Perşembe, 24 Kasım 2011 08:28

Kehanet Değil, Öngörü..!

1997 yılı,

Televizyonlarda Müslüm Gündüz-Fadime Şahin tefrikaları gösterimde,

Refah Partisinin iktidarına engel olmak için tüm irtica sever ve savarlar işbaşında..!

Postmodern darbenin baş aktörü Karadayı ve esas oğlan Çevik Bir işbaşında…

Her şey kontrol altında,telaşa mahal yok..!

İrtica’ya  karşı mücadelenin bin yıl (!) süreceğinin, zamanın Genelparti (!) (kurmay demek istedim) Başkanı tarafından bizzat ifade edildiği bir ülkede böyle korkular anlamsız…

Nasıl olsa,darbeci kafaların örtülü iktidarının bin yıl süreceği de garanti..!

Böyle bir ortamda,irticai kalkışma (!) ihtimaline karşı teyakkuz durumuna alınan orduda görevdeyim.

Gerektiğinde,ayaklanan halkın üzerine bomba yağdıracak (!) uçakların komuta ve kontrolünü yapan Bölge Harekat Merkezi Başkontrolörüyüm.

Nasıl olsa,zamanın sorumluluk sahibi(!),halen Silivri sakini komutanlarımız,Kandil’deki eşkiyadan daha tehlikeli olan(!) cami ve cemaatlerle ilgili hava keşiflerini bile yaptırmışlardı..!

Darbeci kafaların neler yapabileceğini,Libya’da Kaddafi örneğinde gördüğümüz gibi,Suriye’de elan şahit oluyoruz…

Devre arkadaşım Kurmay Yarbay……’da Hava Harekat Merkezi nöbetçi amiri.

Halk’tan geleceği vehmedilen taarruz (!) için değil,gerçek düşman taaruzuna karşı, her türlü saldırıya korumalı biçimde ve halkın vergileriyle inşa edilen yeraltında görevdeyiz.

Devrem,çay içme bahanesiyle odasına davet etti,ben de icabet ettim.

Derken,ısmarlama olduğunu düşündüğüm soruyu yöneltti;

“Ya Mustafa,Türkiye’de Milli Görüş (irtica) iktidara gelebilir mi?”

Bu konuşmanın orada kalmayacağını,bir yerlere rapor edileceğini ve maksatlı olarak sorulduğunu hemen anlamıştım.

Devre arkadaşlığımızın bir hukuku olsa da pozisyonlarımız farklıydı ve gerçekte kimin elinin kimin cebinde olduğu (!) karışıktı.

Netekim(!) şimdi bazı devre arkadaşlarım Silivri’de,bir zamanlar iştiyakla icra ettikleri çok önemli(!) görevlerin hesabını yargıya ve halka vermekle meşgullerdi…

Neyse,ben sevgili arkadaşımın,masumane(!) sorduğu soruya vereceğim cevapla merakını gidermeliydim.Demek ki  bu konuda beni otorite görüyordu...!

“Kardeşim,bu ülkede halkın iktidarı mutlaka gerçekleşecek.Apırsalarda köpürselerde buna engel olamayacaklar.Haa, Erbakan mı olur başka bir isim mi olur,Refah Partisi mi olur başka bir parti mi olur onu bilemem.Nihayetinde bu işin sonu,halkın istediği şekilde o-la-cak..!”

Dediğimde donup kalmıştı.

Sadece,endişe dolu kısık bir sesle “Öylemi yaa..!!?” diyebilmişti.

Ben, buna inanarak ve o zor döneme rağmen,gelecekle ilgili bir öngörümü riskte alarak dile getirmiştim.

Bu bir temenniden ziyade,sosyopsiklolojik bir tespitti.

O,raporunu böyyük toplum mühendislerine(!) iletmiştir muhakkak..!

Her şeyin sahibi oldukları zehabıyla gezinen zavallılar çok iyi bilmeli ki;”Her şeyin,geçmişin,anın ve geleceğin sahibi Allah’tır.”

Tabi ki,önce biz bilmeli ve inanmalıyız.

…..

Aradan yıllar geçti,artık ordudan atılmış,sivil hayatta mücadeleye başlamıştık.

1999 yılı.

Şimdi devlet yönetiminde yetkili ve etkili noktalara gelmiş arkadaşlarla sohbet ediyoruz.

O zaman da,Milli Görüş’ün bölüneceğini dile getirdiğimde bu arkadaşlar şaşkınlıkla karşılamış,olması mümkün olmayan bir şeyi ifade ettiğim için beni yadırgamışlardı.

Tabi o dönemde benim iddiamı çağrıştıracak bir gelişme henüz mevcut değildi.

Erbakan gibi (Allah rahmet eylesin) otoriter ve karizmatik bir liderin partisinin bölünmesi hayal bile edilemezdi.

Ben daha da ileri giderek;bölünen partilerin de kendi aralarında tekrar bölüneceğini söylediğimde,

“Bu kadarı da fazla,ne olacak o zaman,Milli Görüş yok mu olacak?”diye telaşlanmışlar,

Ben de,”Hayır,tam aksine bölünerek güçlenecek ve geleceğin Türkiye’sinde iktidarda ve muhalefette bu partileri göreceğiz.Ya da mevcut partiler mahiyet değiştirip halkın çizgisine gelecekler..!”

Benim düşüncelerim bir temenni değil,siyasal ve sosyal açıdan bir öngörüydü.

Zira bende o dönemde Fazilet Partisinde aktif siyaset yapmaktaydım.

…..

2004 yılı.

Tunus diktatörü Bin Ali zulmünden Türkiye’ye iltica eden Nasır isimli kardeşimizi,emniyet zorunlu geçici ikamet için şehrimize göndermişti.

Dernek olarak (ve özellikle Ekrem Çoraklık kardeşimle) bize emanet edildiği için ilgileniyorduk.

Elimizden geldiğince ihtiyaçlarını karşılayıp garip bırakmamaya gayret ediyorduk.

Bir aylık evli olduğu eşini bırakıp kaçmak zorunda kalmış,Tunus’tan.

Ne kadar sıcak davransak ta,yabancı bir ortamda gurbet kuşuydu.

Gannuşi’nin liderliğini yaptığı Nahta hareketine mensuptu.Üniversite mezunuydu.

Bir yıldan fazla misafirimiz olmuştu.

Türkçeyi de bir hayli öğrenmişti.

Bir gün Nasır’a;”Nasır,inşallah Tunus’ta Nahta iktidara gelecek ve sen de bakan olacaksın(adına izafeten).Şimdi senden söz istiyorum.Bakan olduğun zaman,bizi unutmayacak ve bizim şehrimize yatırım yapacaksın..! Tamam mı?” dediğimde,o koyu esmer simasında çok daha güzel görünen dişlerinin neredeyse tamamını sergilercesine (olmayacak duaya amin der gibi) keyifle gülerek,”Tamam,söz..!” demişti.

Biz Nasır kardeşimizi hanımıyla birlikte Kanada’ya göndermiştik…

2011 yılı,

Bin Ali devri sona erdi,Gannuşi sürgünden döndü.

Tunus’ta Nahta seçimleri birinci parti olarak kazandı

Şimdi Nasır nerelerde,bakan olabildi mi (!),bizi hatırlıyor mu bilmiyorum,ama bir zamanların olmazları oldu elhamdülillah...!

Bu anlattıklarıma benzer diğer konular…

Bunları niye anlatıyorum?

Yeni bir Türkiye,

Yeni bir Dünya,

Hayal ve tasavvurumuz hep oldu ve olacak…

İnşallah,karanlık işlerin merkezi Beyaz Saray’da bir gün gerçekten beyaz,bembeyaz olacak...!

Benim hayalim…

Hayalden de öte öngörü..!

Sizin de hayret ifade eden bakışlarınızı görür gibiyim..!

Vesselam.

Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI

23 Kasım 2011

arekatHhhhHhhhhhHHHHHHHHHHHHHHHHhHhhh                     mmmmnn  nn  nnjjhhH 

Mustafa Hacımustafaoğulları

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

2 yorum

  • Yorum Linki yıldırım Perşembe, 24 Kasım 2011 13:38 yazan yıldırım

    Maalesef burası TÜRKİYE herdönemde bir zihniyet ötekileştirdiği birilerini kapsam dışında bırakmak için elinden gelen gayret ve çabayı göstermiştir.Aynen bugün olduğu gibi bir zihniyet aynı gerekçelerle TSK lerinden resen emekli edilenleri tamamen antidemokratik bir yasa olduğuna inandığım 6191 sayılı kanun geçici 32.madde ile bölmüştür ayrıştırmıştır.Bunu yapan zihniyet ileri demokrasi edebiyatı ile yola çıkmıştı.BUYRUN SİZE İLERİ DEMOKRASİ.....SAYGILAR

    Raporla
  • Yorum Linki s.önder cansu Perşembe, 24 Kasım 2011 11:43 yazan s.önder cansu

    Hiç bir haksız ve hukusuz uygulam sonsuza gitmez-neden dersiniz gideceke olursa ordada duvar ve toslar geri g elir

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...