Babam ihraç edildikten sonra, evde değişik bir hava vardı. Daha 5 yaşındaydım, ihraç kelimesinin anlamını bilmiyordum. Herkes babamın işten çıkarıldığını söylüyordu. Neden diye sorduğumda ise, annemde, babamda gülümseyerek cevap veriyordu: “namaz kıldığımız için yavrum…” 5 yaşındaydım ama namazın kötü bir davranış olmadığını idrak edecek bir bilince sahiptim… Düşünüyordum, namaz insana ve etrafındakilere nasıl zarar verir diye?
Büyüdükçe anlam buluyordu irtica ve ihraç kavramları... İhraç edilen tek asker babam değildi. Kimileri bunu atlatacak iradeye sahip insanlardı ama kimileri için ise hayat tamamen altüst olmuştu. Ve ben başımı hiç öne eğmedim, babamın ve annemin irticai faaliyetlerinden dolayı… Aksine imanımızdan dolayı, ordudan ve vaat ettiklerinden mahrum kalmak bir onurdu bizim için… Bir gün eski resimler arasından bir resim buldum… Babamın ve arkadaşlarının olduğu bir resim... Resimde herkesin yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Ve resmin çekildiği tarih, babamın ve arkadaşlarının ordudan ihraç edildiği günün tarihiyle aynıydı. Onlar başını öne eğmedi çünkü Müslüman olmak ayıplanacak bir kavram değildi!
Bir çok fedakarlıkta bulunmak zorunda kalıyorduk, ama bunu Allah rızası için yapmış olmak bizi teskin ediyordu. Örtülüyüm ve ülkemde bulunan başörtüsü yasağından dolayı yurt dışında Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği bölümünde eğitim ve öğretim görüyorum. Ailemden uzak kalmak benim için zor ve bir başka fedakarlık. Ama üniversitede irticai faaliyetten dolayı yargılanmıyorum. Kendi ülkemin insanlarından göremediğim saygı çerçevesini, burada farklı dine mensup insanlardan görmek, kendi ülkemin insanları adına üzücü bir durum… Ayrıca burada en sık karşılaştığım sorulardan biri, “ farklı dinden ve milletten insanların olduğu bir ülkede başörtülü eğitim alabilirken, çoğunluğu Müslüman olan kendi ülkende, nasıl oluyor da başörtülü okuyamıyorsun?” kendi ülkemde eğitim alamamak, ailemden uzak kalmak hem benim için hem ailem zor olsa da, başörtümün önemini ve neyi simgelediğini biliyorum. Ve bu önem, fedakarlıklarımızın boşa olmadığını hatırlatıyor bana. Babamın istikrarı, annemin tebessümü ve şefaatine mazhar olmayı umduğumuz Allah için kıldığımız namazımız güç veriyor bana. Belki buruk, özlem dolu ama sağlam bir amaç için, Allah için buradayım ben!
Sümeyra AY
Alayını satmayacak kadar tecrübe ve vatan sevgisiyle dolu olan, namazı, abdesti, orucu bilen, sülalesi hacı olan emekli tümgeneral;
Ailesine ve çocuklarına gelecek vaat etmeye çalıştığınız o askerin kızıyım ben. Ayıpladığınız şeye bakarak, bunca yıllık hayat tecrübenizden “ayıp” kavramını öğrenememiş olmanız çok üzücü. 19 yaşındayım ve örtülüyüm. Ve o askerin kızı olarak bana vaat ettiğiniz istikbalden, şefaatinize(!) mazhar olamadığımdan olsa gerek, daha parlak ve sağlam bir geleceğim var! Pişmanlığınız için içten bir hüzün duyduğumu belirtmeliyim ve keşke o an, benim kimliğimi değiştiremeyecek olan o defteri dürmenizi dilerdim.
O acayip giyinen hanımın kızıyım ben! Sizin çok yönlü, ileri görüşlü dünyanızdan baktığımızda, bende toplumda aynı acayip havayı estiriyorum. Müslümanlığını insanın içine yakıştırmanız, dışa vurulduğunda “acayip hava estirmek” kavramıyla bütünleşiyor olsa gerek sizin için… ve bu havanın sizi ürpertmesi, bu ürpertiyle askerlerinize karşı içinizde bir gelecek kaygısı taşımanız, açıkçası beni derinden etkiledi.
Eğlencelerinize katılıp, komutanlarının itibarını kazanamayan o askerin, ve bu itibarla modernleşemeyen(!) o askerin hanımının kızıyım ben… ve sizden gelecek bir onurlandırma ile hayatta sahip olacağım konumdan çok uzakta olduğum için çok mutluyum! Sizi hayat tecrübelerinizle ve pişmanlıklarınızla baş başa bırakıyorum…
Sümeyra AY…