Çarşamba, 30 Eylül 2009 08:56

Hukuk mukuk tanımam arkadaş!

Hukuk mukuk tanımam arkadaş!

 

Ahmet KEKEÇ Star Gazetesi 30 Eylül 2009

 

Mişat Sancar’dan dinledim...

Bir kitaptan aktarıyordu... Muhtemelen kendi kitabıdır... Adalet dağıtmakla görevli bir hâkim şöyle buyurmuş: “Devletin çıkarları söz konusu olduğunda hukuk mukuk tanımam arkadaş...”

Budur işte...

Hukuk mukuk tanımayanların ülkesinde adalet arıyoruz...

Hukuk mukuk tanımayanların ülkesinde “hukukun üstünlüğü”, “yargı bağımsızlığı”, “hâkim dokunulmazlığı” türünden laflar ediyoruz.

Bizim bildiğimiz, hâkim “hukuk” • korur... Devleti değil.

İcabında, devleti mahkûm eder.

Kimliğine, aidiyetine, titrine, üniformasına, mesleğine, işgal ettiği konuma, akrabalık ve yakınlık derecesine bakmaz, suça bulaşmış her düzeyden devlet görevlisi için “tecziye mekanizması”nı işletir.

Hâkim, “Bizim çocuklar” demez... Diyemez. “Koçum Ömer’im” şeklinde bir cümle kurmaz. “Bu ülkeyi beğenmiyorsanız, gidin uzayda yaşayın” diye sanıklara kapıyı göstermez...

Hele, “Devletin çıkarları...” gibi bir laf hiç etmez...

Edemez...

Mişat Sancar’ın aktardığı o cümle, niçin Türkiye’de bir “yargı reformu”nun şart olduğunu anlatmaya yetiyor da, artıyor bile.

İstisnaları yok mu?

Hukukun üstünlüğüne inanan, “hukuk devleti” ilkelerini her türlü ideolojik mülahazanın önüne geçirmiş, kararlarıyla “Türkiye’de hâkimler var” dedirten yargıçlarımız yok mu?

Fazlasıyla var...

Fakat, öte yandan, “hukuk devleti”nin değil, doğal olarak (doğal olarak, çünkü adalet mekanizması buna göre yapılandırılmış) “ideolojik yargı devleti”nin umdelerine göre hareket eden yargıçlarımız da yok mu?

Hukuk mukuk tanımazlar, ama çok güzel konuşmalar yaparlar.

Kuruluş, açılış ve yıldönümü törenlerine bakın, yapılmış çok güzel konuşmalara şahit olacaksınız.

Biri vardı...

Bir yüksek yargıç...

Harika konuşmalar yapar, mütemadiyen “hukuk”un altını çizerdi.

Sessiz, içe kapanık, efendiden bir adamdı.

Üst üste şahane iki konuşma yaptığı için, Meclis tarafından Cumhurbaşkanı seçildi.

Cumhurbaşkanı seçilince, ilk üç yıl uyguladığı teamülleri değiştirerek, Çankaya’nın kapılarını bazı sivillere kapattı. “Hukukun üstünlüğü” diyordu, süreç içinde “üstünlerin hukuku”na boyun eğdi... Farklılıkların ve karşıtlıkların “hukuk devleti güvencesi” altında olduğunu söylüyordu, farklılıkları ve karşıtlıkları yok etme cihetine gitti.

Biri daha vardı.

Bir yüksek yargı kurumunda “daire başkanı” olarak görev yapıyordu.

Bir hâkim, evet.

Bir gün karşısına başörtülü bir sanık getirdiler. Sinirlendi, “Bu şekilde savunma yapamazsın, başörtünü çıkar öyle gel” dedi ve sanığın savunma yapmasını engelledi.

Durum, bir üst merciye şikâyet edildi.

Üst mercideki “yüksek hâkim”, savunma hakkı elinden alınmış sanığı kollayacağına, bu “hukuk dışı” ve “antidemokratik” uygulamayı savundu.

Hatta, daha da ileri gitti: Kişinin uyarılara uymaması (yani başörtüsünü çıkarmaması) durumunda “tutuklanabileceğini” söyledi.

Devletin âli menfaatleri bunu gerektiriyordu.

Biri daha vardı...

Darbe yapıp anayasal düzeni ortadan kaldıranlara teşekkür ziyaretine gitmişti hani...

Bu yüksek yargıcın görevi neydi, biliyor musunuz?

İnanamayacaksınız ama, her türlü “silahlı” ve “silahsız” müdahaleye karşı “anayasayı korumak...”

 

Ahmet Kekeç

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...