Cuma, 27 Mart 2015 15:20

Yemen: Mezhep Savaşının Yeni Cephesi ve İran

Ortadoğu, insanlığın da İslamlığın da ilk medeniyet merkezi. Anadolu Coğrafyası ile birlikte Önasya dediğimiz bölge dünyanın siyasi merkezi, coğrafi merkezi, jeostratejik merkez. Dünyayı yöneten süper güçler hep bu bölgeye hâkim olarak dünyaya hâkim olmuş. Persler, Büyük Roma, İskender, Selçuklu, Osmanlı…

Bölge gücün, enerjinin, her türlü iletim hatlarının kavşağı.

Eski Dünyayı yani, Asya, Avrupa ve Afrika’yı aynı anda kontrol edebileceğiniz tek coğrafya. Adeta üs bölgesi.

Bölge, Peygamberimiz (SAV) ile birlikte Birinci Dünya Savaşı’na kadar Müslümanların kontrolünde kaldı. İran hariç kalan bölge Sünni İslam Devletleri’nin kontrol, denetim ve yönetiminde bulundu. Bu devletlerin başında Selçuklu ve Osmanlı geliyor.

Tarihi sürece baktığınızda Müslüman Türkler’e kadar hüküm süren özellikle Emevi ve Abbasi Hükümdarlıkları Arapçı, Ehl-i Beyt’e zulüm etmekken dahi kaçınmayan, İslam Dinini hükümdarlık alanlarında istismar eden nitelikleri ile maalesef mezhepçiliği körüklemiş ve kökleştirmişlerdir.

Türk Milleti’nde, eski İslam Arap Hükümdarlıklardan en büyük fark ise, Ehl-i beyt’e olan muazzam sevgi ve muhabbet. Bu nitelik yönetime de yansımış, nitekim ordumuzda Bektaşi tekkelerinin ağırlığı her anlamda etkili olmuştur. Allah Resulü (SAV)’den sonra belki de Arap Hükümdarlara Arap’ların üstün olmadığını, üstünlüğün takva ile olduğunu hatırlatan ilk İslam âlimidir Hoca Ahmet Yesevi Atamız.

Yesevilik, Bektaşilik başta olmak üzere, Türkler’in içinde büyüyen tarikat ve ekollerin ortak özelliğidir Ehl-i Beyt Sevgisi. Dolayısı ile yönetilen İslam Coğrafyası’nda mezhep savaşları çıkmamıştır. Ancak bir istisnası var bunun. İran, tarihten bu yana güttüğü Persilik hegemonyasına İslam’dan sonra Şii’lik kılıfını geçirmiştir.

Anadolu’da Alevi’ler kendilerine kitlesel kıyım yapıldığı iddiasındalar. Kısmen ötekileştirildikleri doğrudur. Ancak Şah İsmail’in yaptığı başta olmak üzere İran’daki Sünni Türkmen Katliam ve sürgünlerini incelemelerini öneririm. Şah İsmail, Yavuz Selim Kavgası belki de İslam Tarihi’nin en büyük mezhep tabanlı karşılaşmasıdır.

Malum 1639’da İran’la Kasr-ı Şirin Anlaşması imzalandı. Şu anki, İran-Türkiye ve İran-Irak sınırları bu anlaşma ile belirlenen sınırlardır. Osmanlı bu anlaşma ile İran’ın elinden Ortadoğu’yu kurtarmış, ancak, Azerbaycan’ı İran’a bırakmıştır. Bunun doğal sonucu da Türk Dünyası bize biraz daha uzaklaşmıştır.

İran, biz batıya her sefer düzenlememizde doğu bölgelerimizde mutlaka sınır ihlalleri, iç karışıklıklar çıkartmaktan, bunu da aleni yapmaktan imtina etmemiştir.

 

Osmanlı, hiçbir zaman katı mezhepçi uygulamalar yapmamıştır. Zaten Ehl-i Beyt’e duyulan derin muhabbet ve ortak payda halk arasında da çatışma çıkmasına engel olmuştur.

Birinci Dünya savaşı sürecinde, Osmanlı halifesinin Cihad-ı Ekber çağrısına Şii Azeriler de iştirak etmişlerdir. Bu Ümmetin Haçlı seferleri karşısındaki topyekûn ilk birliğidir denebilir.

Osmanlı’nın dağılması ile bölgede İslam Düşmanı, ırkçı, faşist, batıcı ve Baasçı kadrolar işbaşına gelmiş, Sünni, Şii demeden ciddi bir kıyım yapmışlar ve baskı uygulamışlardır.

Osmanlı’dan sonra laik, seküler Türkiye kurulmuş, İran’da da aynı nitelikte Pehlevi Ailesi iktidar olmuştur. Her iki ülkede de Dindar kişiler baskı altına alınmıştır. 1980’li yıllarda İran’da Hümeyni ile İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. Türkiye’de de 2002’den sonra İslamcı siyasiler iktidar. Ülkemizi yönetenler ümmet bilinci ile davranmış, İran’ın her platformda koşulsuz yanında olmuşlardır. Ancak, Suriye adeta turnusol kâğıdı gibi İran’ın gerçek niyetini ortaya çıkartmıştır. Bu gün Suriye’de ÖSO’na karşı savaşanlar İran’dan gönüllü diye gelen İran’lı Muvazzaf askerlerdir. Malum İran’ın Suriye’de de, Irak’ta da generalleri öldürüldü.

Irak, Saddam’dan sonra İran’a bizzat ABD ve İngiltere tarafından altın bir tepside sunulmuştur. IŞİD’le mücadele bahanesi ile İran şu anda tarihte hiç giremediği topraklara da girmiştir. İran Suriye’dedir. İran Hizbullah’la Lübnan’dadır. İran Yemen’dedir. İran, PKK’nın silah bırakmasına engel olmak için elinden geleni yapmaktadır. İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’la görüşmüş, “Türkiye’deki çözüm sürecinden vazgeçmeleri, silah bırakmamaları karşılığında gerekli askeri yardım sözünü” bizzat kendisi vermiştir. Hâsılı İran Türkiye’dedir. Gezi’de ABD, İngiltere, İsrail, Almanya, TÜSİAD, Koç Grubu omuz omuzadır.

Cumhurbaşkanımızın İran’a çıkışması çok geç kalmış bir beyan ve siyasi duruştur. Tarih geleceğin aynasıdır. Geçmişten ders alınırsa tekerrür etmez. Bu arada Suudi Krallığı güvenilir bir müttefik midir? Hayır! En son Mısır’da onları da gördük. Türkiye’nin birlikten, güçlü olmaktan başka çıkış yolu yoktur. Bunu da en iyi Kürtler görmelidir. Araplar’dan sonra bizden koparılmaya çalışılan Kürtler’dir, onlardan sonra belki de Alevi ve Caferiler. Gün birlik, beraberlik günüdür. Sürüden ayrılanı kurt kapar. İşte koparılanların durumu. Türkiye hariç maalesef hepsinde kan ve gözyaşı var. Ders almazsak sıranın bize geleceğini kimse unutmamalıdır.

Halil MERT

(E) Topçu Yarbay

Strateji ve Yönetim Uzmanı

https://www.youtube.com/user/81mert1 | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Serkan KAPTAN Çarşamba, 01 Nisan 2015 15:49 yazan Serkan KAPTAN

    Ne olurdu Şiiler ve Sunniler Allah'ın kuranda emrettiği şekilde kardeş olsalardı.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...