Siyasi tabirle “kamu diplomasisi,” askeri tabirle “stratejik iletişim” konusunda yeni küresel güvenlik parametrelerine uygun olarak kendini Avrupa- Atlantik bölgesinde görev yapan bir savunma örgütünden, küresel bir güvenlik aktörüne dönüştürmek isteyen NATO, bu süreçte iletişimin stratejik yönetimini önemli bir idari fonksiyonu olarak ele almak zorundadır. NATO’nun bölgedeki müttefikleri ve üye ülkeleri, mesela Türkiye gibi ülkeler, bölgeyi hızla asimetrik savaşa sürükleyen, meşruluğunun tartışıldığı ve düşman algılamasının arttığı batılı ülkelerden sorumluluğu devralmalı, reaktif refleksler yerine proaktif çalışmalar ve çabalarla, deyim yerindeyse “soft power” bir siyasetle; yani stratejik iletişimi sağlıklı ve reel bir şekilde inşa eden bir sinerji ve perspektifle Taliban ve Afgan hükümetinin en azından asgari müştereklerde müzakere edebilir ve masada karşı karşıya oturabilir hale getirmenin çarelerini üretmelidirler.
Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile bir “soğuk savaş artığı” olarak meşruiyetinin sorgulanmasına rağmen NATO, güvenlik anlamında hala en önemli uluslararası örgüt hüviyetini korumaktadır. NATO’nun eski genel sekreteri Jaap De Hoop Scheffer’e göre “değişen küresel güvenlik ortamına dönüşerek uyum sağlaması gereken NATO’nun yeni dönemde bu dönüşümü gerçekleştirebilmesi için güvenlik kavramını yeniden yorumlaması ve bu kapsamda ortaya çıkan ya da çıkmak üzere olan tehditleri “alan dışında” henüz Avrupa-Atlantik bölgesini etkilemeden karşılaması ve bu maksatla diğer ülkeler ve uluslararası örgütlerle daha sıkı işbirliği için iletişime yönelmesi şarttır.” Küreselleşen dünyada transatlantik ilişkilerin gün geçtikçe daha önemli hale geldiği bir zaman diliminde olunmasına rağmen NATO, uluslararası düzeyde gizli ajandası olduğu algısal olgusuyla itibar kaybetmeye devam etmektedir. Nüfuz alanı oluşturmaya çalıştığı bölgelerde en başta varlığıyla asimetrik savaşın gerekçesi haline gelmiş bir pozisyona düşmektedir. Bu açıdan NATO hakkındaki algı ve kanaatlerin olumlu anlamda ve kurumsal itibarı güçlendirecek tarzda şekillendirilmesi en azından şimdilik Avrupa- Atlantik bölgesi dışında mümkün görünmemektedir.
ABD Ordusu ve NATO’nun iletişim stratejileri konusunda Afganistan ve benzeri ülkelerde meşruiyet zemininde derin fay hatları oluşmuştur. Bölge halklarında oluşan “Batının İslam’la savaşta olduğu” algısı kaçınılmaz olarak bu meşruiyeti sorgular hale getirmiştir. Öte yandan Afgan hükümeti ve kısmen bazı bölge ülkeleri tarafından eleştirilen operasyonlarda sıklıkla karşılaşılan sivil kayıplar da NATO’nun “iyi niyet”i konusunda soru işaretleri belirmesine ve itibarının yıpranmasına neden olmaya devam etmektedir. NATO yeni etki alanı oluşturma çabasında olduğu bölgelerde iletişim faaliyetlerini seçkinci bir anlayışla toplumun elit kesimlerine yönelttiği için sokaktaki vatandaşa hitap edecek bir iletişim stratejisi geliştirememiştir. Batılı paradigma sosyal projeler bağlamında, sağlık projelerinde, sırf batı tandanslı olmasından kaynaklanan güven bunalımından dolayı mesela birçok bölgede çocuk aşısı yapmada bile zorluklarla karşılaşmaktadır. NATO’nun Afganistan’daki iletişim projeleri konusunda literatür tarandığında Afgan elitlerle, Afgan halkının NATO algılamalarında karşılaşılan büyük uçurumun da bu kapsamda değerlendirilmesi doğru olacaktır. Keza Almanya konuşlu Marshall Fonu’nun(GMF) her yıl düzenlediği “Transatlantik Eğilimler” anketinin 2010 yılı sonuçlarında bu anketin ilk kez düzenlendiği 2004 yılından beri anket düzenlenen ülkelerdeki elitlerin NATO yanlısı tutumlarında gözle görülür bir değişiklik tespit edilemezken, örneğin Türkiye’de elitlerin dışında NATO’yu destekleme oranı 2004 yılında % 53 iken bu oranın 2010 yılında % 30’a düşmesi oldukça dikkat çekicidir. Yine aynı kuruluş GMF’nin anketinde birliklerin Afganistan’dan çekilmesini isteyen Amerikalıların oranı 2011’de % 35 olarak açıklanırken, 2012’de oran % 44’tür. Afganistan’da birliklerin artırılmasını isteyen Amerikalıların sayısı 2009’da % 30 iken, 2012’de % 5’e gerilemiştir.
Buna rağmen bölgedeki gelişmeler göstermektedir ki 2014’ün sonuna kadar ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi kararlaştırılmış olmasına rağmen pek mümkün görünmemektedir. Halihazırda 66 bin ABD askeri bulunduğu ve çekilme sonrası 15 bininin kalacağı söylenmektedir. Nitekim Afganistan’da uzun yıllar görev yapan Amerikan eski Büyükelçisi Robert Finn de 18 Nisan'da Zaman’a verdiği mülakatta ABD’nin aslında Afganistan’da kalacağını dile getirmiştir.
Tüm bu tespit ve tahlillerimizin ışığında değerlendirildiğinde Türkiye küresel aktör ve bölgesel lider güç olma iddiasını kendi sorumluluk alanlarında bölge istikrarı adına barış ve güvenlik konseptinde öne çıkarması gerekmektedir. Özellikle AK Parti hükümetinin “Barış ve Kardeşlik Projesi”nin başarıyla sonuçlanacağı öngörüldüğünde bunu tüm bölgedeki problemli alanlara model olarak götürmesi pekala mümkündür.