Cuma, 17 Mart 2017 09:04

Avrupa'da Irkçı Partiler ve Irkçılığın Yükselişi

Avrupa’da Türkiye’de yapılan anayasa değişikliği ile ilgili halk oylamasına karşı başlatılan aleyhte tutumun kökenlerini anlamak için iki sebebin üzerinde durulmalıdır. Bunlardan birincisi Türkiye’nin aşağılık psikolojisinden ve prangalardan kurtularak kendi medeniyet değerlerine dönme kararı, 2. Yaklaşık bir asırdan beri devam eden köleleştirici masonik yapı dolayısıyla kendi iç sistemi ile engellenmiş, iddialarından vazgeçmiş olan Türk ve İslam dünyasının yeniden ayağa kalkma iradesini, Türkiye’nin bu yöndeki liderliğini engelleme mücadelesidir…

Türkiye yaklaşık yarım yüzyıldan beri Avrupa Birliği’ne (AB) girme mücadelesi yapmaktadır. Önüne çıkartılan ekonomik ve sosyal kriterler dolayısıyla bu giriş imkânsız hale getirilmiştir. Dünkü komünist Doğu Avrupa ülkeleri ekonomik ve sosyal geriliklerine rağmen kritersiz, gerekçesiz, engelsiz AB’ye katılmıştır. Bu ikircikli tutum gözlerden kaçmamıştır.

Avrupa 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın her tarafından büyük ölçüde göç almıştır. Bu göçler ekonomik ve sosyal cazibe dolayısıyla olduğu gibi, iç savaş yaşayan ülke halklarının kurtuluş yolu olarak sığınması veya sömürge ülke halklarının taşınmasıyla gerçekleşmiştir.

Bu göçler dolayısıyla Avrupa’da İslam gittikçe kuvvetlenmiş, ikinci en büyük din haline gelmiştir. Balkan ülkelerinin AB’ye katılmasıyla birlikte Avrupa’daki Müslüman sayısı 35 milyonu aşmıştır. Bazı Avrupa ülkelerinin içindeki Müslüman sayısını olduğundan az gösterme eğilimi dolayısıyla bu sayının 45 milyon civarına çıkabileceği değerlendirilmelidir. Mesela kimi analistler Fransa’da resmi olarak 9,5 milyon K. Afrika kökenli Müslüman olduğu iddiasının yanlış olduğunu bu sayının 16-18 milyon arasına eriştiğini ifade ediyorlar. Avrupa’ya ciddi sayıda Müslüman göçmen akınının olması buna ilave olarak doğurganlığın yüksekliği, idari ve siyasi sistemde yer almaya başlamaları Avrupa kimlik değerlerinin aşınması/değişmesi endişesini doğurmuştur. İşte bu gidişat dolayısıyla ırkçı partiler sahneye çıkmıştır.

Irkçı partiler seküler bozulma, ahlaki değerlerde yozlaşma, insani değerlerin kaybolması, livata/gayritabii mukaranet gibi yaratılış dışı cinsi tercihlere yöneliş eylemleriyle savaşacağına; Nur Suresi (55)’de adam gibi Müslüman olmak şartıyla yeryüzünün Müslümanlara tahsis edilmiş olduğunu bilmeyerek Müslümanlarla saldırmaktadırlar.  “Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur… “[1]

İşin ilginç taraflarından biri de şudur: Avrupa’daki Irkçı parti ve Müslüman karşıtı hareketlerin hemen hemen hepsinin lider kadrosu Yahudi’dir. Nicolas Sarkozy[2], Filip Dewinter, Daniel Feret, Geert Wilders, Jörg Haider (Mason) vs gibi.

Avrupa’da ırkçı hareketleri idare eden ve yönlendiren medya organları, Fox, Time, Bild, The Guardien, Die Zeitung gibi gazete ve medya gurupları Rupert Murdoch[3] gibi Yahudi iş adamlarına aittir. Bu adamların medya imparatorluğu insanlığı her istediğine inandırabilmektedir. Mesela Eric Zemmour isimli bir İslamofobik yazarın 2014’de yayınlanan “Fransa’nın İntiharı” isimli kitabı satış rekorları kırmıştı. Faşist Ulusal Cephe kitabı savunmuştu. Göçmen düşmanı, anti-feminist ve gay karşıtı fikirleri ile bilinen Zemmour[4], Fransa’nın AB ve neoliberal politikalar sonucu ulus devlet olmaktan çıktığını iddia ediyordu. Fransa’daki Charlie Hebdo mizah dergisine saldırının yapıldığı gün yayınlanan bu kitaba ilaveten ( ilginç bir zamanlama!. ) aynı gün yazar Michel Houellebecq'in 2022 yılında İslami yönetim altındaki bir Fransa’yı anlattığı “Teslimiyet” adlı kitabı piyasaya çıktı. Bütün bunlar tesadüf olabilir mi?

ABD Yahudi sermayesinin AB’yi dağıtmak için uyguladığı ekonomik çökertme politikaları Avrupa’da 2008’den beri bir türlü düzelmeyen ekonomik ve sosyal sancılara sebep olmuştur. Bu ekonomik arka plan temelinde, 11 Eylül saldırılarının ardından yaratılan Müslümanların terörist olduğu algısı, Fransa'da krizin etkisiyle giderek daha fazla umutsuzluğa kapılan kesimlerde güçlü bir İslam karşıtlığı sancısı oluşturdu.

Ülkelerine gelen yabancıların ve özellikle “Müslümanların uyumları dinlerinden dolayı kesinlikle mümkün olamaz ve onlarla birlikte yaşamak imkânsızdır.” Düşüncesi yaratılarak Avrupa’yı kendi içinde hercü merce sürükleyecek çatışma psikolojisi medya üzerinden sürekli tahrik edilmektedir.


[1] Diyanet Kuran Meali

[4] Bazen iki yanlışın yanına bir doğru hedef koyarak da bu hareketleri kuruyorlar.

Suat GÜN

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...