Salı, 27 Mayıs 2014 14:04

SOMA’DA ÇANAKKALE RUHU

ASDER adına organize edilen, SOMA maden faciasında hayatlarını kaybeden ve dinimizce hükmen şehit olan 301 vatan evladımızın geride kalan ailelerine taziyede bulunmak üzere bölgeye giden on iki kişilik bir heyette bulundum. Gitmeden önce daha kazanın ilk günlerinde duyarlılık gösteren arkadaşlarımız arasında organize ettiğimiz Kur’an hatimlerinin duasının 23 Mayıs Cuma günü yapılacağını belirtmiştik. Tabii ki, bizzat Soma’ya giderek şehitlerin kabirleri başında bu hediyeleri fiilen takdim edebileceğimizi düşünmeden…

Samimi duygularla ve acıları yüreğinde hisseden alicenap milletimizin ortak özelliği, derhal yardım etmek, elinden gelen ne varsa Allah rızası için sunmak veya hiçbir şey yapamazsa bile dualarla, niyazlarla acılara ortak olmaya çalışmaktır. Tabii bu refleks, acıya maruz kalan insanların yerine kendinizi koyarak, haberlerin veriliş şekline de bağlı olmak suretiyle, toplumun genel algılaması çerçevesinde medyada yer buluyordu. Fakat öyle bir yaygara koparılıyordu ki; olay, sebep, mazlum, mağdur, mes’ul ve suçlu-suçsuz peşin yargılama haberleri müthiş bir bilgi kirliliğine sebep oluyordu. Her gün artan ölü sayısı, daha ne kadar, sorularını endişeyle sorduruyordu.

Üç günlük resmi yas ilanından sonra önceki Cuma, İstanbul Fatih camiindeki gıyabi cenaze namazına katılmıştım. Milletimizin iman coşkusuna sahip olan kesimlerinde görülen “takdire rıza” telkiniyle birlikte, zahiri manada ihmal veya gözardı edilen teknik donanım eksikliklerinin de olması gerektiği şekline ve donanımına getirilmesi talepleri de dile getirilmişti. Lakin daha net sayı belli değildi ve an be an artıyordu. Nihayet, toplam 301 şehidin isimleriyle birlikte resmi ağızlardan ifade edilmesinden ve ocakta kimsenin kalmadığından emin olunarak, girişi engellenmek üzere kapının duvar örülerek kapatılmasından sonra, artık taziyeler aklımıza gelmeye başladı. Hâlbuki ilk günlerde çıkarılan cenazelerin değişik il ve ilçelerde defin haberleri de medya yoluyla paylaşılmaktaydı.

Bir STK’nın; sosyolog, psikolog, yazar, avukat gibi kalabalık bir aktivist grupla sahaya ilk günlerde giderek yaptığı incelemeleri basına aktardıkları 21 Mayıs Çarşamba günkü toplantıya da katılmıştım ASDER adına. Bölgeden yeni gelmiş gözlemcilerin paylaşımlarından aldığım hissiyat ile, toplantı sonrası ASDER olarak bizim de en azından taziye için bile olsa bölgeye gitmemiz gerektiğini teklif ettim. Derhal uygun görülmesi üzerine en çabuk planlama imkânları üzerine yoğunlaşan sekreteryamız, bir gün içinde katılabileceğini bildiren bir avuç arkadaşımızla yola koyulduk.

Soma’ya ulaştığımızda bizi karşılayan manzara yine günlerdir televizyonlarda canlı bağlantılarla aktarılmakta olan oturma eylemi oldu. Şehir meydanında en fazla yüz kişiden oluşan bir kalabalık ve ortalarında 20-30 kişilik eylemcilerle, etrafta haber kanallarının muhabirleri ile aralarında görebildiğimiz hükümeti temsilen, vekillerden Salih KAPUSUZ ve Hüseyin TANRIVERDİ’nin, halkı sükunete davetle, devletin ağırbaşlılığını temsile gayret ediyorlardı. Kaymakam ve Manisa İl Emniyet Müdürünün de aralarında bulunduğu resmi zevatın itidal çağrısını halkın kabul ettiği anlaşılan dağılma zamanı saat 18:00 civarıydı. Bu tür eylemlerde tahrik edicilerle, tahrik edenlerin haklı taleplerini dile getirmeleri gayet normal ise de, daha çok tahrik edicilerin zorlaması ve durumdan vazife çıkarırcasına konuyu bir şekilde yönetimi eleştirmeye çanak tutmaları gözlerden kaçmıyordu tabii. Yani saatler süren eylemin sanki son dakikalarında tatmin edecek cevaplar verildiği için miydi sonlanma, hiç sanmıyorum. Halkın içinde yetkililerin cevaplarını yeterli bulan ve fakat medeni cesaretten yoksun insanların korku ve istekleri arasında bocalamaları müessir oluyor ve sonunda “tamam beyim” diyenlerin sesi “amma İLO sözleşmelerinde şöyle, işçi haklarında böyle...” gibi kışkırtıcı ifadelerde bulunanları bastırınca, doğal olarak eylem sona eriyordu. Bize de bu mutlu sonu görmek nasip oldu.

Yetkililerden alınan ziyarete gidilebilecek aile adresleri arasında, bize Soma’da rehberlik yapan Kaymakamlık görevlisi Ekrem kardeşimize bırakmıştık taziye adresi seçimini. Cumartesi günü üç köyde toplam dört aileye uğradık. Daha önce gelip ziyaret eden her kesimden insan ve habercilerden sanki acılarını bile yaşamaya fırsatları olmamış gibi manzaralar gördük. İkiz kardeşlerin, hayatlarını hep beraber sürdürdükleri gibi, şehadetleri de, geride bıraktıkları yetimleri de aynı kaderi paylaşmışlardı. Birisinin baba eviydi uğradığımız adres ve yetimleriyle anneleri kendi baba ocağında oldukları için göremeden taziyede bulunduk. Fakat daha şehidin baba ocağına girişte asılı olan bayrağımızı görmek bizi adeta, Çanakkale savaşlarında eline kına yakılan Mehmetçikleri hatırlattı. Evlerin penceresine asılan bayrak; normal zamanlarda askere giden olduğuna ya da düğün evi olduğuna işaret ederdi. Şimdi ise bir şehidin evini gösteriyordu. Aynı köydeki ikinci şehit evini göstermesi için bulduğumuz muhtar bize ayaküstü hoş geldiniz dedikten sonra kısaca gelişimizden duyduğu memnuniyeti dile getirmek için söylediği; “Elhamdülillah Müslüman halkımızın bu hayırseverliği ve acıları paylaşma duyarlılığı adeta ÇANAKKALE RUHU’nun milletimizde yeniden hâkim duygu olmaya başladığını gösteriyor!” ifadesi hepimizi duygulandırdı.

Şehitlik olarak şehir mezarlığında belirlenen bölgeye sıra sıra defnedilen 39 şehidimizin kabirleri başında yaptığımız ziyaret ve dualarımız, ziyaretimizin duygu seline dönüşen bölümüydü adeta. Günlerdir kabirlerin başından ayrılamayan acısı taze dul ve yetimler, duygularını yazıya dökerek mezarların üzerine taşlarla sıkıştırılan mektuplar… Arkadaşına “kendi dedesini hiç tanımayıp, oğullarının evlendikten sonra doğabilecek torunlarının O’nu tanıyamayacağını ima ederek “ben dedeli bir insan nasıl olur, bilmiyorum...” diyenle, hem abisini hem babasını birlikte kaybeden Özlem’in “...sizi bir türlü unutamıyorum. Biliyorum bizi bir yerlerden izliyorsunuz, fakat ben sizi göremiyorum. N’olur bari rüyama girin...” cümleleri, orada bu duygu seline medar oluyordu. Daha hatim cüzlerimiz okunmakta iken hazırladığım duayı gönlümden terennüm etsem de dilime getirememiştim. Ancak burada o günlerin hissiyatını satırlara belki şöyle aktarabilirim;

Ya Rabbi; Senin kelamı hakîmini ortaklaşa tamamlamak suretiyle bir gurup mümin kulların olarak Kur’an Hatimleri okuduk. Niyetimiz Senin RAZI OLMAN idi. Biliyoruz Sen hükmünü verdiğin için son nefeslerini işleri başında teslim etti SOMA’daki madenci kardeşlerimiz. Ancak, zahiri sebepler kapsamındaki; ihmal, kasıt veya hataların bedelini hepimiz topluca ödüyoruz Allah’ım. Senin hükmüne ne kadar itaat edebildiğimiz bize meçhul amma sana malumdur Allah’ım. Niyetimiz, bizleri şefkat tokadı ile terbiye etmenden ders çıkarmaktır. N’olur Allah’ım, aramızdaki zayıf itikatlı olanlar veya imansızların İSYANLARI dolayısıyla acımızı derinleştirme! Devletimizin maddi, milletimizin dua destekleriyle, mahzun kalplere sükûnet ihsan eyle. Senin hükmüne razı olup isyana düşmemelerini lütfeyle. Alicenap duygularla donattığın kullarının kalplerine merhamet ve dayanışma hissini veren ancak Sen’sin Allah’ım. Benzer felaketin aynen kendi başımıza gelebileceğini düşünerek, nasıl yardıma ve teselliye ihtiyacımız olacağını akıl etme nimetini de bize veren sensin Allah’ım. Sen kalplere hükmedensin, bizim kalplerimizi katılaştırma Allah’ım. Rahmetine layık kulların vesilesiyle bizleri de rahmet deryana daldır Allah’ım. Senin ilahi kelamını sadece okumak yetmez elbette! Gereğince yaşamamızı, iyiliği emredip kötülüğü yasaklamamızı buyuruyorsun. Biz iyiliği istiyoruz, lakin kötülüğü isteyenlerin sesi daha fazla çıkıyor Allah’ım. Lütfen bizim senin emirlerini doğru anlayarak hükmün yalnız sana ait olduğuna İMANIMIZI güçlendir. Kötülüğü isteyenlere karşı bizi güçlü ve galip eyle. İçimizde Senin kelamını doğru anlayan rehberleri eksik eyleme Allah’ım.

Şühedanın, evliyanın ve enbiyanın şefaatini cümle ümmet-i Muhammed’e nasip eyle Allah’ım… ÂMİN.

Bu ziyaret bize; dayanışmayı, halkımızın devletini yanı başında görmekle teselli olduğunu, tahriklere tamamen kapılmayan sağduyusunu gösterdi. Hemen her evde yıllardır kötü çalışma şartları dolayısıyla bir maden kazası şehidi verilmiş gibiydi. Ancak bu defaki 301 şehidin canına bedel olacak iyileştirmelerin daha etkili ve gerektiği şekilde yapılacağı ÜMİDİ, bundan sonra 13 Mayıs 2014’teki şehitlerin yakını olmak belki de bir AYRICALIK olacaktı… DEVLET’i yanında görebilmekle, eliyle dokunurcasına yakınında hissederek duyulan teselliler ve inşallah böyle acıların bir daha yaşanmaması dilekleriyle… 26.05.2014

Osman KAÇMAZ

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...