Cuma, 09 Aralık 2011 10:38

Zaman Tüneli

Kur’an-ı Kerimde yüce Rabbimizin bize ilettiği kıssalar;yaratılış hikmetini,yaşadığımız olayların gerçek yüzünü,insan davranışlarının hakikatini ve gelecekte karşılaşmamız muhtemel gelişmelerin gizemiyle ilgili sırlar verir.

Kıssaların her birinin işaret ettiği farklı mesajlar olduğu gibi,birbirinden güzel tasavvurları bize aktarmaktadır.

Bunlardan beni en çok etkileyen ve düşündüren Ashab-ı Kehf kıssasıdır.

Olayın geçtiği yer ve zamanla ilgili çok farklı rivayetler olsa da,önemli olan Rabbimizin bu kıssa ile bize bildirdiği hakikatlerdir.

İskenderun’da görev yaptığım dönemde,Tarsus’daki Ashab-ı Kehf’in sığındığı rivayet edilen mağarayı defalarca ziyaret etmek nasip olmuştu.

Bu kıssada;zamanın,mekanın mutlak malikinin,kuvvet,kudret ve hüküm sahibi Allah (c.c)  olduğu,yaratan,yaşatan,öldüren ve yeniden diriltip hesaba çekeceğin de  O olduğu açıkça ortaya konmaktadır.

Zaman,yeryüzünde yaşayan insan ve varlıklar için bir anlam ifade eder.Zamana mahkum olmak,makam ve mevki ne olursa olsun, insanın aczinin işaretidir.

Halbuki Allah (c.c) zamandan ve mekandan münezzehtir.

Bu kıssada,adeta zaman mevhumu altüst olmakta,yeniden diriliş ve ahiret gerçeği dünyada sahnelenmektedir.

Üç yüz yıl (üç asır)’ dan fazla uyutulan insanlar,”bir gün” uyumuş gibi yaşamaya devam ettiriliyor.Onların idrakine göre,alışageldikleri şekilde hayat devam ediyor ama dış dünyalarında üç asırlık bir değişim yaşandığından habersizler.

Dün,yeryüzünde ilahlık iddia eden,insanların kader ve hayatına hakim olduklarını vehmeden güç sahiplerinin,sapık ideoloji, iddia ve düzenlerini inkar edip,sadece Allah’a iman ettikleri için bu mağaraya sığınmışlardı.

Halbuki bir günde (!) çok şey değişmiş,zalimler ve düzenleri yerle yeksan olmuş,isimleri bile unutulmuştu.Adeta bütün ülkenin mağara ve insanların da mağara ashabı oluverdiğini şaşkınlık ve şükürle müşahede ediyorlardı.

Yaradan,ilk hayatı verdiği çürümüş kemiklere yeniden hayat veriyor,kuvvet ve kudretini gözler önüne seriyor,insanlara dayattıkları zulüm sistemlerinin bin yıl(!) süreceğini iddia eden zalimlerin ve entrikalarının yerinde ise yeller esiyordu.

Dün,sadece Allah’a iman edip O’nun emirleri doğrultusunda yaşamak istediği için horlanıp hakir görülen,her türlü eziyet ve işkenceye maruz bırakılan insanlar,bugün ruhlarında en derin manada yaşadıkları izzet ve şerefe dünyada da sahip oluyorlardı.

Ülkemizde son yıllarda yaşadığımız baş döndürücü gelişmeler bana zaman zaman bu kıssayı hatırlatır.

Yıllarca zalim uygulamalar karşısında çoğu zaman çaresiz,ruh derinliklerinde inşa ettiğimiz mağaralara sığınmak zorunda kalmış, sıkıntılarımızı en mahremimize bile anlatamamanın ağırlığıyla yaşamıştık.İnancımıza ve şahsımıza yapılan haksızlıklar karşısında,gözyaşlarımızı bile sadece yüreğimizin derinliklerine akıtabilmiştik.

Ama,her zaman bizi yaratan ve hayat bahşeden Rabbimize olan iman ve güvenimizle,sadece O’na sığınmış,yaşadıklarımızın bir imtihan olduğunun bilincinde olarak,bizim bilemediğimiz hikmetleri de içerdiğini düşünerek sabretmiştik.

Çok değil,daha on sene önce Firavun’un (haşa) Allah’la savaşmak için gökyüzüne merdiven kurma cinnet ve nefretine eşdeğer bir azgınlık,kendini layüsel (hesap sorulamaz) görmenin şeytani kışkırtıcılığıyla masum insanlara canavarca saldıranlar,şimdi süklüm-püklüm oluvermişlerdi..!

Kurt soyundan olanlar (!) dumanlı havayı  severler.

O yüzden,projenin adına da “Bulut” demişlerdi.

İnsanları sığındıkları mağaralara kadar izleyecek,imha edeceklerdi..!

Ancak,Allah (c.c) imtihanın sırrı gereği,zalimlere bir yere kadar mühlet verir,beklemedikleri anda oyunlarını tepelerine indiriverirdi…

Hava Kuvvetleri Mahkemesi Askeri Savcısıyla görüşürken,kendimi zaman tünelinde gibi hissetmiştim.Daha dün devlet adına bize yaşadığımız zulümleri reva gören kişiler gitmiş, samimiyet ve cesaretle Haktan,Adaletten söz eden,zalimlik yapanlara hesap sorulacağını vaat eden kişiler gelivermişti.

“Sabredenlere müjdele…” ilahi emriyle Rabbimizin vaat ettiği güzellikler tecelli ediyordu.

Kendisine,”Kusura bakmayın,devletin bu yüzünü görmeye alışık değilim.Bugün çok farklı bir tavırla karşılaşmanın şokunu yaşıyorum.”deme gereğini hissetmiştim.Muhakkak,kalplerin de sahibi yüce yaratıcıydı…

Uğradığımız işkence ve kötü muamelelerle ilgili açmış olduğumuz dava hakkında,Askeri Savcılık lehimize,kapsamlı bir mütalaa yazmış,olayın muhataplarının şimdi emekli olmaları nedeniyle dosyayı “Özel Yetkili Savcılığa”havale etmişti.

“İşkence suçunun aynı zamanda insanlığa karşı işlenen bir suç olarak kabul edildiği durumlarda zaman aşımına tabi olmadığı benimsenmiştir…Görüldüğü üzere işkence ve kötü muamele konusu gerek ulusal mevzuatımızda,gerekse uluslar arası hukuk alanında çeşitli koruma mekanizmalarıyla güvence altına alınmış en temel insan hakları konularından biridir..”yorumuyla…

Öyle bir tevafuk zuhur etti ki,sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyacağım.Makaleyi yazarken telefonum çaldı.Bulut Projesinde görev alan bazı subaylar,Balyoz davasında tutuklu olduğu için,Etimesgut İşkence Davasının Balyoz dosyasıyla birleştirildiğinin haberini aldım.

Zaman tünelinde yolculuğumuz devam ediyor..!

Görelim Mevla’m neyler…

Neylerse güzel eyler…

Vesselam.

Mustafa HACIMUSTAFAOĞULLARI

8 Aralık 2011

Mustafa Hacımustafaoğulları

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...