanları tesbitle ve onlarla kuracağı iyi diyaloglarla o sokağın her türlü nabzını doğru ve birinci elden tutabilir ve aracısız görüşmekle buna değer verdiğini hissettirebilir, o sokakta dolayısıyla başkanlık yaptığı şehrin her şeyine (fakirine, duluna,yetimine,sorunlarına,isteklerin neler olduğuna,olup bitene) böyle bir zımni veya aşikar yapılanmayla hakim olabilir. tabi bu bir ütopya, hem neden yapsın ki, 5 yıllığına sadece alacağı maaş için mi bu hizmete tabi oluyorlar, üstelik yüksek harcama yaparak... yoksa hizmet aşkıyla mı? böyle olsaydı biz vatandaşlar anlardık.Hasılı hocam sistem bozuk, bu bozuk sistem, inançlı idarecileride malesef kendi çarkında un ufak ediyor tanınmaz hale getiriyor,rüşvet batağına batırıyor, taife-i nisa çukuruna düşürüyor, kibir tepelerinde dolaştırıyor, bizede Hazreti ömerin adaleti hikayelerini dinleyerek teselli bulma düşüyor.Ezcümle; sistem bozuk, yetişmiş adam yok, ciddi denetim ve otokontrol hiç yok...ve kaçınılmaz şikayetler ve serzenişler içimizde hep diri kalıyor. Saygılarımla

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...