Pazartesi, 22 Temmuz 2013 11:20

Tedirginim...

Hani bazen tam sebebini bilemezsiniz ama huzursuzsunuzdur. Elinizden bir şeylerin kayıp gittiğini görürsünüz ama engelleyemezsiniz. Ayaklarınızın altından bir şeyler akıp gider ama bir türlü mani olamazsınız…

Son zamanlarda ben şahsen bu hisleri fazlası ile taşıyorum. Gene kalleşçe bir oyunun içine mi düştük endişesini fazlası ile yaşıyorum.

Biraz geriye gidiyorum. Çok değil, sadece iki yıl öncesinin bu zamanlarına, yani 2011 yılı yaz aylarına…

Kalleş terör örgütü gene azmıştı. Her gün şehit haberleri geliyordu. Bir partinin genel başkanı Hakkari’den “devlet 400 km’de yok, gelsin görsünler” diye ilan ediyor, yandaş medyalarının borazanları da büyük bir keyif ile bu haberleri veriyorlardı. Hatta 2012 yılını da kendileri için final yılı ilan etmişlerdi. Yani artık bu iş bitecekti. Adeta bir kâbus yaşanıyordu. Ama planlar tutmadı ve adeta 2012 yılın terör örgütünün hüsran yılı olmuştu. Terör saldırılarında 31 polis, 132 asker ve 16 geçici köy korucusu şehit olmuştu. Buna karşılık 438 terörist öldürülmüş,193 terörist teslim olmuş, toplamda 8000 civarında terör örgüt üyesi yakalanmıştı.

2012 yılı sonuna gelindiğinde Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanı Cihangir Çelik’in açıklamaları yüreklerimize su serpiyordu. ''Yapılan operasyonlar, bölücü örgütün şehir merkezlerindeki etkisini neredeyse bitirme noktasına getirdi'' diyor ve 'Terörist cenazelerinde ve değişik bahanelerle icat edilen günlerde yapılan kitlesel eylemlere katılım çok alt seviyelere indi, önceki yıllara göre terör örgütüne katılımın çok geriledi” diyerek bölücü örgütün eleman temini için ailelere, çocukları kırsal alana göndermek üzere çeşitli baskılarda bulunmaya başladığını bildiriyordu… Çok şükür yıllarca devlet ile terör örgütü arasında kalan halk da devletin yakın otoritesini görüyor, artık terör örgütüne destek vermek zorunda kalmadığını hissediyordu.

Genelkurmay Başkanlığımız da benzer açıklamalar yapıyor ve yurt içi ve yurt dışında etkisiz hale getirilen toplam terörist sayısı ise bin 558'e ulaştı diyordu.

Sonra birden söylemler değişti. Malum partinin şahin yöneticileri birden güvercin oldular. Yıllardır akan kanın artık durması gerektiğini, aynı tarih ve geçmişe sahip Türk-Kürt toplumlarının beraber, kardeşçe yaşamaları gerektiğini söylüyorlar ve bizleri şaşırtmaya devam ediyorlardı.  Ne oluyordu, yeni bir durum değerlendirilmesi mi vardı? Şahsi kanaatim olarak (bölge halkını yakinen tanımama ve güvenmeme rağmen) bu partinin Marksist-Leninist görüşlerine sahip yöneticilerine hiçbir zaman inanmadım, sevmedim, güvenmedim ve açıklamalarını da samimi bulmadım. Bu işin içinde gene bir iş var gibi görünüyordu…

2013 yılında bir süreç başlatıldı.  MART ayına gelindiğinde akil adamlar heyeti oluştu. Gene toplumun değer yapılarına uzak birçok isim bu listede idi. Görüşmeler, görüşmeler, görüşmeler…

Halk gerçekten terörden bıkmıştı ve ne pahasına olursa olsun bu illetten kurtulmak istiyordu. Artık kendine yakın insanların olduğu bir idare de vardı. Devletine güveniyordu. Bu görüşmelere de destek veriyordu. Güzel misaller de gündeme geliyordu. Halkın gerçek sahipleri de belki ilk defa ciddi muhatap alınıyordu.

Ama bu parti yöneticileri oyunu bozmak isteyen mızıkçılar misali devam eden süreçte hep bahaneler üretti. Ancak her şeye rağmen halkın iradesini de gözardı edemediler. Sonrasında garip garip olaylar görmeye başladık, yol kesmeler, garip kıyafetli insanlar, sözde şehit törenleri, hükümete tehditler…

Adeta bir bahane aranıyordu. Reyhanlı ve Gezi olayları belki de ilk defa hükümeti bu kadar sarsıyordu. Hükümet Suriye politikasında (eleştirilebilecek çok yönleri var E.A.) ve Mısır politikasında dünyada yalnız bırakılıyor, ekonomide bilindik oyunlar oynanıyor, kısa sürede ülkemizden 15 milyar usd sıcak para çıkışı gerçekleşiyor ve döviz artışı frenlenemiyordu. Adeta Türkiye zayıflatılmıştı. Bununla ilgili yalan yanlış birçok dezenformasyon haberleri de ardı ardına geliyordu. Dünyada aynı anda düğmeye basılmış gibi yeni bir süreç başlatılıyordu. Bu oyun da öyle basit bir senaryoya benzemiyordu. Bu sefer senarist ve oyuncular da çok profesyoneldi. Bunu görebiliyorduk…

Bugüne geldiğimizde ise tablo özetle şu şekilde…

Terör örgütü KCK da hükümete açıkça tehditler savuruyor, Abdullah Öcalan’ın sağlık durumunun ciddiye alınmadığını ve heyetin kendisi ile görüşmesine engel olunduğunu, böyle giderse sürecin tıkanacağını açıkça söylüyor ve tabanına isyan çağrısı yapıyor. Aslında halkı buna inandırmak, tekrar kendi yanına çekmek istiyor. Bir yandan da PKK’nın Suriye uzantısı PYD Suriye’nin kuzeyinde Esed’in de açık desteği ile özerkliğe hazırlanıyor, dört parçalı (Türkiye- Suriye-Irak-İran) bağımsız bir Kürt devletin ayakları oluşturulmaya çalışılıyor. Şimdilik İran kartı devreye alınmıyor, hatta anlaşılmaz bir şekilde PJAK ile İRAN aralarındaki husumeti kesiyor, (bu da başka bir araştırma konusu. Aslında ABD tarafından son yıllarda kuvvetlenen Türkiye eksenli Sünni görüşe karşı İRAN unsurunu bir yere kadar kuvvetlendirmekten ibaret olan bir Yahudi denge politikası) adeta kurulacak olan bağımsız Kürt devletinin temelleri atılıyor. Hatta Esed rejimine başkaldıran Kürt kardeşlerimiz de gene PYD tarafından Esed’e teslim ediliyor. Hale bakın ki yıllardır Suriye rejimi tarafından bir kimlik bile verilmeyecek kadar muhatap alınmayan Kürt kardeşlerimiz Esed’in en büyük kurtarıcısı oluyor ve hemen Ceylanpınar ilçemizin sınır komşusu olan Rasulayn ilçesinde Özgür Suriye Ordusunun bayrağı iniyor, yerine PYD kendi bayrağını asıyor, bu bölgede geçici bir hükümet kuracağını ve 3-4 ay içinde seçime gideceğini açıklıyor. Esed de kendi geleceği için bu topraklardan vazgeçmiş görünüyor.

Buna ilave olarak Gezi olaylarında devletimiz tarafından analizler çok doğru yapılamadı endişesini taşıyorum. Son zamanlarda bazı mesajlardan durumun daha iyi anlaşıldığını görmekle beraber bu olaylar bize gösterdi ki bu ülkenin temel bir problemi var. Ve bu temel problemin başka güçlerce çok kolay provoke edilebildiğini gördük. Bu problem sadece rahatsız olanlara haddini bildirmekle çözülmez. Cumhuriyetten bugüne kadar mağdur edilmiş tüm kesimlerin tedirginliğini kaldırabilecek bir ülke kurgulaması mutlaka yakalanmalıdır. Bu konuda bazı çabaların başlatıldığını biliyoruz. Hiç zaman kaybedilmemelidir.

Aksi halde adeta fırtına öncesi sessizliği andıran bu ortam şahsen beni endişelendiriyor. Yeni bir başkaldırışta hepimiz çok yara alırız. Her zamankinden daha fazla birlik-beraberlik içinde olmaya ihtiyacımız var.

Son olarak Kürt kardeşlerime de sesleniyorum.

Ey Kürt kardeşim. Dikkat et. Defalarca oynanmış bu oyunlara artık gelme. Bağımsız Kürt devleti hayallerine kapılma. Zaten bir devletin var. Ve bu devlet seni gerçekten seviyor. Bu devlet Cumhuriyet döneminde yapılmayan tüm yatırımları son 10 sene içinde yaptı. Bizim Allah’ımız bir, dinimiz bir,  kitabımız bir, kıblemiz bir, tarihimiz bir, binlerce bir birler iç içe girmiş. Kâfirin kılıncı ile zafer gelmez. Irak örneği ortada. Bu oyunu hep beraber bozacağız. Dâhilde muharebe olmaz. Bu ülkenin kaynakları hepimize yeter. Bir olalım, diri olalım, hep beraber ağlayan İslam Dünyasının yüzünü güldürelim.

Ya Rab!!!

Şu mübarek günlerin hürmetine, Resulün hürmetine, bugün iftarda bir lokma yiyeceğe muhtaç ağlayan yetimler hürmetine, ağlayan İslam dünyasının yüzünü güldür, bizleri birbirimize düşürme, uhuvvetimizi, tesanüdümüzü artır, bizi yeniden nurlu ufuklara götür…

Amin, Amin, Amin…

20.07.2013

Ekrem Ata

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...