Pazartesi, 15 Nisan 2024 15:32

31 Mart vakası 31 Mart yerel seçimleri sonrası tekerrür mü ediyor?

31 Mart vakası Osmanlı bakiyesinin yerle bir edilmesinin fitilini ateşleyen yegâne algı operasyonudur. Hassa Ordusu komutanlarından habersiz tanınmayan bilinmeyen sakallı sarıklı hocalar Taş Kışla ’da askere vaaz ederler.

Sahte üniformalar giydirilmiş İttihat ve Terakki yöneticileri Bahaeddin Şakir, Mithat Şükrü (Bleda) ve Ömer Naci beyler başlarındaki siperli şapkayı Sultan II. Abdulhamit Han emri ile giydiklerini izhar ederler.

Vaaz veren hocalar askeri dini telkinle coştururken siperli şapka galeyana getirecek bir etki oluşturmuştur.

Asker Ayasofya’ya yürüyüşe başlar. Ancak araya karışan bazı silahlı kişiler fark edilmemiştir. O şahıslar havaya ateş ederken askerlere “ne duruyorsunuz sizlerde ateş edin” diyerek pimi çekerler.

Meclis civarında silahlar patlar. Hüseyin Cahit (Yalçın) zannettikleri Şekip Arslan adlı Lazkiye milletvekili yanlışlıkla öldürülür.

Bir başka yanlışlıkta Meclis başkanı Ahmet Rıza Efendide yaşanır ve onun yerine Adalet Bakanı Nazım Paşa vurulur.

Sonra Hareket Ordusu devreye girer. Kutlu sultan bir tek askerin dahi burnunun kanatılmaması emrini vererek kanlı bir çatışmanın çıkmasını engellemek ister.

Sonrası malum. 31 Mart Vakası ve Osmanlının yıkılışına giden süreç…

Hazır laf buradayken Büyük Doğu Dergisini kapatan bir şiirden bahsetmeden geçmeyeceğim;

“Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasi Padişahına!” 

Bu şiir 1949'da Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde yatarken avukat eşliğinde hâkim tarafından sorguya çekilen ve 31 Mart'ı biz tertipledik! Diyen Filozof Rıza Tevfik’e aittir.

O gün; “Hasta yatağımdan söylediğim bu sözlere tarih kulağını kabartsın!” Diyerek bir itirafı tarihin şahitliğine not düşüyordu.

Peki bugün ne değişti sizce? Hiçbir şey…

31 Mart seçimleri öncesi YRP üzerinden başlatılan İslami kesimi siyaseten bölme kurgusu seçim sonrası provokasyonlarla devreye alınmaya çalışılıyor.

GEZİ olaylarında polisin orantısız müdahalesi, Müthiş Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun düşürülen Rus Uçağının “emrini ben verdim” çıkışı bunlardan biriydi. Altından FETÖ parmağı çıkmadı mı?

Aynen onlarda olduğu gibi bugünde başörtülü aktivist olarak sahaya sürülen sözde dindarlar ile aynısı yapılmaya çalışılıyor.

Daha dün polisin başörtüsünü söküp aldığı 28 Şubat’ın soğuk yüzünün muhatabı annelerin çocukları kendilerine sokakta, kamuda, okulda, her zaman ve her yerde bu imkânı sağlayan iktidara dahası Recep Tayyip Erdoğan’a karşı adaleti, vicdanı, hak ve özgürlükleri hatırlatır olmuşlar.

Dünün FETÖ ablaları, bugünün Süleymancı ablaları belki de 31 Mart vakasında askerin arasına karışan provokatif silahlı kişiler gibi başörtülü evlatlarımızın arasına karışmış olabilir mi?

Daha dün İsrail ile Ticaret kesilsin sloganı ile sokağa dökülen başörtülü kızlarımız Başkan Biden’ın darbe ile indiremedikleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “seçimle, demokratik söylemlerle yeneceğiz” çıkışını haklı çıkaran bir eyleme imza attılar.

Batıda polis kurşunu ile her gün haksız ölümler olurken, başörtülü eylemcinin yeşil tişörtlü bir polisimizin “yüzüne tükürüp, Allah belanı versin çıkışıyla beraber ağza alınmayacak küfrü” ile tahrik etmesi sonrası oluşan görüntüler üzerinden provokatif bir eylem hazırlığının provası olabilir mi?

İnsanlığın doğası gereği bir refleks ile ortaya çıkan görüntüler son derece insani değerlendirmelere tabi tutulmak yerine başörtüsü muhafızı iktidarı başörtüsü ile karşı karşıya getirmek için kurgulanan bir algıdan başka bir şey değildir.

Ak partilileri seçim yenilgisi ile meşgul ederek gerçek gündemden uzaklaştırıp yepyeni bir 15 Temmuz devreye sokulmaya çalışılıyor.

Gazze'ye destek yürüyüşünü provoke ederek kurdun sevdiği dumanlı hava oluşturulmaya, devletle milletin bağı koparılmaya ve Reis etkisizleştirilmeye çalışılıyor.

Dün patates soğan üzerinden algı oluşturan güçler, bu seçimde emekliler üzerinde aynı amaçla çalıştı. Ve dahi başarılı oldular.

Oltaya ise “sakallı hacı emmiyi” takmayı başararak insanımızda ki İslami bilginin sığlığını, şuursuzluğunu ortaya koydular.

Oyun çok büyük! Oyuna gelmemek gerek. Aksi takdirde II. Abdülhamid Han’ın vefatında söylenen şu dizeler;

“Sen değil, naaşın hükümdar olsa elyâkdır bize
Dönsün etsin taht-ı Osmânîye tabutun cülûs.”

Yarın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için de söylenecektir.

Sakın aklınızdan çıkarmayın!




Rıza Tevfik Bölükbaşı Şiirleri / Sultan Abdülhamid Han'ın Ruhaniyetinden İstimdat

Sultan Abdülhamid Han'ın Ruhaniyetinden İstimdat

Nerdesin sevketlim, Sultan Hamid Han?
Feryâdım varır mı bârigâhina?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Su nankör milletin bak günâhına.

Tahkîre yeltenen tâc ü tahtını
Denedi bu millet kara bahtını
Sınadı sillenin nerm ve sathını
Rahmet et sultanım suz-i âhına.

Târihler ismini andıgı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına!

“Pâdişah hem zâlim, hem deli “dedik,
Ihtilâle kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik;
Çalıstık fitnenin intibahına.

Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz!
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz!
Sade deli değil, edepsizmişiz!
Tükürdük atalar kıblegâhına!

Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena,
Bir sürü türedi, girdi meydana.
Nerden çıktı bunca veled-i zinâ?
Yuh olsun bunların ham ervâhına!

Bunlar halki didik didik ettiler,
Katliâma kadar sürüp gittiler,
Saçak öpmeyenler, secde ettiler,
Bir âsi zabitin pis külâhına!

Haddi yok, açlıkla derde girenin,
Sehpâ-yı kazâya boyun verenin,
Lânetle anılan cebâbirenin,
Bu, rahmet okuttu en küstâhına!

Çok kişiye şimdi vatan mezardır,
Herkesin belâdan nasîbi vardır,
Selâmetle eren pek bahtiyardır,
Bu şeb-i yeldânın şen sabahına!

Milliyet dâvâsi fıska büründü,
Ridâ-yi diyânet yerde süründü,
Türkün ruhu zorla âsi göründü,
Hem Peygamberine hem Allah’ına.

Sen hafiyelerle dem sürdün ancak
Bunlar her tarafa kurdu salıncak
Eli, yüzü kanlı bir sürü alçak
Kemend attı dehrin mihr-u mâhına.

Bu itler nedene bana salmadı,
Bahalıydı başım kimse almadı,
Seyrandan başkaca iş de kalmadı,
Gurbet ellerinin bu seyyahına!

Hoş oldu cilvesi Cumhuriyetin,
Tadı kalmamıştı meşrutiyetin,
Deccal’a dil çalan öyle milletin,
Bundan başka çare yok islahına.

Lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin
Âhıretten bile himmet eylersin,
Çok çekti şu millet murada ersin,
Sefâat kıl şâhım mededhâhına...

Rıza Tevfik BÖLÜKBAŞI

Ersan Ergür

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...