Perşembe, 21 Temmuz 2022 12:25

ABD’nin Truva atı F 35 Uçakları

Karşılıksız para basarak dünyayı haraca boğan ABD, silah endüstrisinde de dost ve müttefik ülkeleri sömürmeye devam ediyor. Bunu nasıl yaptığını anlatmadan önce meseleye ışık tutacak bir acı hatıramı paylaşmak istiyorum.

Bir NATO tatbikatı sırasında Muavenet isimli muhribimiz 2 Ekim 1992 tarihinde ABD’nin Saratoga gemisinden atılan iki adet Sea Sparrow güdümlü mermisi ile vurulmuştu. Gemi komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör ve beş denizcimiz şehit olmuş onlarca askerimiz ağır bir şekilde yaralanmıştı. ABD’nin kalleşçe vurduğu bu savaş gemimizle ilgili olarak bunun bir “kaza” olduğu ifade edilmiş ve olay iki ülkenin yöneticileri tarafından büyütülmeden kapatılmıştı.

Bu olaydan 9 yıl sonra gerçekleşecek olan 11 Eylül 2001 saldırısında da Dünya Ticaret Merkezi binasında bir çoğu itfaiye eri olan 2977 ABD vatandaşı göz göre göre patlayıcılar vasıtası ile öldürülmüştür. Bu saldırının iddia edildiği gibi bir terör saldırısı olmadığı dikine olarak çökertilen gökdelenlerden anlaşılmıştır. Öyle ki; hiçbir uçak ve güdümlü merminin çarpmadığı World Tower 7, aynı şekilde dikine olarak patlayıcılar yardımı ile yıkılmıştır.

Bu olayı anlatmamın sebebi; ABD derin devletinin amaçlarına ulaşmak için kendi vatandaşlarının canına dahi kıymaktan çekinmediğini ifade etmek içindir. Nitekim elinde bulundurduğu propaganda araçları ve büyük askeri güç sayesinde dost devletlere hatta düşman gördüğü ülke insanlarını dahi kahpe bir şekilde öldürebilmektedir.

Muavenetin vurulması olayına dönecek olursak; 1992 yılında kesinlikle kaza olma ihtimali bulunmayan bir başka cinayet işlenmiştir. Zira ABD, olayda yaralanan ve tazminat için mahkemeye başvuran subay arkadaşımın verdiği bilgiye göre; inanılmaz bir skandala imza atmıştır. İlgili ABD makamları kaza nedeniyle Amerikalı subayların kariyerlerini meslekî yönden etkilemeyen cezalar vermiştir. Nitekim USS Saratoga’nın Komutanı Albay James M. Drager ile saldırıdan sorumlu yedi subay mahkemeye sevk edilmeyerek sadece “disiplin cezası” almışlardır.   

Muavenet muhribinin İkmal subayı benim arkadaşımdı ve sağ el ve ayak bilekleri şarapnel parçası ile kesilmişti. ABD mahkemelerinden kaza nedeniyle tazminat almıştı. Fakat meselenin içyüzünü gayet iyi biliyordu. Ben de silah elektronik subayı olmam nedeni ile Sea Sparrow güdümlü mermilerinin nasıl çalıştığını gayet iyi biliyordum. Hedefi vurana kadar takip edilmesi gereken bir mermi, üstelik iki adet fırlatılmıştı. Bu olay bir kaza değil apaçık bir şekilde “Türkiye’ye gözdağı verilmesiydi”. Çünkü kazanın hemen öncesinde Türk heyeti ABD’de bulunuyordu. Türkiye’ye verilmesi planlanan gemiler “eski teknolojiye sahip olduğu” gerekçesiyle reddedilmişti. ABD’nin bu karara karşı gözü dönmüş kahpelikte zirve yapacak şekilde gemimizi vurmasına sebep olmuştu. Sonuç olarak Türkiye’ye verilen gözdağı etkili olmuş ve buhar ile çalışan eski teknolojiye sahip 9 adet Knox sınıfı gemi Türkiye’ye verilmişti.

Aradan 30 yıl geçti. ABD artık eski pervasız ve acımasız silah pazarlama yöntemlerini değiştirmişti. Bu kalleş ve vahşi yöntem yerine gizli ve teknoloji yoğun yazılımlar kullanmaya başlamıştı. Çünkü satmış olduğu silah araç gereçleri üzerinde bulunan sistemler bir ülke için hayati derecede önemli askeri sır barındıran mahrem bilgileri ABD’nin emrine veriyordu.

İşte Rusya’dan aldığımız S 400’leri bahane ederek parasını ödediğimiz F 35’lerin Türkiye’ye verilmemesinin altında yatan en önemli sebeplerden bir tanesi Türkiye’nin hava kuvvetlerinin lojistik bilgilerini ABD ile paylaşmak istemeyişinden kaynaklanmıştır.

Türkiye, kendisine karşı FETÖ ve PKK gibi terör unsurlarını semirtip büyüten ABD’ye mahrem askeri bilgilerini vermemek için F 35 alımına soğuk bakmıştır. Hâlbuki kurucu ortaklar arasında yer alan ve Aselsan, TUSAŞ-TAI gibi yedi Türk firmasının üretiminde katkısı bulunan bu uçakları almak; Türkiye’nin hakkıydı. Fakat devlet aklı, ABD’nin ipiyle kuyuya inilmeyeceğini bildiği için göstere göstere Rusya’dan S 400’leri almıştı. Bunun sonucunda ABD’nin ticari anlaşmaları haksız bir biçimde yırtıp attığını ve proje ortaklarını yarı yolda bıraktığını cümle aleme göstermeye de muvaffak olmuştu. Ticari bir skandala imza atan ABD bunun bedelini bir şekilde ödemek zorunda kalacaktır.

Türkiye, F 35 gibi pahalı fakat çok gelişmiş bir teknoloji yerine kendi Milli Muharip Uçağını geliştirmeyi ülke menfaatleri açısından çok daha fazla yararlı görülmüştü. Nitekim5’inci Nesil Savaş Uçağı” F-35’in çok tehlikeli yönleri vardı. Zira kafa karıştıran ve adeta bir “Truva Atı” olan Autonomic Logistics Information System (ALIS) yani “Otonom Lojistik Bilgi Sistemi” kullanılmayacaktır. Türkiye’nin askeri sırları ve lojistik bilgileri hiçbir zaman ABD’nin eline geçmeyecektir. Çünkü bu sistemin amacı, çeşitli kaynaklarda F-35 savaş uçaklarının harbe hazır halde kalmalarını sağlayacak gerekli lojistik hattın ve yedek parça temininin, dünya geneline yayılmış bir internet ağı ile otonom şekilde oluşturulmasını sağlamak olduğu çok iyi bilinmektedir.

Hindistan, Türkiye gibi S 400 silah sistemini Rusya’dan aldı. Fakat ABD Temsilciler Meclisi Türkiye gibi Hindistan’a yaptırım kararı almadı. Bu çifte standart uygulaması; dost ve düşmanlarımızı tanımak açısından Türkiye’nin ne kadar doğru yolda olduğunun bir göstergesidir, vesselam…

Dr.Vehbi KARA

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...