Salı, 26 Mart 2013 16:23

ÖZLENEN POLİTİK BAŞARILAR


Türkiye önemli problemlerini, uygulamaya koyduğu doğru politikalar ile teker teker çözme sürecine
girmiştir.
Ülkemizin geleceğini karartan üç ana iç sorun;
· Siyaset üzerindeki asker vesayeti,
· İslami inancını yaşamak isteyen insanları tehdit olarak değerlendiren Devlet zihniyeti
ve
· Bölücü terör,
Siyasi istikrarın sağlandığı son on yıl içinde, cesur ve doğru siyasi tercihlerle çözüm yoluna
girmiştir.
Bu gün net olarak anlaşılan gerçek şudur ki bu üç sorun da, Devlete hakim olan çarpık zihniyetin
mahsulüdür.
Ergenekon, Balyoz ve benzeri, darbeye teşebbüs davalarına ve bunların yargılanma biçimine ve
mahkemelerin kararlarına şiddetle karşı çıkan bu günkü siyasi odaklar, geçmişte vesayet sisteminin
oluşmasının ve inançlı insanlara baskıların uygulanmasının mimarlarıdırlar.
Gelişmeler karşısında seslerinin çok çıkması, açık muhalefetleri ve savurdukları tehditler, iktidar
aletlerinin ellerinden kayıp gittiğini görmelerindendir.
Bu noktaya, hesaplanmış riskler üstlenilerek, cesaretle alınan yürütme ve yasama kararları ve bu
kararların titiz bir şekilde uygulanmasıyla gelinmiştir.
Siyasi istikrar devam ettikçe ülkemiz, askeri vesayet ve irtica söyleminin arkasına saklanmış
din düşmanlığı sorunlarının defterini dürmeye devam edecek diyebiliriz.
Irkı, dini, vatanı devleti ve emelleri bir birinden farklı iki devlet, savaşa kadar götürdüğü
ihtilaflarını çözmek ve barışı tesis etmek için, sıcak savaşın ortasında heyetler halinde görüşmeler
yaparak anlaşmaya varabildiği halde; dini, tarihi, vatanı ve geleceğe bakışı bir olan farklı etnik
kimliğe sahip vatandaşları ile başlamış bir savaşı durdurmak için Devletin takındığı tavrı
kabullenemeyen ve feryad-ı figan eden çevreleri anlamak mümkün değildir.
Ülkemizde, Kürtlerin silahlanarak dağa çıkışlarının gerçek müsebbipleri, barış için yapılan
görüşmeleri kabullenemeyen, desteklemeyen ve bütün gücüyle kösteklemeye çalışan bu zihniyet
olduğu, bu gün açık bir şekilde anlaşılmıştır.
Bunun için hedefi iç barışın tesisi olan siyasi girişimler; tenkitlere, provokasyonlara, engellemelere,
tehditlere ve basit siyasi çıkar hesaplarına bakılmaksızın cesaretle devam ettirilmelidir.
Sonuçta, iç barışı sağlamış, birlik ve beraberliğini pekiştirmiş, milli iradeyi Devletin bütün
kurumlarına hakim kılmış ve siyasi istikrarın şartlarını oluşturmuş olan Türkiye; bölgesinde,
İslam Aleminde ve dünyadaki hak ettiği yerine alabilecektir.
Türkiye, dış politikasında da taraf olduğu sıcak iki uluslararası meselede;
· Suriye Devrimi ve
· Filistin Meselesinde
Başarılı sonuçlar almaya başlamıştır.
Suriye Devriminde Türkiye; temel insan hak ve özgürlüklerinin korunduğu demokratik bir
yönetim özlemi içinde olan Suriye Muhalefetinin yanında yer almıştır. İki yılı aşkın bir zamandır,
insani yardım ve muhalefetin Türkiye'de barınıp teşkilatlanmasını himaye etmiş, uluslararası
topluluk ile birlikte Suriye Muhalefetinin müşterek irade altında toplanması için yoğun gayretler
göstermiş ve bu istikamette atılan adımlara destek olmuştur.
Filistin meselesi İslam Dünyasının, yarım asırdan fazla bir süredir, kanayan yarasıdır.
Türkiye bu meselede, Filistin Halkı ve meşru iktidarı Hamas'ın yanında aktif olarak yer almıştır.
1
Bu politika Türk Halkının ve İslam Dünyasının da özlediği bir tercihtir.
İsrail'in 27 Aralık 2008 tarihinde başlayıp 20 Ocak 2009 tarihine kadar sürdürdüğü kanlı Gazze
saldırısından sonra, Başbakanımız Sn Recep Tayyip Erdoğan'ın 29 Ocak 2009 tarihinde Davos'ta
yapılan “Dünya Ekonomik Formu”unda, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e hitaben yaptığı
meşhur “One Minute” çıkışı, yaralı yüreklere su serpen, tüm İslam Dünyasının özlediği müthiş bir
hareket olmuştur.
31 Mayıs 2010 tarihinde, harap edilen Gazze'ye insani yardım götürmek üzere yola çıkan “Mavi
Marmara” gemisi, işgalci İsrail'in karasularına girmeden, denizden ve havadan İsrail Silahlı
Kuvvetlerinin saldırısına maruz kalmış, bu saldırı sonunda 9 vatandaşımız şehit olmuş, 22'si ağır 50
vatandaşımız da yaralanmıştı. Gemi İsrail'in Aşdod Limanına çekilmiş, gemi ve yardım malzemeleri
müsadere edildi,Yolcuları karantinaya alınmıştı.
Modern silahları ile ordular ve devletlerin resmi güçleri sessiz kalırken, zulme baş kaldıran ve
mazluma yardıma koşan bu sivil kahramanları bu gün hayırla yad ediyor, şehitlerimize
Allah'tan rahmet diliyorum.
Sivil, silahsız ve uluslararası sularda seyreden insani yardım gemisine İsrail Silahlı Kuvvetleri
tarafından yapılan haksız tecavüzü savaş sebebi sayan, İsrail ile ilişkileri gergin bir noktaya taşıyan,
ve dünyaya ilan ettiği beş önemli tedbiri uygulamaya koyan Türkiye, hem şehit olan kendi
vatandaşlarımızın hakkını, hem de Filistin'e yapılan zulmü ödetmek üzere İsrail'den taleplerde
bulundu.
Bu talepler İsrail'in;
· Türkiye'den özür dilemesi,
· Şehit Ailelerine tazminat ödenmesi,
· Gazze üzerindeki ambargoyu kaldırılması idi.
Türkiye taleplerinden geri adım atmadı.
Aradan üç yıla yakın bir süre geçti. ABD Başkanı Barak Obama'nın ziyareti sırasında ve onun
aracılığı ile, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'dan 22
Mart 2013 tarihinde telefonla özür dileyerek, taleplerimizin yerine getirileceğini belirtti.
Hrıstiyan Aleminin İslam Coğrafyasına ileri karakol olarak yerleştirdiği, bu nedenle
uluslararası hukuk alanındaki her ihlalini hoş görü ile karşıladığı İsrail'in, Türkiye'nin
isteklerini kabul ederek özür dilemesi, Türkiye için fevkalade önemli ve çok büyük bir dış
politik gelişme olarak kabul edilmelidir.
Bu sonucu alan Hükümetimize, Başbakanımıza ve Dışişleri bakanımıza dua ediyoruz.
Bu arada, İsrail'in geri adımı sayılacak bu girişimi ileriye dönük bir hesabı olmadan
yapmayacağını da akıldan çıkarmamak gerekir.
Özellikle, Obama'nın “ABD İsrail Devleti'nin yanında duruyor. Çünkü temel ulusal çıkarlarımız
bundan yana. Bu iki ülkeyi de mutlu ve müreffeh kılıyor. Dünyayı daha iyi bir yer haline
getiriyor. İttifakımız ölümsüz ve sonsuz.” sözleri, Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzeltilmesinin
arkasındaki ABD-İsrail çıkarlarının göz ardı edilmemesi gerektiğine işaret etmektedir.
1967 Tarihinde İsrail tarafından işgal edilen, 1974 tarihinden beri Birleşmiş Milletler Ateşkesi
Gözlemci Gücü (UNDOF) tarafından kontrol edilen, Suriye-Ürdün-İsrail-Lübnan Sınırlarının
birleşim yerinde bulunan, Tel Avive kadar geniş bir İsrail toprağına hakimiyet sağlayan, 800-1000
m. yüksekliğinde 1800 Km2 genişliğinde, stratejik bir konuma sahip olan GOLAN tepeleri, İsrail
için hayati öneme sahiptir. İsrail 46 yıldır işgali altında tutmaktadır. Beşar Esed, rejiminin selameti
için, Golan Tepelerini İsrail'e rüşvet olarak işgale göz yummuştur.
Şimdi, Suriye yönetimi değişmek üzeredir.
İsrail'in Golan Tepelerini alarak bu değişimden istifade etmek istemeyi düşünmemesi eşyanın
tabiatına aykırıdır.
Muhtemelen Obama ile bu husus görüşülmüştür.
Bu oldu bittiye Türkiye'den başka dur diyecek güç yoktur.
2
Türk-İsrail ilişkilerini normalleştirme girişimi, Golan Tepelerinin kesin işgali için
uygulamaya konulan ABD-İsrail planının bir parçası olarak görülmelidir.
Bu planın gerçekleşmesi için Filistinlilere, Gazze'ye ambargonun kısmen kaldırılması gibi bazı
küçük ödünler dahi verilebilir.
Çok başarılı uygulamalara imza atan hariciyemizin bu planı anlamaması mümkün değildir.
Ama yine de, şehitlerimizin ailelerine verilecek birkaç milyon dolar ile Filistin üzerindeki
basit birkaç denetimin kaldırılması karşılığında Suriye'nin toprak bütünlüğüne
dokundurulmamalıdır.

Son Düzenlenme Salı, 26 Mart 2013 16:24
Adnan Tanrıverdi

Emekli Tuğgeneral

www.adnantanriverdi.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...