Cuma, 22 Eylül 2017 19:58

İnsan ve Cemaat

Bu âlem hikmet ve imtihan âlemidir.

Bu dünyâ her an seferde olmak, her an hak yolda mücadele etmek, sonucu Allah’ın takdirine bırakmak dünyâsıdır.

Rasuller bu dünyâ gerçeğinde kişinin, ailenin, cemaatin, ümmetin ve insanlığın en mükemmel sıfatlarını tarif etmişlerdir.

“Son Rasul” Muhammed Mustafa S.A.V. tarif ettiği mükemmel sıfatları bireysel ve sosyal hayatında evvelen öz nefsinde yaşamış ve örnek olmak için bizlere de göstermiştir.

İnsan; mükemmel insan mükemmel kul olmak için Rasulullah'ı…

Cemaat; yani “belirli ilkeler etrafında kümelenmiş insan grubu” (tarikat, mezhep, dernek, stk, parti, ticari ortaklıklar, devlet, millet, ümmet vs. vb.) mükemmel cemaat olmak için Ashâb’ı örnek model olarak kabul etmelidir.

İnsan ve cemaat bu hikmet ve imtihan dünyâsında aynı zamanda Allah’ın "KEVN-Ü FESAD ÂLEMİ” kanununa tabi olduğunu da hiçbir an göz ardı etmemelidir.

Nedir “KEVN ve FESAD”… kısaca arz edelim.

“KEVN” Arapçada oluş, olmak anlamındadır. Mükevvenât yani “varlık ve var oluş” âlemi dediğimiz şey buradan gelmektedir. Ayrıca, varlık yoktan geldiği için başlangıçta “AHSEN-İ TAKVÎM”dir yani “en güzel hâl” üzeredir. Adetullah (Allah’ın yaratma sistemi) gereği olgunlaşır, olgunlaşırken de “FESAD” yasası işlemeye başlar.

“FESAD” bozukluk, bozuluş, karışıklık demektir.

Olgunlaşan ve yükselen varlık “FESAD” yasası gereği aynı zamanda “ESFEL” (kötüleşme, seviye kaybetme, çirkinleşme) boyutunu da tadar.

Hidayet rehberimiz Kur’an bu değişmez hakikati şöyle beyan eder:

“Lekad halaknâl insâne fî ahseni takvîm. Summe radednâhu esfele sâfilîn. İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe lehum ecrun gayru memnûn.”

“Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde yarattık. Sonra onu, esfeli safiline (nefsinin karanlıklarına) iade ettik (çevirdik). Sadece (hakikatine) iman edip imanın gereğini uygulayanlar hariç! İşte onlar için kesilmeyen bir karşılık vardır! (TÎN/4,5,6)

Bir insanın veya bir cemaatin, üzerine akıl merceğimizi tutup baktığımızda orada KEVN ve FESAD’ın, AHSEN ve ESFEL’in aynı anda işlediğini görürüz. Bu nedenle bir şey, her şeyiyle MÜKEMMEL olamaz, ve yine o şey, her şeyiyle BOZUK olamaz.

Bir insanda, bir cemaatte sadece AHSEN’i görmek istersek göremeyiz.

Bir insanda, bir cemaatte sadece FESAD’ı görmek istersek göremeyiz.

Ama deli gönüller istiyor ki…

Her insan her şeyiyle tam ve mükemmel olsun…

Her cemaat her yönüyle tam ve mükemmel olsun…

Ama, âdetullah bizim deli gönlümüzün görmek istediği düzene tabi değildir. Deli gönül istese de istemese de Âdetullah’a tabi olacaktır.

“Summestevâ ilâs semâi ve hiye duhânun fe kâle lehâ ve lil ardı’tiyâ tav’an ev kerhâ, kâletâ eteynâ tâiîn. Fe kadâhunne seb’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyennâs semâed dunyâ bi mesâbîha ve hıfzâ, zâlike takdîrul azîzil alîm.”

Sonra duman halinde olan semaya (bilince) yöneldi. Sonra da semaya ve arza (bedene): “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik.” dediler. Böylece onları iki günde yedi kat gök (nefs boyutları) olarak yarattı. Her gök katına kendi emrini vahyetti. Ve dünyâ (insan) semasını (bilincini) yıldızlarla (iman ve akıl ile) muhafaza ederek süsledik. İşte bu, Azîz ve Alîm olan (Allah’ın) takdiridir. (FUSSİLET/11,12)

İnsan öz nefsinde FESAD (bozulum) yasasından Allah’ın TAKVÂ (korunma-korunum) yasası sayesinde zarar görmeyebilir. (Sadece (hakikatine) iman edip imanın gereğini uygulayanlar hariç! İşte onlar için kesilmeyen bir karşılık vardır!) Fakat…

TAKVÂ yasası sadece tek tek insanların öz nefslerinde bir noktaya kadar tam anlamıyla işletilebilir.

“Cemaat” ise insan gibi tek bir bilinç ve tek bir beden olmadığından, çok bilinçli çok bedenli bir yapı olduğundan mükemmel takvâyı, mükemmel ahseni mükemmel tecelliyatı asla ve asla orada göremeyiz.

“TEK RUH TEK BEDEN” bilincine ermiş Sahabe Cemaati dahi Rasulullah zamanında İFK VAK’ASI’nda (Hz. Ayşe’ye zinâ iftirası olayında) birkaç fırkaya (görüş farkına) ayrılmıştır.

Aynı Sahabe Cemaati Rasulullah’ın vefatından sonra itikatta, amelde, ekonomide, siyasette ve benzeri meselelerde FIRKALARA (farklı düşünen cemaatlere) ayrılarak CEMEL VAK’ASI’ında ve SIFFİN’de birbirlerine karşı kılıçları kınlarından çıkarmışlardır.

Allah’ın değişmez yasaları insanı toplum içinde iyi ve kötü, yükseliş ve iniş, mükemmellik ve bozukluk gibi zıtlarla ahiret yurduna hazırlarken insanın ve cemaatin hem pozitif yönünü hem de negatif yönünü objektif olarak birlikte görüp birlikte değerlendireceğiz.

Devlet-i ebed müddet dâvâmızda, ümmetin birliği ve dirliği hizmetimizde ve insanlığa adaletle muamele mükellefiyetimizde insanın ve cemaatin (cemaatlerin) negatif tecelliyatlarını bir yolunu bulup hayra tebdil ve hayra tevil edebilmeliyiz.

Cemaatlerin (mezheplerin, tarikatların, partilerin vb…) bencillik gibi görünen negatif fiillerini ömrümüzün sonuna kadar top atışına tutsak (eleştirsek) ne yok edebiliriz ne de tamamen düzeltebiliriz. Harcadığımız mermi (zaman, nefes, fikir) karavana atış olur, boşa gider.

O gruplarla, daha çok zıtlaşmayı, daha çok ayrışmayı getirir.

Bu yöntem yerine FESAD’I, yanlışı YAPICI üslûp ile dillendirsek. Doğruyu, hakkı ve güzeli de sevdirerek anlatsak. Ve akıl merceğimizi biraz daha yukarı… taa bulutların üstüne falan kaldırıp baksak…

Her cemaatin kendi mensupları menfaati için hırsla, inatla, başka cemaatlarla itişe kakışa çalışmasıyla birlikte işleyen AHSEN’i de görebileceğiz. Yâni…

Her cemaatin kendi adamına hizmetinin aslında bu millete hizmet ile neticelendiğini de görebileceğiz.

Her arı sürüsü kendi kovanına bal taşır. Birazını bizim mutfaktaki kavanoza getirip doldurmaz.

Her arıcı kazandığını kendi cebine atar. Birazını da benim cüzdanıma koymaz.

Arılar diğer kovanlarla ve arıcılar diğer arıcılarla her dîam bitmez tükenmez bir tatlı veya sert rekabet içindedirler. Ama neticede…

Ülkenin bal rekoltesi şu kadardır diyoruz.

Arıcıların fitresi, zekatı, sadakası, vergisi, işçiye, taşımacıya verdiği para ve yarattığı istihdam şu kadardır diyoruz.

Deli gönüller bu izahatlarıma rağmen bu kadar lafa gerek yok, cemaatlerin toplam fesadı toplam ahsenine galip gelmediği için millet, ümmet, insanlık perişan durumda diyecekler.

Ben de onlara diyeceğim ki…

İnsan olarak tek tek vazifemiz ahseni çoğaltmaktır.

“Hiçbir zaman yok olmayacağını bildiğimiz fesadı “yok etmek”ye gayret etmektir.

Şu hikmet ve imtihan dünyâsında üzerimize düşenin en iyisini yapmak ve takdiri Allah’a bırakmaktır.

Çünkü ahirette cemaatler milletler, ümmetler değil insanlar tek tek kendi fiillerinin hesabını verip, getirisini ve götürüsünün sonucuna ulaşacaktır.

“…ve asâ en tekrahû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn.”

“…Sizin için hayır olan bir şeyden hoşlanmayabilir; sizin için şerr olan bir şeyi sevebilirsiniz. Allâh bilir, ne var ki siz bilmezsiniz!” (BAKARA/216)

“Ellezî halaka seb'a semâvâtin tibâkâ, mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut, ferciıl basara hel terâ min futûr.”

Semâları (maddeyi ve bilinci) yedi boyut (kat kat) yaratan "O"dur! Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin! Hadi bakışını döndür de bak! Bir yarık (kopukluk - uyuşmazlık) görüyor musun?” (MÜLK/3)

Kemal Gökdoğan

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...