Pazartesi, 12 Kasım 2012 15:39

HER GÖRDÜĞÜN PKK’LI DEĞİL, ÜSTEĞMEN..!

Birinci körfez savaşında Kütahya Radar Mevzi Komutanlığında görevliydim. Birgün akşamın geç saatlerinde telefon çaldı. Arayan mevzi komutanıydı.

“Mustafa Yüzbaşım,20 günlük ihtiyacın olan eşyalarını al sabah İzmir’de ol !” deyip telefonu kapattı.

Ne olduğunu anlayamamış ve komutanın böyle kısaca konuşup telefonu kapatmasını, konunun daha uzun konuşulmaması gerektiğine yorup tekrar da arayamamıştım.

Derhal hazırlıklarımı yapıp, hanımım ve çocuklarla helalleşerek yola çıktım.

Sabah erkenden İzmir Basmane’deki  otogardaydım. Önce biraz bekledim. Komutanın gizemli talimatı gereği birilerinin beni karşılayacağını bekliyordum. Ama yanılmışım, kimsenin göründüğü yoktu. Hemen İzmir Radar Mevzi Komutanlığını aradım ve onlardan bilgi almaya çalıştım. Derhal Cumaovasına gitmem gerektiğini söylediler. Taksiye atlayıp Cumaovasına gitmek üzere yola koyulduk.

Cumaovasına vardığımda benim gibi değişik birliklerden toplanmış ekibin bir telaş ile koşuşturduğunu gördüm. Benden rütbeli  bir binbaşı vardı. Diğerleri subay, astsubay arkadaşlardı.

Suat Binbaşı, ”Geç kaldın uçak kalktı !” deyince,

“Komutanım ne uçağı, nereye kalktı?” diye merakla sormuştum. Evden çıkarken tek bildiğim İzmir’e gideceğim ve yirmi gün sürecek bir görev yapacağımdı.

“Şanlıurfa’ya gidiyoruz” deyince şaşırmıştım.

Mesele anlaşılmaya başlamıştı. Fakat komutana da kızmıştım doğrusu. Emirler kısa, açık, anlaşılır ve net olmalıydı. Kim, nerede, ne zaman, nasıl ve ne yapacak sorularının cevaplarını kapsamalıydı. Fakat bana verilen emir bu yönüyle oldukça eksikti.

“Mustafa Yüzbaşım, aslında uçağı kaçırman da iyi oldu. Personelin bir kısmıyla birlikte araç ve teçhizatı tren ve karayoluyla göndereceğiz. Konvoy senin komutanda giderse çok iyi olur.” Dedi Suat binbaşı.

“Tamam komutanım” dedim ve 33 vagondan oluşan özel treni alıp yola çıktık. Yeni tanıdığım simalarla iki-üç gün süren maceralı ve farklı bir yolculuk olmuştu. Gaziantep’ten Şanlıurfa’ya karayoluyla gitmiştik. Urfa’da kara kuvvetlerine ait bir birlikte bütün ekip toplanmıştı.

Urfa Kaşmer dağına konuşlandıracağımız seyyar radar istasyonunu kuracağımız mevziye konvoyla hareket etmiştik. Araçlarımız mavi renkli havacı otobüsleriydi. Araç kıdemlisi bendim, geçici olarak oluşturulan birliğin  harekat subaylığı görevi de ikinci adam olarak benim üzerimdeydi.

Araçtaki personelin tamamı benim için yeniydi. İçlerinde harp okulundan veya birliklerden tanıdığım çok az kişi vardı. Aracımız Urfa dağlarına doğru köylerin ve tarlaların arasından yol alırken, tarlalarda çalışan kadınlı erkekli köylüler ilk defa gördükleri mavi renkli otobüsümüze ve tabii ki içindeki üniformalı kişilere “Bunlar da kim?” dercesine bakıyorlardı. Zira Urfa’da hava birliği yoktu. İçlerinde askerliğini havacı olarak yapan varsa belki bilebilirdi.

Durumu fark edince hemen elimi kaldırarak tebessümle selam işareti yaptım. Ve artık her gördüğüm köylüye uzak-yakın demeden elimi sallayıp selam veriyordum. Önce boş gözlerle bizi izleyen bu insanların, selam verince nasıl gülümseyerek kollarını sallamaya, kendilerince hoş geldiniz, hayırlı yolculuklar der gibi bağırdıklarına şahit olmuştum. Dışarıdan gelen, meçhul olan bizdik ve kendimizi tanıtmamız, dost olduğumuzu ifade etmemiz gerekiyordu.

Birden, Ömer ismindeki bir üsteğmenin beynime kaynar sular dökülmüş gibi beni alt-üst eden ifadesiyle irkilmiştim,

“Yüzbaşım, PKK’lılarla ne çabuk anlaştınız..?!!”

“….?!”

Oldukça şaşırmış ve ilk anda cevap verememiştim. Aklı başında bir insanın, hele hele bir subayın böyle düşünmesi mümkün olmamalıydı. Üstelik bunu adam sanan diğer personelin, beni de yeterince tanımadıkları için farklı anlamlar çıkarmaları da pekala mümkündü. Yüzüne bakıp şaka yapmadığını  anladığımda şaşkınlığım sinire dönüşmüştü.

Azarlarcasına,

“Ne alakası var ya…Tarlasında çalışan gariban köylüleri PKK’lı olarak görüyorsun ? İşte sizin gibi gözü ve gönlü bozuk adamlar yüzünden memleket bu hale geldi. Koskoca üsteğmen olmuşsun saçma sapan konuşuyorsun..!?”  diye bağırmam üzerine bozulsa da sesini kesmiş, süklüm püklüm olmuştu.

Bu acı örnekte olduğu gibi, maalesef Silahlı kuvvetler içinde ve devlet kurumlarında görevli bazı kişilerin, bölge halkıyla yüzyıllardır aramızda olan kardeşlik bağlarını zedeleyecek, hatta tahrip edecek düşünce, tavır  ve yanlış icraatları bugün gelinen noktanın sebeplerindendir. Bu aksaklığın giderilmesi için alınacak tedbirler de mutlaka çok önem arz etmektedir.

Mustafa Hacımustafaoğulları

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

1 yorum

  • Yorum Linki Nihat Kapusuz Salı, 26 Şubat 2013 21:43 yazan Nihat Kapusuz

    Ağzınıza sağlık ağabey.Ümidimiz o ki,bu üsteğmen kardeşimiz tekrar tekrar düşünür.Beyni yetmezse kalbiyle düşünsün.

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...