Cuma, 29 Mart 2024 12:15

Tercih Zamanı Geldi Yine

Her tercih aynı zamanda karşı duruş değil midir; karşı düşünceyi, karşı duyguyu, karşı anlayışı, karşı siyaseti reddetme tercihi gibi. Hem öyle hem Böyle olmak mümkün mü?

Aynı düşüncenin renk zenginliği; düşünce tercihlerini göreceli kılar. 

Bu görecelik üzerinden sahici çarpışma yapmak; tamiri zor yıkımlara, telafisi zor kırılmalara, ıslahı zor karmaşalara sebebiyet verebilir.

Bütün putlara hayır, sadece Allah’a evet. Bu kılıçla ipi kesmeden tevhid bayrağı ilan edilir mi? Hayat; bu tercihinde samimi olma sınavı değil midir? 

Musibetler, hastalıklar, sıkıntılar, fakirlik; genişlik, bolluk, sevinç, Hüzün, İmtihanın iki farklı boyutu, tahte revallinin yükseliş ve alçalışları gibi; bazen sabır, bazen şükür.

Evet, ne büyük bahtiyarlık, ne büyük saadet; sabrın ve şükrün kanatlarında ubudiyet burcuna uçmak; hayatı bu pencereden seyretmek, hakikati bulmak, hayra erişmek, hayrı haliyle teşhir etmek…

Yine Sandık başına gidiyoruz: zaten hep yanımızda değil mi..? Zarf aklımızda, mühür kalbimizde; bazen sokakta, bazen evde, bazen işyerinde; farklı zamanlarda, farklı mekânlarda evet ve hayır tercihleri kullanıp duruyoruz, Ömür bittiğinde; gerçek kazanımı ve kaybedişi o zaman göreceğiz.

Ömrümüzün tek adamı biziz. Hayatta attığımız her adım, tek adam adımıdır; o adımlar bizi ya yüceltecek veya alçaltacaktır.

Dünya dönen bir sandık; bir gece, bir gündüz. Evet’in beyazına büründüğü gibi hayır’ın karasına da bürünüyor; tevhid güneşi ise sönmeyen ve değişmeyen bir güneş.

Ayağımıza diken battığında, başımıza musibet geldiğinde, büyük nimetlere eriştiğimizde; o güneşin ışığıyla değerlendiriyor, yorumluyor ve yol çiziyorsak; bu yolu tercih etme evetin’de samimiyetle yürüyoruzdur.

Kainat sultanı da ilahi kelemetullah davasını omuzuna yüklediğinde de tek’di ama yalnız değildi…o teklik içinde tevhidi müdafaa ederken aslında vahidiyet sırrı içinde çoktu ve kalabalıktı ama nasıl kalabalık, ama nasıl kemiyet içinde keyfiyet vardı hiç mütalaa edebildik mi…?

Peki o Zaman; şimdi bu kudsi davayı omuzlayan “reis”neden yalnız veya bir avuç insan kaldı…? 

Neden 2002 dava ruhunun mücahitleri şimdi yoklar veya azaldılar ve nerelere savruldular..? kendimize göre haklı bir  sebeple kızdığımız dava adamını yalnız bıraktığımızda yaşadığımız ahir zamanın O okçular tepesinin savunucuları nefseni davranıp ta Merkezi zayıf bıraktığında beklemediğimiz bir sonuçla karşılaşırsak mazaallah kim hesap verecek..?

Gerçek Dava adamı ve ne yaptığını bilip uzak hedeflere kilitlenen; Reis-i Yalnız bıraktığımızda karşılaşmak istemeyeceğimiz hazin bir sonuç çıkarsa  kim hesap verecek veya pişmanlık ne fayda verecek veya dizine vurup dövünmek ne kazandıracak “Basra harap olduktan sonra” 

Dostlar  demem O ki; Küçük hesaplar içine girmeden büyük davayı hedefe koysak da 31 Mart gecesi mazallah eyvahlar olsun demesek..! Fiili duamızı yapıp bekleyelim görelim… mevlam neylerse güzel eyler deyip içeri girmeden pencereden seyredelim inşallah

 

Mehmet Kanmaz

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...