Salı, 15 Mart 2016 09:41

PARALEL YAPI VE ABDLİ İKİ BÜYÜKELÇİ

Demirel bir söyleşisinde, "Türkiye'yi idare etmek kolay, yönetmek zordur. Ne zaman yönetmeye kalktıysam partimden milletvekillerini istifa ettirdiler veya ekonomik kriz çıkarttılar, darbe yaptılar." demişti. Bu bir vakıa.

Bu pencereden baktığınızda Tayyip Erdoğan'da durum daha da vahim! AK Parti iktidara geldiği 2003 tarihinden bugüne Tayyip Erdoğan Türkiye'yi hep"yönetmek" istedi. Yönetmeye talip oldu ve yönetti. Bu sebeple gerek kendisinin, gerek partisinin ve gerekse hükümetlerinin başından bela hiç eksik olmadı.

Erdoğan'a siyasi yasak, Ak Parti'ye kapatma davaları, suikast girişimleri, askeri darbe girişimleri, siyasi itibarsızlaştırma çalışmaları, Gezi olayları, 17-25 Darbe girişimleri. Hepsi Erdoğan'ın ülkeyi yönetmek iradesinden rahatsız olan mihrakların oyunları oldu.

Meşhur bir söz vardır; "Amerika'nın dostları yoktur, çıkarları vardır." diye. Yıllardır Türk diplomasisi ABD'den bahsederken "dost ve müttefik" ifadesini kullanırlar. Ancak bu nasıl dostluk, bu nasıl müttefiklik anlaşılır gibi değil!

Hemen hemen  yaşadığımız tüm  Uluslararası ihtilaflarda -ne yazık ki- bu "dost ve müttefik"imizi henüz yanımızda göremedik. PKK ile mücadelede yıllardır yanımızda hiç görmediğimiz ABD, dahası bazen gizli bazen aşikar bu terör örgütüne destek vermiştir. Libya konusunda, Irak konusunda, Mısır konusunda yanımızda olmadığı gibi, Suriye konusunda bizi ileri itip kendisi geri çekilmiştir. Müttefikimiz(!) ABD; PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD'ye resmen sahip çıkmış ve Türkiye'nin tüm karşı ısrarlarına rağmen  "bizim karagücümüz" deme hatsizliğini göstermiştir.

Türkiye'nin son yıllarda kendi iç ve özellikle dış politikalarını belirlemesi, mazlum ülkelerin, İslam Dünyası'nın Erdoğan'ın "dik ve net duruşu"ndan fevkalâde etkilenmesi kendini "Dünyanın Efendisi" gören 5 ülkeyi ve özellikle de ABD'yi fevkalâde  rahatsız etmektedir.

Bu rahatsızlığını zaman zaman politik manevralarla gizleyen ABD ve avanesi, bazen de kullandığı piyonlar vasıtasıyla direkt olarak kinini, husumetini Türkiye'ye ve Erdoğan'a kusmaktadır.

ABD'nin eski Ankara büyükelçileri Morton Abramowitz ve Eric Edelman Washington Post'ta "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştiren" ortak bir yazı kaleme almışlar.

Başlangıçta Erdoğan ve Ak Parti iktidarının icraatlarını öven diplomatlar, güya hakkı teslim ediyorlar! Türkiye dostu(!) bu diplomatların yazısına bir göz atalım.

"Erdoğan ve onun liderliğindeki AKP 2003'te iktidara geldiğinde Türk ekonomisini ve Türkiye'nin komşularıyla olan ilişkilerini güçlendirdi. AKP, AB üyeliği için çalıştı, askerin Türk siyaseti üzerindeki hakimiyetine son verdi ve Türkiye'nin çok uzun süredir devam eden Kürt sorununa barışcı bir yol bulmaya çalıştı. 2012'ye kadar Erdoğan kendine güvenli bir şekilde "parlak bir geleceğimiz var" diyordu. Yaklaşık 10 yıllık bir siyasi istikrar, ekonomik büyüme ve artan uluslararası onayla birlikte, Türkiye'de Cumhuriyet'in 100. yıldönümü olan 2023'de, Türkiye'nin hem bölgesinde hem de dünyada en büyük güçlerden biri olacağını söylüyordu."

Akabinde kalplerindeki karanlığı, içlerindeki kini ve kendilerine verilen talimat gereği yazının Erdoğan'ı yıpratma ve yıkma bölümüne geçiyorlar. Yazı okuduğunda "Paralel Yapı'nın kaleme aldığı ve bu iki zavallı ABD'liye imzalattığı" açık bir şekilde görülüyor.

"Bugün, Türkiye'nin geleceği karanlık görünüyor. Ülkeyi büyüklüğe taşımak yerine, Erdoğan Türkiye'yi otoriterliğe, ekonomik yavaşlamaya ve iç savaşa sürüklüyor. Açıkcası, şu andaki Erdoğan yönetiminde Türkiye'de demokrasinin gelişmesi mümkün değil. AKP'nin başlangıçta vaadettiği dönüştürücü reformlar, temel özgürlüklerin ve yasal hakların sistematik ihlaline yol açar hale geldi. AKP'nin topluma verdiği askerin demokrasiye uymayan hareketleri konusunda hesap vereceğine ilişkin müjde denemesi ancak siyasi muhaliflerin üretilmiş kanıtlarla suça bulaştırılmasına ilişkin şov mahkeme olarak kaldı."

Ve beklenen an; Paralel Medya ve Doğan Medyası'na destek. Asıl vurgulanmak istenen de burası!

"Hükümetin ilk dönemlerinde medyaya yönelik müdahale- 2009'da bir medya patronuna 2.5 milyar dolarlık vergi borcu çıkarılması, 2007'de bir gazeteye muhalif bir köşe yazarını işten atması konusunda yapılan zorlama, AKP'nin bugün gazetecileri hapse atarak ya da muhalif medya organlarına hükümet tarafından el konularak, basının susturulması konusundaki geniş kapsamlı çabalarının sadece işaretini vermişti. Erdoğan'ın zalim taktiklerinden sivil toplum da kurtulamadı; 2013'te, İstanbul Gezi Parkı'ndaki hükümet karşıtı protestolar ölümcül polis şiddetiyle karşılaştı."

"Türkiye'de en çok satan gazetenin de içinde olduğu, ülkenin önde gelen medya gruplarından birine hükümetin el koyması, Erdoğan'ın kendi ülkesinin potansiyeline nasıl ihanet ettiğinin son göstergesi."

Sanki gayr-i Muslimler de dahil olmak üzere on binlerce çocuk Hükümet tarafından zorla İmam Hatip Okulları'na kaydedilmiş gibi iftiraya devam ediyorlar.

"Aralarında dini azınlıkların da olduğu on binlerce çocuk ya İslami okullara gönderildi ya da zorunlu İslam dini eğitimine tabi tutuldu. Şimdi, Erdoğan Türk Anayasası'nı cumhurbaşkanı olarak gücünü genişletmek için değiştirmeye uğraştıkça, bu tip ihlaller de büyük bir ihtimalle birer standart kural haline gelecekler."

Türkiye'yi her fırsatta Suriye bataklığına çekmeye çalışan, Suriye konusunda Türkiye'yi yalnız bırakan, PYD terör örgütünü destekleyen ABD değilmiş gibi bu konuda da yalan ve safsatalarına devam ediyorlar.

"Otoriter liderler genellikle kendi iktidarlarını, vatandaşlarına istikrar ve zenginlik getirdiklerini söyleyerek haklı çıkarırlar. Türkiye'de Erdoğan'ın politikaları bunların her ikisini de halkın erişiminin ötesine taşıdı. Suriye'deki aşırı grupları destekleyen ve bunlara silah sağlayan Türkiye, şimdi zamanında büyümesine yol açtığı terörizmin tehlikeli geri tepmesiyle karşı karşıya İstanbul ve Ankara'daki bombalı saldırılar şok edici katliam görüntüleri yarattı. Ancak Türkiye hala Suriye'deki Kürt grupların- IŞİD ya da El Nusra'nın değil- Suriye için en büyük tehlike olduğu konusunda ısrar ediyor."

ABD nüfusunun önemli bir bölümünün sokaklarda aç, sefil, biçare yaşadığı gerçeğini görmezden gelen ve destekledikleri PKK/PYD örgütlerinin yaptığı terör nedeniyle olumsuz etkilenen Türk turizminin esas sorumlularından biri kendileriyken bunu da Erdoğan'a atmaktadırlar.

"Bu otoriterlik ve istikrarsızlıığın sonuçları Türkiye'nin turizm endüstrisinde tehlike çanları çaldırarak ve yabancı yatırımcıları kaçırarak, pek çok ekonomistin Türk ekonomisinin geleceği konusunda endişe etmesine yol açıyor. 2008'de Türk lirası neredeyse bir dolara eşitti. Ancak şimdi döviz kuru 1 dolar için 3 TL seviyesine geldi. Ve Türkiye'nin milyonlarca Suriyeli sığınmacıya bakma çabaları gerçekten etkileyici olsa da, bunun Türk ekonomisine sonuçları olduğunu artık sıradan Türk vatandaşları da farkında."

Aba altından sopa gösteren Büyükelçi eskileri Türkiye'yi "iç savaş" ile tehdit ediyorlar.

"Şimdi Türk askerleri ve sivilleri daha da kötüleşmiş olan bu sorunda ölmeye devam ediyorlar ve hükümetin bunu sona erdirecek ya da bu savaşı kazanacak gerçekçi bir planı yok. PKK'nın bir fraksiyonu tarafından 17 Şubat'ta Ankara'da gerçekleştirilen korkunç bombalı saldırı Türkiye'nin 1970'ler ve 80'lerdeki ülkeyi kırıp geçiren iç savaşa döndürebileceğinin işaretini veriyor."

Ve halkımızı Ak Parti'ye karşı kışkırtıyorlar.

"Daha da kötüsü, AKP ile PKK arasındaki müzakerelerin geçen yıl çökmesi, Türkiye'deki çatışmaların çözüleceğine dair umutları yok etti. PKK, geçmişi barış için ideal bir ortak olamayacak kadar şiddet dolu bir terör örgütü. Buna rağmen, Türk halkının kendi hükümetlerini müzakerelerin başarısız olmasından sorumlu tutma hakkı var."

Nihayetinde hadsizliğin son noktasına geliyorlar ve "Erdoğan ya Reform yapmalı ya da İstifa etmeli" diyorlar.

"Hala güçlü, istikrarlı ve demokratik bir Türkiye'nin mümkün ve gerekli olduğuna inanıyoruz. Bu ancak, bu amaçları benimseyen ve taahhüt eden bir hükümet gerektiriyor. Eğer Erdoğan hala ülkesine parlak bir gelecek vermek istiyorsa, ya reform yapmalı, ya da istifa etmeli."

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın bu haddini bilmez Büyükelçi eskilerine "Kendini sömürge efendisi zanneden iki eski ABD büyükelçisi 'Erdoğan istifa etsin' yazmış. Türkiye'ye talimat verdiğiniz günler geçti beyler" değerlendirmesinde bulundu. Az bile söylemiş. 

Anlaşılan o ki; ABD hala 12 Eylül 1980 İhtilali'nde devrin ABD Konsolosu'nun bizim cunta için yaptığı tanım, darbenin haberini aldığında "our boys have done it" (bizim çocuklar işi becerdi) diye Pentagon'a bildirdiği günleri arıyor ve özlüyor.

Ancak gözden kaçırdıkları bir şey var! Artık Türkiye o eski Türkiye değil, Türkiye'nin lideri de artık Recep Tayyip Erdoğan!

Bundan böyle kendisine biçilen rolü oynayan değil, senaryoyu kendi yazan ve oyun kurucu bir Türkiye, onun Lideri Erdoğan ve Liderine inanmış inançlı bir halk var..

Son Düzenlenme Salı, 15 Mart 2016 10:07
Hakverdi ALTUĞ

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...