Pazartesi, 25 Ocak 2016 10:26

NE ZAMAN SÖNECEK GÜNEYDOĞU ATEŞİ

Evet , son zamanlarda iyice canımız yanmaya başladı. Artık hemen hemen her evden aynı feryad yükseliyor; "Ne zaman sönecek, bu Güneydoğu ateşi?"

Ellialtı yaşımı bitirdim. Ben kendimi bildim bileli Güneydoğu sorunlu. Geçici rahatlamalar olmuşsa da büyük çoğunlukla halk ızdırap içerisinde...

Kürtlerin kaderi mi bu? Hayır değil. Ama gözlerimizin önünde süregelen bir yaşanmışlık var. Hatta belki; Osmanlının son zamanlarından itibaren ibret dolu bir süreç var.

Tarih ders almak içindir. Tabii ki; geçmişe bakacağız ve dersimizi alacağız. Ta ki; aynı hataları tekrarlamayalım. Ama artık çözelim. Çözelim, çünkü bu sefer halk iyice bezdi!

Cizre'ye ilk olarak 1981 yılının Eylül ayında gitmiştim. Bir renault toros ile beş günlük bu seyahatimizde gördüklerim beni şaşkına çevirmişti. Adapazarı ve İstanbul'da yetişmiş ve de Konya'nın doğusuna hiç geçmemiş bir kişi olarak, o yolculuğum esnasında yaşadıklarım hakikaten bambaşkaydı. Özellikle Urfa'dan sonra farklı bir Ülke topraklarına varmışız gibi hissettim kendimi. Her şeyi ile farklıydı. Daha doğrusu benzer hiçbir şey yoktu, sadece aynı dinin mensupları olmamız; aynı Allah'a ve peygambere inanmamız dışında. Hatta onda bile uygulamada farklılıklarımız vardı; Hanefi ve Şafii olmamız münasebetiyle. Kent kültürü, şehir imkanları cihetiyle baktığımızda batıdan onlarca yıl geri, fakat insanlık ve samimiyet olarak baktığımızda bizden çok çok ileride bir hayat gördüm.

Osmanlının sistemini yıkıp, yeni bir Cumhuriyet inşa ettik diyen kadroların günahları çok büyük!

Bir İmparatorluğun küllerinden Ulus devlet çıkartanların suçları kapatılacak ve affedilecek gibi değil. Sanki sadece Türkler yaşıyordu ve sadece Türkler kurmuştu, dünya devi Osmanlıyı. Bütün parçaları atıp, merkezde kalan Türkler ile küçücük bir ulus devlet kurmak, belki en kolay çare gibi göründü o yıllarda, ittihat terakkicilere, ama tam olarak da beceremediler. Kendilerinden sonra gelen darbeciler de bünyede kalan son büyük kavim olan Kürtleri inkar edip; kart kurt seslerinden türeyen Türkler diyerek, baş kaldırana işkenceler yapmaya başlayınca, film sarmaya başladı tabii ki.

12 Eylülün Diyarbakır hapishanelerindeki işkencelerinden bugüne gelen, son büyük Kürt isyanı.

Bu sefer diğerlerinden durum farklıydı. Dünyayı sürekli dizayn eden süper güçler, Güneydoğuyu kopartmaya, orada yeni bir devletçik oluşturmaya kararlıydı. Her yol denendi. Gerçekten dünyada eşi benzeri görülmemişi bir terör örgütü oluşturmayı başardılar. Her şeyi olan bir terör örgütü; karargahı, paraları, silahları, militanları, medyası, siyasi yapılanması, özel destek unsurları, strateji danışmanları ve askeri eğitimini sağlayan dünya orduları ile algı operasyonlarına destek olan aydınları (!)

Ancak bir eksiği kalmıştı, bu terör örgütünün, ama işte o da herşeydi. Öyle ki, bütün dünya yanında dursa da, onun eksikliği ile başarıyı kesinlikle yakalayamayacağı en önemli unsurdu bu, ki işte o: Halk, idi.

Evet halk, ne yaptılar, ne ettilerse de destek vermedi, bu terör örgütüne.

1981 yılında ilk ziyaretimde ve daha sonra ki gidişlerimde bizzat şahit olduğum; Kürt halkının Türkleri çok sevmesiydi. Hayatımda o güne kadar hiç görmediğim misafirperverlik ve konuğu için adeta kendini paralarcasına izzet ikram seferberliği unutulacak gibi değildi.

Türkiyeyi bölmeyi kafalarına koyanlar işte bunu hesap edemediler; Kürtler Türkler'den kopmazlar, kopamazlar!

Ancak burada işin en can alıcı noktasını, daha doğrusu en kritik noktasını ifade etmemiz lazım ki; o da hadisenin din kardeşliği hususudur!

Beyaz Türkler aşağılarken, darbeciler yok sayarken, ayrıkçılar bölmeye çalışırken, tabanda bir birine kenetlenmiş kardeşler vardı. Bediüzzamanı, Şeyh Seydayı, Necmeddin Erbakan'ı ve bölgedeki yüzlerce tekke ve medreseleri saygı ile anmamız gerekiyor. Müslümanlar kardeş olduklarını hiç unutmadılar.

Dış desteklerini arkalarına alan teröristler bugüne kadar, şahit olduğumuz her türlü yolu deneyerek ancak bu yaşadıklarımızı yapabilmiştir.Tehdit ve silah zoruyla Meclise girmiş, bölgenin belediyelerini ele geçirmiş, algı operasyonlarıyla barış ve insan hakları adı altında aydınlar (!) ihdas edebilmiş, örf, adet ve gelenekleri yıkmış, gençleri dinlerinden kopartmış, ama halkın büyük çoğunluğunun salim aklını çelememiştir.

Terör örgütü özyönetim adı altında bağımsızlığını ilan edince, devlet bütün gücüyle temizlik harekatına başladı. Ama olan benim kardeşlerime oluyor. Biliyorum ki bölgede yaşayan mazlum, mağdur ve mahrum halk illallah dedi ve dişini sıktı, şu terör belasından artık kurtulmak istiyor. Çoğu zaten bölgeyi terk etti ve etmeye de devam ediyor.

Şehit evlerine düşen yangın da anne, baba eş ve çocuklara isyan ettirmiyor. Evini, barkını, çoluk, çocuğunu kaybetmiş Cizre ve Diyarbakır'daki halk da isyan etmiyor. Sabırlarını son tahammül noktasında hapsetmiş, dua ediyorlar. Bizim de gözümüz, kulağımız ve kalbimiz orada; "ne zaman sönecek Güneydoğu ateşi?" diye merakla bekliyoruz.

Dileğimiz; terör örgütünün temizlenmesi ve bir daha art niyetli hiç kimsenin kullanamayacağı şekilde düzenlemelerin ve yeni anayasanın yapılmasıdır. 

Gürcan Onat

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...