Uyarı

JUser: :_load: 989 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.
Perşembe, 01 Eylül 2022 14:36

Geçmemiş Zaman Günlükleri / Güneşi Bekleyen Adamlar

Güneşi Bekleyen Adama

                                                                                                                               Sevgili Hasan Aycın’a

 

Ağrı Dağı’ndayım. Yıl 1995, biraz Temmuz biraz Ağustos…

Susuzdu Ağrı dağı. Karlı ve kuraktı.

Yağmur ve kar suları, içecek bir damla su kalmaksızın yitip gidiyordu.

Korgan Kışlası’nda, 2200 metre rakımda, silâhların kuşatması altında, Erivan’ın Iğdır’ın ışıklarına bakarak geçirdiğim geceler…

Silâhları, insanları da kuşatan bir dağ deryası Ağrı. Güneşi bekleyen adamlar, tetikte elleri, gecenin koynundalar.

Burada gece uykuları yoktu. Çın çın öten gecenin sessizliğine karışan telsiz konuşmaları, mesajlar, silâhların mekanizma sesleri. Aniden gecenin karnında patlayan top ve makineli tüfek sesleri.

Korgan Kışlasının hâkim bir tepesinde, küçük çadırlarında, gerginliğin alevli noktalarına aldırmaksızın en derin uykularına gömülen genç askerler arasında jeneratörün aydınlattığı bir aracın içindeyim.

Kimi zaman yakın bölgelerde turlara çıkarak geceyi tüketmeye çalışıyorum. Ay, her yanı aydınlık haliyle Ağrı Dağı’nın buzul kısmını karanlıklardan ayırıyor. Büyük bir taş kütlesinin üzerindeyim.

Erivan ışıklarla titreşiyor. Dünyanın en uzun şehri…Iğdır yeşil ve verimli. Doğu Anadolu’nun Çukurovası diyorlar. Doğubayazıt karayolunda, Ahıska Türkleri için yapılmış prefabrik göçmen evleri dolup taşıyor. Iğdır’ın dağ köyleri boşaltılmış. İğreti, basık, toprak damlı evler iç acıtan  boynu bükük  bir yalnızlığa gömülmüş. Çoğu bakımsızlığa dayanamayarak çökmüş bile. Çoluk çocuk ortada kalan insanlara Iğdır’da başını sokacak bir yer gösterilmemiş.

Gece ağır aksak yürüyor… Gece serin. İçiçe kuşatmalarla sürüyor burada hayat. Yaşadıklarım, matematiğe sığmayan, mantığı olmayan hayatın garip bir rengi…Biz Ağrı dağını kuşatıyoruz, o da bizi… Geceyse her şeyi… Küçük el radyomun sesini, Ermeni radyosunun güçlü frekansı bastırıyor.

Güneşi özleyerek geceyi yürüyorum. Kum tanecikleri dökülmeyi sürdürüyor. Yanımda Kur’an ; öte yanda soluğumu daraltan gecenin, kuşatmaların, gergin bekleyişlerin, çığırından çıkmış kardeş kavgasının, sürgüne gönderilmiş bölge insanının acı ve gözyaşının atmosferi…

Sorun oluşturan ne varsa kutlu Kitaba uzak durmanın, işine geldiğinde onu dolgu malzemesi olarak kullanmanın içimizi  çürüten iki yüzlülüğü… Kimse bu ikiyüzlülüğe dur demiyor. Gerek görüldüğünde yukardan ayetler, hadisler atacaksın ama kutlu Kitap sorunlarımızın çözümü için ne söylüyor dönüp bakmayacaksın.

Geçici çözümler, yalan yanlış analizler, kitabına uydurulmuş gerçeklikler. Kitap hem varmış gibi, hayata dokunmak istediğinde yokmuş gibi davranmak, hangi ahlâkî ilkenin içine sığar?

Bir yanımda ölü seviciliği yasaklayan, hayat veren Kur’an… Öbür yanımda Kemal Tahir, Alev Alatlı, Filistin, bir de elleri- gözleri bağlı getirilen yaşlı köylünün gözlerimden silinmeyen görüntüsü…

İlkeli olmayı istemeyişimiz, acılarımız üzerinden menfaat devşirecek acımasız duygusuz kalpsiz insan müsveddelerine dönüşümüzün utanç fotoğrafı. Barış ve esenlik değil kan ve gözyaşı üzerine inşa edilen bir düzenin dünyaya söyleyeceği sözü olabilir mi?

Paylaşılmayan, kabul edilmeyen de olsa bizi içine çeken bir anafor, hepimizi yakan bir ateş, kara bir sayfa, Allah karşısında hesabı verilemeyecek eylemler, Müslümanlığın gereğini yapmaktan uzak anlayışlar…Acıya ve zulme ortak eden bir yolculuk bu… (02 Eylül 1997, Ankara)

 

31.08.2022, Kardelen/Ankara

Mehmet Yavuz AY

 

 

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...