Pazar, 16 Şubat 2020 22:22

Müzakere mi - Münakaşa mı?

....e göre
En basit bir meselede bile iki insanın anlaşamadığı çok defa görülen bir vakıadır; 
NEDEN?
- Hakikat tek, göreli mertebeleri çok.(Kesret) 
Keza, hakikatin mahiyeti aynıdır, ancak tecelli ettiği mazharlara göre farklılaşır, çeşitlenir.
- İslam literatüründeki 70 bin perde/ nisbi(göreli) hakikatler zinciridir.
Biz, hakikatin göreli mertebelerinden(yüzlerinden) birini veya bir kaçını merkeze alırsak, ona izafeten geliştirdiğimiz tasavvurumuz, düşüncelerimiz göreli olur. Davranışlarımız, duruşumuz ona görelileşir. Hakikat eksenli olmaz. Aynı konuda bir başkası da bir başka mertebeyi esas alır. Bu nisbi mertebelere göre çeşitlenen davranış ve duruşlar farklılaşır ve ihtilaf çıkar.
Herkesin adalet anlayışı kendine göre olur ise, herkes hak talep eder…
Hakikatler kesrette(çoklukta) dağılmıştır. Araba, cismi itibariyle yer altında dağınık olarak mevcuttur. Biz onları bir araya getirerek ilim ile terkip edip ortaya çıkarıyoruz…(istişare de böyledir. Hakikatin parçalarını farklı görüşler içinden bulup terkip etmektir.)
Her şey görelidir, yani her şey sizin bakış açınıza ya da referans sisteminize bağlıdır.
Nisbî hakikatler, nispet edildikleri şeye göre çeşitlilik gösterirler. Bir insan; birinin oğludur, birinin torunudur, birinin eşidir, birinin babasıdır, bir iş yerinin patronudur, bir kişinin danışmanıdır… Böylece, bir hakikat, nispetlere döküldüğünde yüzlerce göreli hakikat haline dönmektedir.
Renklerin, şekillerin, hususiyetlerin, zaman ve şartların devrede olduğu kesret dünyasında, izafiyetten( görelilikten) kaçmak mümkün değildir ve izafiyet, bu âlemin bir hakikatıdır. Bu dünya ‘hakaik-i nisbiye’ ( göreli hakikat) dünyasıdır. 
Mutlak hakikat, kendisini nisbîliklerle tanıtır. Çünkü insanlar hakikatleri bütünüyle değil, kabiliyetleri oranında idrak edebilirler.
Bilgimiz, algımız, görüşümüz, gerçekliğin yalnızca belli yüzlerini yansıtmaktadır. Yani, bu yüzlerden her birisi yalnızca göreli geçerlik taşımaktadır. 
Bu sebeple tartışma, münakaşa gerçeğin tek yüzünü savunmaktan öte gitmez ve gerçekliğin sonsuz karmaşıklığını hiçbir zaman tüketemez. Dolayısıyla, değişmez gerçeklik, karşıtlıkların içinde barındırdığı hakikatin bir yüzünün, diğer görüşteki ile bütünleşmesidir.
Göreli hakikat konusunu Hasan Cemal bile anladı. Biz de anlamalıyız ki, kendi görüşlerimizi hakikat, başka görüşü dalalet olarak nitelemeyelim.
Hasan Cemal:
-“Ben özellikle 1960’lı yıllarda, kendime göre gerçeği tekelime almıştım. Hiç kuşku duyulmayacak doğrulara sahiptim. Üstelik o doğruların evrensel geçerliği vardı. Öylesine inançlıydım. Bu doğruların herkes tarafından kabullenilmesi, tabii gerekirse zorla kabul ettirilmesi, yaşadığımız topraklarda mutluluğun kapısını açacaktı. Yeryüzü cennetinin anahtarları sanki bizim elimizdeydi. Böylece dünyayı değiştirmeye koyulmuştuk. 1960’lı yıllarda –Hasan Cemal- Sabah 31.1.93 s.15 İki nokta
-Görelilik algımız olmaz ise, her şeyi mutlaklaştırırız, dogmalaştırırız. Değişime kapalı olur, bir ömür boyu değişimsiz/tek zaviyeden bakışa mahkum olmuş bir yaşam süreriz. Başka düşünüş ve görüşlere kapalı hale geliriz.
İşte insanlar arasındaki çatışmaların temelinde, sözünü ettiğimiz görelilik hakikati bulunmaktadır. Bu göreliliği idrak edemeyenler, kendi durduğu yerden, kendi bağlamından algıladıklarını mutlak gerçeklik sandığı için, farklı görüşlere, farklı düşüncelere, farklı inançlara saygı duyması için bir neden görmez.
Bir an için gözlerinizi yumun, sonra açın. Gözleriniz sizi merkeze koyan bir görüntü serer önünüze…
Aynı şekilde, fotoğraflar çoğu zaman sanıldığı gibi mekanik kayıtlar değildir.  
Her bir fotoğrafa baktığımızda, o fotoğrafı çekenin sınırsız görünüm imkanları arasından o görünümü seçtiğini fark ederiz. 
Fotoğraf makinesinin objektifi, o fotoğrafın merkezidir. 
Bir resim tablosunda, nesneler ressamın tercih ettiği bir perspektife göre dizilmiştir. 
Kadastroda röpertaşı vardır.  Tüm ölçü bu taş ile başlar. Bu taş ile oynarsanız, tüm arazi kayar. 
Bir mekanda sonsuz nokta vardır. Bu sebeple sonsuz fotoğraf alabiliriz.  Röpertaşı bir arazide sonsuz noktaya konulabilir. Sonsuz plan ortaya çıkar.
Benim gördüğüm manzara, benim durduğum yer(e) göredir.
Analiz sahipleri kendi durdukları yerden bakarak, bu durdukları yere uygun tahliller yaparlar. 
Sonuçta, kendi durduğu yere göreli görüntü, görüş, bakışın ölçü alındığı bir bağlama sıkışıp kalmak kaçınılmaz olmaktadır.
İnsanlar, nesneler dünyasını olduğu kadar, anlamlar dünyasını da kendi durdukları yerden seyrederler ve o yerden gördüklerine göre hükümler verirler. 
İnsanların durdukları yer, elbette sadece mekan ile sınırlı değildir. İnsanların bilgi birikimi, mesleği, cinsiyeti, sosyal statüsü, inancı, bilgi mertebesi v.s. o insana has bir bağlam, bir duruş yeri belirler. Bu duruş yerleri de insanlar sayısınca çeşitlenir. 
İşte, bu anlamda her insanın bu bağlamı ve duruş yeri farklı olduğu için, görüşü, algısı da farklı olacaktır. 
Algımız, nazarımızın ihatası, şuhudu ve ilmimizin dairesi, kendi veri tabanımız-a nispetendir. İlmi ihatamıza göre tasavvur ederiz.(Merteb-i ilim)
Sorun, herkesin kendi durduğu yerden gördüklerini (durduğu yere göreli olanı) mutlaklaştırması…Nisbi hakikati, mutlak hakikat olarak algılamasından kaynaklanıyor…
Algılarımız....e göredir... Şu andaki algı dünyamız, bilgi ve birikimlerimiz(e) göredir. Bize mutlak doğru gibi gelir. Çünkü, insanlar her şeyi sadece kendine bakan yönü ile algılar. 
Göreli hakikati bilmeyen bir insan için hayat, kendisinin  baş rolde, diğer insanlar ve varlıklar figüran olduğu bir şeydir.
Yağmura nefis mertebesinden bakan bir insan, onu sadece nefsine bakan yönü ile anlamlandırır. 
Eğer o an yağmur onu ıslatıyor ise, soğuk ve çamur ise, hava kötü diyecektir. İhatası sadece nefis dairesi kadar…
Ama yağmurun tüm varlıklar açısından hikmetlerini ihata etse, tüm o varlıklar açısından anlam verse, o taktirde hava kötü yargısına varamayacaktır.
Sonuç: Bizim anlayışımız vaki değil, farazidir…e göredir.
Görüşlerimizi bu çerçevede ifade edersek, başka görüşlere de değer verir, münakaşa etmez, müzakere ederiz. Tahakküm etmez, istişare ederiz.
Umuma selam ve dualar.
Yusuf Çağlayan

Emekli Askeri Hakim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...