Salı, 29 Kasım 2016 17:53

Batı Çalışma Grubu’na (BÇG) Ne Oldu?

Batı Çalışma Grubu (BÇG) Postmodern darbe olarak bilinen 28 Şubat 1997 tarihli Millî Güvenlik Kurulu kararlarının uygulanıp uygulanmadığının denetimi amacıyla kurulan illegal bir yapıdır.

Büyük ölçüde Güven Erkaya’nın komutanı olduğu Deniz Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermiş olmakla birlikte bütün silahlı kuvvetler unsurları arasına yayılmıştır. Fikir babasının zamanın Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir olduğu söylenir.

İrticai faaliyet içerisinde olduğunu iddia ettiği kişilere karşı tedbir almak amacıyla kurulan BCG’nin 28 Şubat 1997 sürecinde 6 milyona yakın insanı fişlediği belgelenmiştir. Yasadışı olarak silahlı kuvvetler içinde kurulan bu kurum Mesut Yılmaz hükûmeti döneminde yasalaştırılmaya çalışılmış fakat suç işlendiği en ahmak generaller tarafından anlaşılınca da birkaç yıl sonra lağvedilmiştir.

1997 yılında Emniyet İstihbarat dairesi bazı önemli belgelere ulaşmıştı. Belgelere göre Orgeneral Çevik Bir'in emriyle, Batı Çalışma Grubu (BÇG) adında bir birim oluşturulmuştu. 16 Nisan 1997 tarihli olan ve bütün askerî birimlere gönderilen ilk belgede, laiklik aleyhtarı faaliyetlerin arttığı vurgulanarak camilerin gözetim altına alınması emrediliyordu. Plana göre görevli askerî personel camilere gidecek ve laiklik karşıtı fiil ve sözleri ivedilikle garnizon komutanlıklarına bildirecekti. Açıkça halkın dini inanç ve değerleri baskı altına alınmaya çalışılmıştı.

Çevik Bir imzasını taşıyan ve bütün askeri birimlere gönderilen 29 Nisan 1997 tarihli ikinci belgede ise her ildeki öğrenci yurtları, özel okullar, dernekler, vakıflar, Kur'an kursları, imam hatip okulları ve bu kurumlara giden gelenlerin sayısının ve kimliklerinin tespit edilmesi isteniyordu. 3. belge ise birimin bilgi ihtiyaçlarının karşılanması hakkında idi.

Emniyet İstihbarat Dairesi, darbe hazırlığı olarak algıladığı belgelerle ilgili bir rapor hazırlayıp bu yasadışı faaliyeti dönemin İçişleri Bakanı, Başbakanı ile Başbakan Yardımcısına iletmişti.

Başbakan Erbakan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i BÇG belgelerinden haberdar etmiş ve bu yasadışı örgütün faaliyetlerinin engellenmesi için çaba göstermişti. Fakat Demirel darbeci askerlerle işbirliği yapmayı uygun görmüş demokrasinin içine kibrit suyu dökmüştü. Yasadışı örgütlenmeyi ortaya çıkaran kamu hgörevlilerini deşifre eden Demirel bu belgelerin birer nüshasını dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı karadayı’ya göndermişti.

Genelkurmay, TSK'ye ait belgelerin Deniz Kuvvetleri'nden nasıl dışarı çıkarıldığı konusunda soruşturma başlatmış Emniyet İstihbarat Dairesi'nde geçici görevle çalışan polis kökenli deniz onbaşı Kadir Sarmusak,  işkence ile sorgulanmıştı. Sarmusak'a oda hapsi cezası verilip bu vatan hainliği dosyası kapatılmaya çalışılmıştı.

Sarmusak, 6 Haziran 1997 tarihinde oda hapsinden çıkarılarak İskenderun'a gönderildi. Ancak olay basında yer aldı ve Sarmusak tekrar sorgulanarak 7 Temmuz 1997'de tutuklandı. 3 gün sonra bir BÇG belgesi daha basında yer aldı. Koramiral Aydın Erol imzalı belgede, her askerî birimden bölgelerindeki valiler, kaymakamlar, belediye başkanları ve daire başkanlarının siyasi görüşleri, biyografileri ile siyasi partilerin il ve ilçe teşkilatı yönetim kadroları, yerel TV ve gazeteler, meslek kuruluşları, yükseköğretim kurumları, sendikalar ve konfederasyonlar hakkında bilgi isteniyordu. Bunun üzerine, belgeleri Meral Akşener'e ileten Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu, askerî savcı tarafından sorgulanmış ve 16 Temmuz 1997 tarihinde tutuklanmıştı.

11 Eylül 1997'de başlayan dava dosyasında yer alan BÇG belgelerinin orijinal belgelerle karşılaştırılması gerektiği için savcı belgelerin asıllarını, resmi yazıyla Genelkurmay'dan istedi. Ancak, Genelkurmay asıl BÇG belgelerini göndermedi. Yargılama sonucu Bülent Orakoğlu ve Kadir Sarmusak suçsuz bulundular.

Davanın hâkimi Albay Kurşun 2009 yılında verdiği bir röportajda, kendisine dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Erdal Şenel tarafından baskı yapıldığını iddia etmişti. Röportajda askeri yargının bağımsız ve tarafsız olamayacağını belirten emekli hakim albay Kurşun yaşadıklarını açık açık anlatarak nasıl bir askeri suç şebekesi olduğunu ifşa etmişti.

Yıllar sonra FETÖ ile ilgili olarak açıklamalarda bulunan Nurettin Veren, bir tv kanalında BÇG’nin fişlediği askerleri FETÖ örgütü elemanı olarak sunmaya çalışmıştı. Olay ordudan başörtüsü nedeniyle atılan binlerce asker tarafından infialle karşılanmış sonunda Veren, başka bir tv kanalında bu isimlerin BÇG tarafından kendisine verildiğini itiraf etmişti.

Bu liste sadece bir sayfa değildir en az 10 sayfadan oluşmaktadır. Ve Nurettin Veren’e ait değil tamamen BÇG listesidir ve 1994-1999 arası yaş kararları ile ordudan ilişiği kesilen çoğu personelin adı, bu listede yer almaktadır. Ancak özellikle ilk sayfa da FETÖ ile irtibatı olan bir kaç şahısın bulunması nedeni ile; listenin tamamı fetöcü listesi diye meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

Hükümet BÇG oluşumu hakkında ciddi bir mücadele sergileyememiştir. Hatta bu örgütün önemli elebaşları bugün silahlı kuvvetlerin çok önemli mevkilerinde general, amiral rütbesi ile görev yapmaktadır. Bunların ancak küçük bir kısmının yargılandığı “28 Şubat Davası” ise sulandırılmış sanıklar beraat etme aşamasına gelmiştir.

Hükümetle birlikte sivil toplum örgütleri ve dindar insanlar bu faşist çeteler ile mücadele konusunda sınıfta kalmıştır. Halbuki mücadele edilmesi gereken BÇG ve FETÖ gibi örgütler yurt dışından ve özellikle de ABD’den aldıkları destek sayesinde oldukça organizeli hareket etmektedir. Aydın Doğan Grubu sayesinde medyayı da çok aktif olarak kullanabilme becerisine sahiptirler.

Bugüne kadar 28 Şubat döneminde ordudan ayrılmak zorunda kalan benim gibi on binlerce insanın yapabildiği tek şey sadece bu yasadışı faşist örgütlerin üzerimize attığı çamuru temizlemeye çalışmak şeklinde olmuştur. Algı operasyonları ile dindar insanları suçlu gibi göstermeye çalışan darbeci askeri vesayet yanlıları FETÖ sayesinde kendilerini masum gibi göstermeye çalışmaktadır. Kazanımları büyüktür ve hala buna devam etmektedirler.

Bu oluşumlarla ciddi mücadele edemeyen başta Başbakan olmak üzere bütün devlet yetkililerini göreve çağırıyorum. FETÖ örgütü ile birlikte hareket ederek başta silahlı kuvvetler olmak üzere kamu kurumlarında dindar kıyımı yapan ve şimdi de FETÖ’den ele geçirdikleri kurumların tepesine yerleşen bu askeri vesayet yanlıları ile mücadele etmek devletin en önemli görevlerinin başında yer almaktadır. Eğer bunu hakkıyla yapamaz iseler hem bu dünyada hem de ruzi mahşerde bunun hesabının sorulacağından şüphe etmesinler.

Milli Savunma Üniversitesi kurulmuş ve eğitim faaliyetlerine yakında başlayacaktır. Bu maksatla faşist unsurların bu eğitim kurumlarında istihdam edilmemesi için azami gayret gösterilmelidir. Çünkü güçlü bir lider yani Erdoğan sayesinde askeri vesayet durdurulabilmiştir. Bu gerçekle yüzleşmek zorundayız.

Cumhurbaşkanının olmadığı bir anda askeri vesayet unsurlarının eskisinden daha güçlü bir şekilde karşımıza çıkacağından şüphe duymamak gerekir. Çünkü bunlar en az FETÖ kadar acımasız ve halka düşmandırlar. Batılı ülkelerden destek alarak Başbakan Menderes’i idam eden zihniyet bu zihniyettir. Darbe zamanlarında dindar insanlara nasıl eziyet ettikleri, işkence ve zulümleri Esed rejimi ile mukayese edilecek boyuttadır. Aslında bunlar Esed’den daha vahşi ve daha hayduttur. Unutmayın sırf başörtülü diye yüzbinlerce kızımızı okullardan atmış on binlerce memurun işine son vermişlerdir. Esed çok zulüm yapmakla birlikte bunu yapmamıştır. Vesselam…

Dr.Vehbi KARA

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...