Pazartesi, 24 Mart 2008 05:15

Türk Politbürosu var mı? Topal Osman'dan Veli Küçük'e

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Türkiye olağan olmayan bir süreçten geçiyor. Bu konuda herkes müttefik!

Krizin varlığı kabul ediliyorsa bu krizin nasıl yönetileceği önem kazanır.

Kriz yönetiminin bazı temel kuralları vardır. Birincisi krizi çözme sorumluluğu taşıyan kişiler soğukkanlı olmalıdır. İkincisi karşı tarafı anlamaya çalışmalı, üçüncüsü kimseyi sorgulayıp aşağılamamalıdır. Dördüncüsü ise konuya objektif yaklaşacağını hissettirmelidir. Bütün bunları yaparken açık, dürüst ve güven verici olmak gerekir. Acelecilik kriz yönetiminde başarıya ulaşmaya mani olan en büyük engeldir. Anlaşıldığını hisseden kişi, karşı tarafın fedakarlıklarını görerek bu duyguyu geliştirir.

            Savaşlarda komutan düşmanı kuşattığında bilerek zayıf bir alan bırakır ve bilerek nefes aldırır ve kaçışa göz yumar. Bunu yapmazsa karşı tarafı bedenen yok etmek düşmanlığı bitirmediği gibi yeni düşmanlık tohumları attırır. Bu tarz davranış zalimlik olur. Önemli olan düşmanın vücudunu ortadan kaldırmak değil ona zihninde yenildiğini kabul ettirmektir. Savaş gerçekten o zaman biter.

            Devlet içinde güç çatışması var. Acımasız yaklaşımlar, ümitsiz insanların ümidin tükendiği anda kahramanlaşmasına neden olur. Gerilim büyür. Önemli olan zihinlerde çeteciliğin bittiğinin anlaşılmasıdır. Bunun yolu da çetelerin yukarı bağlantılarının ikna olmalarıdır.

            Sovyet Birliği’nde bir üst resmi kurul vardı: Politbüro. Yasaların üstünde, topluma hesap vermeyen, parti kapatabilen, dokunulmaz insanlardan oluşan bir  politbüro kuruldu. Sovyetler Birliği kızıl ordunun zayıflığından değil politbüronun tükenmesinden dağıldı. Akil insanlar sistemi kontrol edemediğini hissettiler ve soğuk savaşı bitirdiler.

            Türkiye’de görünürde böyle bir üst siyasi kurul yok. Türkiye siyaseti ekonomisi gibi iki yüzlü… Paralel ekonomi olduğu gibi paralel siyasi irade de var.

          Yazılı olmayan kurallara sahip olan Türk Politbürosu yenilgiyi artık kabul etmelidir.Türk Politbürosu 27 Mayıs’ta askeri darbe yaptırdı. Cuntacı bir teğmen Genelkurmay başkanını tekmeleyebildi. TSK bundan ders çıkardı. Eğer bir darbe yapılacaksa emir komuta zinciri içinde bütün orgenarellerin oluru ile yapılmalıydı. Bu mutabakat sadece 12 Eylül’de sağlandı.

         

Artık TSK darbenin çözüm olmadığına inandı. Cuntacılara da geçit vermeyecek temel ilkeler sarsılmadıkça hiçbir yasa dışı eyleme karışmayacak.

         

Topal Osman’dan Veli Küçük’e

          Topal Osman’ın gönüllü alay komutanı olarak kurtuluş savaşında önemli hizmetleri vardır. Orta karadeniz bölgesinde Rum Pontus isyanının bastırılmasında büyük rol oynamıştı. Enver paşanın Anadolu’ya girmesini de engellemişti. Atatürk’e çok sadıktı. Muhafız Tabur komutanı idi. Trabzon milletvekili Ali Şükrü Beyin Atatürk’e hakaretine dayanamayıp evine çağırarak boğdurmuştu. Suçlu aranırken başı kesilmiş olarak bulundu. Konuşması istenmemişti. O tarihten sonra Atatürk bu tarz kişileri yanında bulundurmadı.

            Veli Küçük benzer kahramanlıkları olan birisidir. Jitemi kurdu. Kimsenin göze alamadığı antiterör eylemlerini başardığı Jandarma içinde söylenir. Acaba oda mı kontrolsüz eylemler yaptı? Eğer öyleyse inşallah akibeti Topal Osman ağaya benzemez.

            Cumhuriyetimizin Topal Osman ve Veli Küçük’lere ihtiyacı yoktur. 1923’teki ilkel tepkilere de gerek yoktur.

            Veli Küçük bir olayda kendi başına hareket ettiyse on olayda belli koordinasyonlarla hareket etmiştir. TSK artık onu savunamaz.

            Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkeleri kesinlikle oturmuştur. İnsanlar büyük çoğunlukta hem dindarlığı, hem laikliği benimsemektedirler. Hem de demokrat olmak istiyorlar. Laikliği çok sınırlı ve dar bir biçimde tanımlayıp ‘ya şeriat ya laiklik’ ikilemi içerisinde insanlarımız bırakılmamalıdır.

            Toktamış Ateş hocanın çok anlamlı tespitinde olduğu gibi ‘ya şeriat ya da darbe’ ikilemi içerisinde bırakılan insanlarımızın tercihi felakete neden olur.

            Toplumun üçte birinin laikliğin geleceği konusunda ciddi kaygıları var. Bu kaygıları korkulara dönüştürürsek karşıtını beslemiş oluruz. Dini kimliklerini tehlikede hissedenler de radikalleşirler.

            Eğer Türkiye’de gizli bir politbüro varsa Ergenekon uzantısı ona aittir. PARALEL DEVLET’in kendi uzantısını yok etmesi gerekmez. Cem Ersever, Abdullah Çatlı imha edildi de ne oldu? Veli Küçük’ün benzer akıbete uğramasına gerek yoktur.

          Milletin egemenliğine, kendini idare edebileceğine inanalım ve  hukuka güvenelim.

          Uzlaşmayı önemseyen bir hükümet var iktidarda. Aile içindeki kavgalar şiddetle çözülmez. Evrensel hukuk standartlarını, Avrupa Birliği standartlarını kabul zemininde el sıkışmaya ihtiyaç vardır.

          Hükümet Sirkeci işportacıları gibi zabıtadan korkup tezgahı alıp kaçan türden eski hükümetlere benzemiyor.

          Birlikte yaşamaya hem mecburuz hem mahkumuz. Savaşlar zihinlerde başlar ve zihinlerde biter. Bunu unutmamalıyız.

          Bütün dünya bizi izliyor. Anayasa mahkemesi Türkiye’yi değil dünyayı etkileyecek bir karar verecektir.

        Anayasa Mahkemesinin emirle değil hukukla karar vereceğine, konulara sadece ideolojik değil sosyopsikolojik ve evrensel normlar penceresinden bakacağına inanıyoruz.  Bu sorumluluğu hissedelim.

        Rejim adına topluma tuzak kuranlar avcıların değişebileceğini de hesaba katmalılar

Son Düzenlenme Çarşamba, 30 Nisan 2008 12:12
Prof.Dr. Nevzat Tarhan

Yönetim Kurulu Başkanı

www.nevzattarhan.com | Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...